Abdurrahman Şalkam
TT

Genç Nael: Fransız küllerinin kanı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017 yılında cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Fransa'nın gücünün büyük bir bölümünün yanı sıra zayıflığını da miras aldı. Fransız yasalarının elinin uzandığı ve çeşitli suçlamalarla itham edilen eski Cumhurbaşkanı Sarkozy'den sonra göreve geldi. Onun dönemi İngiltere’nin olmadığı bir Avrupa Birliği (AB), beyin ölümü gerçekleşmiş bir NATO ve Afrika kıtasındaki eski geleneksel Fransız varlığının gerilediği bir dönem oldu. Ukrayna'da Rus savaşının patlak vermesi Macron'u su ile ateş arasında bıraktı ve o da bu ikisini elinde birlikte tutmaya çalıştı. Fransa içinde ise eski Fransa sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan değişmedi. Laiklik sloganını benimseyen, 1905’te din-devlet ilişkisini yasallaştıran Fransa devleti, Bastille’i yıkan, monarşiyi ortadan kaldıran ve Kilise'nin otoritesini kısıtlayan büyük devrimin ardından 18’inci yüzyıldan beri dibinde birikmiş kor ve küllerin olduğu eski bataklığından çıkamadı.

Fransa geçen hafta alevler içindeydi. Büyükler ve küçükler öfkeyle bağırıp yakıp yıkmaya ve kırıp dökmeye giriştiler. Neden ya da eski ve yeninin patlak vermesine neden olan ‘fitili ateşleyen’ diyelim, Cezayir asıllı Nael adlı Fransız bir gencin Paris'in bir banliyösünde arabasını sürerken polis kontrolü için durdurulması ve bu sırada bir polis tarafından öldürülmesiydi. Geçmiş ve bugün patladı, tüm Fransa alev aldı. Her şeyi kapsayan bir öfkeyle yakıp yıkma ve yağmalama faaliyetlerine sahne oldu. Bugün Fransa'da yedi milyona yakın Mağrip ve Afrika kökenli vatandaş yaşıyor. Ataları, anavatanlarını işgal eden şiddetli Fransız sömürgeciliği altında onlarca yıl yaşadı. Fransız sömürgeciliği Çinhindi'ndeki savaşların yanı sıra iki dünya savaşında da saflarında savaşmaları için onları silah altına aldı. Sömürgelerin milyonlarca evladı, fabrikalar ve demiryolları inşa etmek ve tarım, inşaat ve yol yapımında çalışmak için Fransa'ya götürüldüler. Fransa'yı savundular ve onun Nazizm ve faşizmden kurtuluş savaşına katıldılar. Aynı zamanda modern Fransa'nın inşasına da katıldılar. Bugün, dedeleri Fransa'da doğmuş, Fransız vatandaşlığına sahip ve Fransa'nın her yerinde yaşayan ikinci bir nesil var. Ancak bunların çoğu kendilerine daha alt sınıf vatandaşı muamelesi yapıldığını düşünüyor. Yoksulluk ve marjinalleşme Arap, Afrika ve Asya kökenli Fransızların yaşadığı, büyük şehirleri saran kuşaklar gibi. Bazı yerleşim yerleri, tarihin yaralarının ve ötekileştirmenin küllerinin biriktiği bir bataklığa dönüştüler. Topluma entegrasyon ve özümsemeyle ilgili tartışmalar durmadı, ancak bunlar, kapalı reçetelerle yapıldı ve bu da meseleyi karmaşıklaştırdı. Entegrasyon ve özümsemeye yönelik tüm politikalar, entegrasyon ve özümsemenin değil, ayrışma ve farklılaşmanın itici gücü haline geldi.

Nael adlı gencin öldürülmesi olayı, peşini bırakmayan bir geçmişin dibinde biriken korların küllerini yeniden tutuşturdu. Şiddetli karşı çıkışlar Fransa’da hiç eksik olmadı. 1968'de içinde yaşadığı gerçekliğe karşı çıkan bir gençlik hareketi patlak vermişti. Gençler içinde yaşadıkları gerçekliği ölmüş yaşlılardan miras kalan bir müze gibi görüp, akılları ile bir bugün yaratmak istemişlerdi. Bu gençlik hareketi birçok Avrupa ülkesine sıçradı ve başta Jean-Paul Sartre olmak üzere entelektüeller ve gazeteciler tarafından desteklendi. Bu terörist, şiddetli Fransız doğrudan eylem hareketine, İtalyan terörist Kızıl Tugaylar Hareketi ve Alman Baader-Meinhof (Kızıl Ordu Fraksiyonu) eşlik etti.

Sözlü, siyasi, medyatik ve diğer biçimleriyle şiddet Fransa'da hep var oldu. Aşırı hizipçi siyasi sağ, Fransa'da geniş bir varlığa sahip ve programları yabancı kökenli insanlarla ilgili her şeyde aşırılığa dayanıyor.

Büyük Fransız Devrimi'nin ortasında, büyük İngiliz romancı Charles Dickens, ‘İki Şehrin Hikayesi’ adlı bir roman yazmış ve o dönemde Paris'te olanlarla Londra'da olanları karşılaştırmıştı. İngiltere'de insanlar, ülkelerinin Viktorya döneminde gerçekleştirdiği kapsamlı kalkınmanın meyvelerini toplarken, Fransa bir kaos, şiddet, kan ve kanunsuzluk içinde yaşıyordu. Bugün Charles Dickens olmadan aynı hikayeyi yaşıyoruz. Bugün Britanya’da Hint kökenli ve Hindu bir Başbakan, Pakistan- Müslüman kökenli bir Londra Belediye Başkanı ve Pakistan Müslüman kökenli bir İskoçya Başbakan’ına ek olarak devlette yüksek mevkilere sahip diğer önde gelen siyasi şahsiyetler var. 2005'te eski Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac, geçmişin küllerinden oluşan dağları yıkmaya çalıştı. Geçmişin birikintileri ve anavatanın bedenine egemen olanlarla yüzleşmek için umut verici bir proje ortaya koydu. Ama bunların ağırlığı bu projeden daha büyük, yara daha derindi. Chirac gitti ve küller sönmeden yanmaya devam etti. Cumhurbaşkanı Hollande bu konuyu pek umursamadı, bu yüzden ayrıldığında küller ve korlar yanmaya devam etti. Cumhurbaşkanı Sarkozy de bunu çözmeyi vaat etti ama Elysee Sarayı'ndan ayrıldığında arkasında kalan korlar dağı ve kül bataklığıyla ilgili hiçbir şey yapmadı. Dahası yargının birbiri ardınca suçlamalarla peşini bırakmadığı yasal davaları yanında götürdü.

Fransız siyasi sağı, sosyal ve kültürel alevleri körüklüyor. Dini, özellikle de İslam dinini seçim dönemlerinde Fransız kamuoyu için bir korkuluğa dönüştürüyor. Camiler, başörtüsü, hatta Arap ve İslami isimler bile sandıkta onun için bir oy oluyor. Charlie Hebdo olayı, Fransız toplumsal oluşumu dosyasını açan, bir Fransız ulusal haykırışı olabilirdi. Düşünürleri, akademisyenleri ve sosyologları Fransız sosyal dokusunun bileşenlerini, Fransa’nın çeşitli kültürel ve dini kimyasını incelemeleri, eğitim ve medya söyleminde nesnel tedaviler önermeleri için seferber edilebilirdi. İşsizlik, yoksulluk, ötekileştirme ve ırkçılık, sömürge ateşinin küllerini her an kanlı bir şiddete dönüştürüyor.

Paris'in bir banliyösünde bir polis tarafından öldürülen Cezayir kökenli genç Nael, Müslüman Dreyfus olabilir. Avusturyalı Yahudi Theodore Herzl Yahudi sorunu adını verdiği şey için Dreyfus’u bir başlık olarak kullanmıştı. Sorun şu ki, fanatikler, takipçilerini dolduruşa getirmek için trajedileri bir seferberliğe dönüştürüyorlar. Örneğin sağcı ırkçı fanatikler, Nael'i vuran polisin ailesi için bağış toplamak amacıyla bir fon kurdular. Fona bağışlanan miktar 1 buçuk milyon avroyu aştı. Başkaları da öldürülen Nael'in ailesine bağış toplamak için bir fon kurdu ve bağışlar 400 bin euroyu geçmedi.

Fransa, içinde yaşayan canlı gerçeği görmezden gelemez. Geçen hafta olanlar cesaretle ve nesnel bir ulusal şeffaflıkla ele alınmalı.