Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin), tüm meseleleri yanıltma ve basitleştirme konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahip. Aynı zamanda analizlerinden ve tutumlarından hızla saparak, inandırıcılık kaygısı taşımıyor. Bir durumda evrildikleri yerde, arkalarında yorulmak bilmeyen elektronik dezenformasyon orduları bulunuyor.
İşte somut bir örnek olarak Müslüman Kardeşler analistlerinin, İsveç'in Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katılımı konusunda Türkiye'nin tutumunu nasıl ele aldıklarına bakalım. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) katılımı karşılığında İsveç'in NATO'ya katılımı için pazarlık yapan ‘Türk dehası’ dedikleri şeye vurgu yapıyorlar. Ancak bu doğru değil.
Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya üyeliğine muhalefetinden vazgeçmesi karşılığında F-16 uçak anlaşmasını geçireceği ve Washington ile ilişkileri düzelteceği yönünde alınan bilgiler, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin bu konuyla hiçbir ilgisi olmadığını gösteriyor.
Dikkat çekici olan, Müslüman Kardeşler’in kendisi ve analistleri tarafından Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkeleri, Batı'nın arkasında kalma suçlamalarıyla -haksızca- saldırıya uğrarken, Türkiye'nin AB'ye girişinin bir ‘dahilik’ olarak değerlendirilmesidir.
Müslüman Kardeşler’in çelişkileri ve yanıltıcılığı, komplo teorisinin popülaritesine ve etrafımızda olup bitenleri ve bunun etkisini anlamaya yardımcı olan en basit siyasi analiz kurallarının yokluğuna yol açtı. Bu nedenle, iletişim araçları aracılığıyla komplo teorileri dolaştı ve medya Müslüman Kardeşler yanlılığına yöneldi. Bu da bölgemizdeki birçok konuda sistematik olarak yanıltıcı sonuçlara yol açtı.
Müslüman Kardeşler'in Türkiye hakkındaki yanlış bilgilendirmelerine dönecek olursak şunu söyleyebilir ki, onların amacı, Ankara'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim zaferinden sonra yeniden konumlandığı fikrini ortadan kaldırmaktır. Öyle ki Erdoğan, Suudi Arabistan ve BAE liderliğindeki Körfez ülkeleriyle ilişkilerin yeniden kurulması konusuna yeniden seçilmeden önce başlamıştı.
Ve şimdi, Erdoğan'ın zaferinden sonra, Türkiye-Mısır ilişkileri geri döndü. Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya üyeliğine karşı muhalefetini geri çeken Ankara, Washington ile ilişkilerini yeniden kurma sürecinde. Ayrıca, pratikte NATO ile karşı karşıya gelen Moskova için ek bir zayıflık durumu kaydedildi.
Müslüman Kardeşler'in bu yanlış bilgilendirmesi, Türkiye'nin İran'dan Suriye'ye, Irak'tan Körfez ülkelerine kadar uzanan coğrafyadaki gerçek siyasi kazanımlarını ve sonuçlarını netleştirecek ciddi siyasi analizleri engellediği gibi, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'nin bu hamlesi sonucunda kaybedeceği kayıplar konusunda da yanıltıcıdır.
Örneğin, hele Suudi Arabistan, Mısır ve BAE başta olmak üzere bölgemiz, örgüt ve gruplar olarak Müslüman Kardeşler ile muhatap olma ve ona karşı müsamaha gösterme dosyasını kapatmışken Türkiye-Mısır ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi Müslüman Kardeşler’in çıkarına olamaz.
Eğer Müslüman Kardeşler grubundan olduğu düşünülenlerle ilişkiler varsa, (kim olurlarsa olsunlar) iktidardakilerle muhatap olurken o zaman siyasi gerçekçilik meselesi olarak yapılır. Ama geçmişte olduğu gibi örgüte ve onun sembollerine müsamaha göstermeden…
Bugün, Suudi Arabistan liderliğindeki bölge, çıkarlarına ulaşmaya, kazançlarını maksimize etmeye ve Suudi Arabistan'a ve bölge ülkelerine siyasi ve ekonomik olarak hizmet eden her şeyi desteklemeye bakıyor. Bu, Müslüman Kardeşler'in hoşlanmadığı bir şey. Dolayısıyla ülkelerimize ve bölgemize karşı yanıltma, basitleştirme ve kışkırtma faaliyetlerine devam ediyorlar.
Bu onların eski bir oyunudur. Görünüşleri, konuşmaları veya platformları değişse bile halen bunu uyguluyorlar.