Sudan’daki mevcut savaş, ülkenin karşı karşıya olduğu en büyük sıkıntılardan ve tehlikelerden biri ve bu herkesçe malum. Zira savaşın getirdiği yangın ülke içinde büyüyebilir ve diğer ülkelere sıçrayabilir. Bugün yaşananlar savaşın ilk aşamasıdır. Hartum’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) yenilirse ve iktidarı ele geçirme planı başarısız olursa Darfur’da savaşın ikinci aşamasını göreceğiz.
Hartum’da ilk kurşun 15 Nisan sabahı atıldı ama ülkeyi bu duruma getiren aşamalar aslında çok daha erken başladı. HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti), iktidarı ele geçirme süreci için kendisine bir kalkan görevi görecek siyasi sığınağa, sosyal ittifaklara, bağlantılara ve dış çıkarlara sahip olduğuna inandığı gün başladı.
Bundan önce Daklu’nun hırslarını ve hayallerini şişiren farklı dönemler yaşandı. Bunların başında, baskıcı iktidarın kolu haline geldiği, rütbeler aldığı ve eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir tarafından ‘korumam’ olarak adlandırılacak kadar pohpohlandığı bir dönem geliyor. Ülkenin altın servetini ele geçirip kaçırmasına ve şirketler ve bir dış ağ ile ticari ve gayri-ticari faaliyetler yürüterek zenginlik ve nüfuzunu artırmasına izin verdiler.
Ardından devrim sonrası geçiş döneminde iktidar yapılanmasında ikinci adam haline getirilip kendisine geniş yetkiler verildiği ve yetkin olmadığı siyasi ve ekonomik dosyalarda ön plana çıkarıldığı bir dönem yaşandı. Bu yüzden, devrim hayallerini yerle bir eden ve geçiş sürecini tıkayan kaos, siyasi çekişme ve çatışmaların ışığında, ‘güç pastasının’ hepsini yiyerek birinci adam haline gelebileceğine inanmasına şaşmamalı.
Pek çok taraf, bilerek veya bilmeyerek ya da ‘deneyim ve ufku sınırlı basit’ biri olarak gördükleri Daklu’dan daha akıllı olduklarını ve onu siyasi halat çekme oyununda, güç yarışında ve siviller ile ordu arasındaki ittifaklar ve dengeler pazarında bir araç olarak kullanabileceklerini düşünerek bu abes silsileye katıldı. Hamideti, silahını bir müttefik olarak yanında isteyen veya yağmalanan devlet parasından nemalanmak isteyen çeşitli tarafların adeta bir yarış içerisinde kendisine doğru koştuğunu gördü.
Bu atmosferde, hırslarının büyümesi, içerideki ilişkilerinin genişlemesi ve dışarıdaki taraflarla hesapları ve çıkarlarının artmasıyla Hamideti, tüm taraflarla manevra yapabileceğini düşündü. Sayıları ve teçhizatı artan kuvvetlerine ve yeni ittifaklarına güvenerek ordudaki müttefiklerini ‘karşısına alabileceğini’ fark etti. Savaşın patlak vermesinden sonra ilk günlerde kendi kendine siyasi güçlerdeki müttefiklerinden bahsetti. Bu sırada, o veya bu ittifak aracılığıyla iktidarı ele geçirme planını tamamlamaya yakın olduğuna inanıyordu. Herkes, güç yarışındaki fırsatçı ittifaklar pazarında siyasi cambazlıklar yapmaya çalışıyordu.
Ülke yanarken, bazıları tartışmaya, yel değirmenleriyle savaşlarına ve karşılıklı suçlamalarda bulunmaya devam ediyor. Her iki taraf da diğerine savaşın sorumluluğunu yıkarak ellerini temizlemeye çalışırken, bazıları savaşın patlak vermesi ve devam etmesi sorumluluğundan koruyacağını düşündükleri ‘savaşa hayır’ sloganına sığındı.
Bu savaşların amacı ve getirisi bir yana, HDK’nin eylemlerini ve başkenti sistematik bir şekilde yıkışını gören biri ‘savaşa hayır’ sloganına sarınırken nasıl tarafsız olduğunu söyleyebilir aklım hayalim almıyor.
HDK, Darfur’da yaptıkları ve yapmakta oldukları gibi, Hartum’da en çirkin eylemlerini gerçekleştirdi. Ölüm saçtılar, yakıp yıktılar, gasp ettiler ve vatandaşların evlerini işgal ettiler. Yetmedi, burada evlenip ailelerini buraya taşıdılar.
Neticede Sudanlıların büyük çoğunluğu, gördüklerinden ve HDK’nin elinden çektikten sonra artık HDK’ye karşı durup onun yok edilmesini dileyerek orduyu, ülkeyi tehdit eden tehlike ile aralarında duran bir kalkan olarak görüyorlar.
Darfur ve Hartum’da en menfur ihlalleri gerçekleştiren HDK’nin kendilerine demokrasi getirecek uysal bir kuzu ve güvenilir bir ortak olabileceğine gerçekten inanan var mı? Zenginliğinin ve nüfuzunun garantörü olan silahını bırakıp siyasi denklemlerde sıradan bir sayı olmaya razı olacağına aklı başında bir insan inanabilir mi? Tüm bu olanlardan sonra, silahlı kuvvetlere entegre edilebilecek düzenli veya profesyonel bir güç olarak HDK’den söz edip ona güvenmek mümkün mü?
Liderlerinin hırsları büyüyen HDK, artık kendi yayılmacı projelerine ve dış ittifaklar ve iç planlardan destek alarak Hartum’daki iktidar koltuğunu kontrol etme ve tüm ülkeyi ve zenginliğini ele geçirme hayallerine sahipler. Hartum’daki savaşını kaybetmeye başladıktan sonra bile daha da yayılmaya devam ederek, görünen o ki savaşın gelecek aşamasına hazırlanıyor. Darfur şimdi HDK tarafından hızla dişleniyor. HDK burayı havaalanları aracılığıyla daha büyük hareketleri için bir üsse dönüştürmeyi hedefliyor. Buradaki havaalanlarından Sudan’a, kaynaklarına ve topraklarına göz diken müttefiklerinden yardımlar ve silahlar gelecek. Ayrıca Orta Afrika, Çad, Nijer, Mali ve diğer ülkelerin kabilelerinden paralı askerler gelecek. Darfur’daki operasyonlarını yoğunlaştırmaya, genişletmeye ve askeri garnizonlar ile polis karakollarını hedef almaya devam ederek ağır silahlar da dahil olmak üzere silah ganimetleri elde edecek. Böylece daha sonra başka bölgeleri, şimdi ya da gelecekte Hartum’u veya savaşın diğer bir aşamasında ülkeyi bölüp kontrol etmeye başlayacak.
Bu noktada, Darfur’daki silahlı grupların ve özellikle de Cuba Barış Anlaşması’na imza atanların duruşunu sorgulamak zorundayız. Bu gruplar, anlaşma sayesinde devlet kadrolarına yerleşirken, askerleri de devlet hazinesinden maaş almaktadır. Peki, Hartum’daki çatışmalarda tarafsız olduklarını söylüyorlarsa acaba aynı şeyi Darfur’da halkı hedef alan olaylar karşısında da söyleyebilirler mi? Daha fazla kazanım elde etme fırsatı bulmak için, ordu ve HDK’nin birlikte kendilerini bitireceklerini umarak öylece durup seyretmeye devam mı edecekler?
HDK, Darfur’daki savaşı sadece ordu üzerinde baskı kurmak ve Hartum savaşında dikkatini dağıtmak için kullanmak istemiyor. Bunun bir B Planı olacağı, ülkeyi kontrol etmek veya bölmek için ikinci aşama olacağı ve HDK’nin Afrika çöllerindeki kabilelerden destekçilerini ve askerlerini ülkenin içine yerleştirme sürecinin önünü açacağı aşikâr.
Sudan zor bir dönemden geçiyor. Bu krizden çıkmak için safları ve vizyonları bir yol haritası üzerinde birleştirmeli ve ondan önce ülke çıkarlarının diğer tüm hesaplardan önce tutulduğu bir savaşta orduyu desteklemelidir.