Abdurrahman Şalkam
TT

Afrika rüzgarları ve Avrupa dalgaları arasında Tunus

Avrupa'nın Tunus'a yönelik siyasi saldırısı durmuyor. Birkaç gün içinde iki Avrupa delegasyonu Tunus'u ziyaret etti. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte'nin de yer aldığı bir heyete başkanlık etti. Müzakerelerin kalıcı odak noktası, Sahra Altı Afrika ülkelerinden gelen ve Tunus üzerinden Avrupa'ya ulaşmayı amaçlayan yasa dışı göçmenler meselesiydi.

Sınırlı imkanlara sahip küçük bir ülke olan Tunus, yıllardır şiddetli bir mali kriz yaşıyor, siyasi ve ekonomik istikrarın olmadığı bir geçiş sürecinden geçiyor. İtalya kıyılarına yakınlığının cezbettiği yüz binlerce Afrikalı buraya akın ediyor. Başkent ile Tunus'un diğer şehirlerinde biriken bu büyük kaçak mülteci kalabalığı, ülkenin çektiği ekonomik baskılara eklenen krizlere neden oluyor. Tunus'un Sahra Altı Afrika ülkeleri ile kara sınırı yok. Afrikalı mülteciler buraya Libya ve Cezayir üzerinden ulaşıyor ve hedefleri Akdeniz üzerinden Avrupa kıtasına ulaşmak. Tunus, giderek yaygınlaşan ve yoğunlaşan bu eski ve yenilenen olgunun kurbanı.

İtalya'nın başını çektiği Avrupa Birliği, göçmenlerin ülkelerine girişine engel olmak için Tunus'a baskısını sürdürüyor. Tunus Cumhurbaşkanı, ülkesinin diğer ülkelerin sınırlarını koruma rolü oynamayacağını defalarca ifade etti. Aslında Tunus'un sınırlarını koruması gerekiyor, kendisini Avrupa'ya geçiş noktası olarak kullanan göçün itici güçlerinin bir tarafı değil. AB üyeleri, kaynağa, Afrika ülkelerine yönelmeli ve bu dosyayı Afrika Birliği ile görüşmeli. Tunus’a gelince, o yasa dışı göç olgusundan en çok etkilenen ülkelerden biri.

Afrika'dan başlayıp Akdeniz üzerinden Avrupa'yı hedefleyen yasa dışı göç sürecinin arkasında karmaşık ve kompleks bir sisteme sahip küresel bir ordu var. Bu küresel ordu, silahlı bir sisteme, mali ve lojistik kabiliyetlere sahip insan unsurlarına, çöl araçlarına ve çöl yollarını bilen uzmanlara sahip. Bu küresel ordu, maldan silah ve insana kadar her türlü kaçakçılığı yapıyor. Sahel ve Sahra ülkelerinde konuşlanmış terör örgütleriyle iş birliği yapıyor ve bu ülkelerin siyasi ve güvenlik rejimlerinin kırılganlığını bu geniş çaplı hareketi lehine kullanıyor. AB'nin Tunus'a yaptığı tam bir şantaj; Tunus, Uluslararası Para Fonu'na (IMF) iki milyar dolarlık kredi için başvurdu. Ancak IMF bu talebe, bazı koşullar ön sürerek karşılık verdi. Bunların en önemlileri, vatandaşlara yardım etmek için hükümet tarafından sağlanan çoğu mal üzerindeki sübvansiyonların kaldırılması ve devlete ait şirketlerin özelleştirilmesiydi. Demokrasi ve insan haklarından bahseden koşullar da eksik kalmadı. Tunus yıllardır siyasi ve sosyal bir doğum sancısı yaşıyor. IMF'nin koşullarının uygulanması, hiç şüphesiz geniş çaplı bir toplumsal huzursuzluğa yol açacak ve bunun yansımaları, IMF kredisinin başarabileceğinden daha büyük olacak. Buna karşılık delegasyonun ziyareti sırasında Tunus hükümeti ile AB delegasyonu arasında varılan bir anlaşmadan bahsedildi, ancak bu anlaşmanın detayları açıklanmadı. Bu anlaşma büyük ihtimalle sadece bir niyet ifadesiydi, uygulama detaylarıysa daha sonra geliştirilecek. Bununla ilgili olarak AB'den Tunus'a 100 milyon euroluk mali yardım yapılacağından ve yaklaşık 1 milyar euro değerinde yüksek faizli kredi verileceğinden bahsedildi. Roma'nın pazar günü (yarın) yasa dışı göç konusunu görüşmek üzere bir Avrupa zirvesine tanık olması bekleniyor. Bu zirvenin ana dosyalarından biri şüphesiz Tunus olacak.

Avrupa'nın ekonomik olarak tükenmiş durumdaki Tunus'a sunduğu havuçlar, şüphelerle dolu sorular sorulmadan kabul edilemez. Avrupa, tıp ve mühendislik gibi belirli alanlarda Tunuslu uzmanlara kapılarını açmayı teklif etti. Tunuslu öğrencilerin eğitimlerini tamamladıktan sonra anavatanlarına dönmeleri koşuluyla Tunus'un ihtiyaç duyduğu bilimleri okumaları için üniversitelerini açmayı, Tunus deniz sınır muhafızlarına ekipman ve teçhizat sağlamayı vaat etti. Tunus'taki siyasi ve sosyal güçler ve hatta onlarla birlikte hükümetin içinden bazı sesler, bu koşullara üç hayırla karşılık verdiler: Göçmenlerin Tunus'a yerleştirilmesine hayır, Tunus’un AB'nin deniz sınırlarını koruyan muhafız rolünü oynamasına hayır, borç karşılığında IMF'nin koşullarının kabul edilmesine hayır...

Tunus'un başkentten sonra en büyük şehri olan Safakes, bir vatandaşın öldürülmesinin ardından vatandaşlar ile kaçak göçmenler arasında geniş çaplı çatışmaya sahne oldu. Tunus güvenlik güçlerinin doğrudan müdahalesi olmasaydı bu olay büyük bir kanlı çatışmaya yol açacaktı. Boğucu bir ekonomik kriz yaşayan ülkede 700 bine yakın göçmenin varlığı her an patlayabilecek bir mayın oluşturuyor. Tunus hükümeti, bu devasa insan mayınını etkisiz hale getirmeye çalışıyor ancak o mayının içindekilere ulaşıp onları etkisiz hale getirmeyen yaklaşımlarla. Tunus hükümeti, çok sayıda göçmeni Tunus’un Libya ve Cezayir ile sınır bölgesine nakletti ve onları çöldeki kamplarda topladı. Ancak bu eylem gerçek çözüm yönünde bir hareket değil, sadece bir sıkıntının ya da diyelim ki öfkenin ifadesiydi.

Yasa dışı göçün her gün binlerce kurbanı var. Birçoğu ülkelerinden Kuzey Afrika'ya yolculukları sırasında ölüyor ve binlercesi de Akdeniz'de boğuluyor. Tunus, bu göçün itici güçlerinden değil, kurbanlarından biri. Bu olgunun komplekslerinden muzdarip olan AB ve özellikle de İtalya, kaynağa, vatandaşları Tunus ve diğer Kuzey Afrika ülkelerine akın eden ülkelere yönelmeli. Libya da kendi topraklarında tehlikeli yasadışı göçmen yoğunluğundan muzdarip ve yakın gelecekte ne olacağını okumak zor. Libya 2000 yılında, Afrikalı göçmenler ile Libya vatandaşları arasında kanlı bir çatışmaya sahne olmuş, bu çatışmada can kayıpları yaşanmış ve 300’den fazla kişi tutuklanmıştı. Bir göçmen açlık çektiğinde suç bataklığına girmekten çekinmez. Aynı zamanda göçmenler silahlı maceracılar tarafından kullanılan kiralık araçlardır.

Umutsuzluktan, açlıktan ve şiddetten kaçan Afrikalıların göçü durmayacak ve çözümü ne Tunus'un ne de diğer Kuzey Afrika ülkelerinin elinde. Çözüm, muazzam mali, askeri ve güvenlik gücüne sahip, ülkeleri, trajedilerinden kaçanların varış noktası, maceralı hayallerinin ulaşmaya can attığı durak olan AB’nin elinde. Yarın Roma'da yapılacak Avrupa zirvesi, Afrika ve Avrupa kıtalarını aşan bu insanlık trajedisine pratik bir çözüm getirmeli. Kaynak Afrika ülkelerinde kapsamlı bir kalkınma programı ve büyük ölçekli, uzun vadeli kalkınma projeleri uygulamalı. Yolsuzlukla mücadeleye, terörle mücadeleye ve kaynak ülkelerin modern eğitim sistemleri kurmasına yardım etmeli. Yönetişimi ve hukukun üstünlüğünü desteklemeli. Kıta’nın servetinin uluslararası şirketler tarafından sömürülmesine son vermeli. Bu rüyanın kıta topraklarında vücut bulması, süregiden bu büyük insanlık dramı için tek pratik ilaçtır.