Osmanlılar geçen yüzyılın başlarında Lübnan ve Suriye’den ayrılıp geride destekçi bir tabaka bıraktıktan sonra, bu kişilere bey ve efendi gibi ayrımcı unvanlar verildi. Zenginlik ve statülerin olduğu Mısır’da buna ilaveten paşa unvanı yayıldı. Ürdün’de de askeri rütbeyle ilişkilendirilen general unvanı ortaya çıktı.
Hızlıca bir göz attığımda zihnimde, paşalık rütbesinin yalnızca monarşik devletlerde Hidiv veya Kral’ın bahşettiği bir unvan olarak bilindiği izlenimi uyanıyor. Gelgelelim unvanlar Türklerin icadı değildi. Bütün imparatorluklar bu düzenle çalışmıştır. Aileden gelen statüler Fransa’da halen popüler. Aynı şekilde İngiltere, maden işçilerinin şefi olsa bile hak eden birini lord unvanıyla ödüllendirmeye devam ediyor.
Napolyon, halkını orduya katılmaya ve savaşmaya teşvik etmek için bu geleneği doruk noktasına çıkarmıştır. En cesur subayı aramış ve ona Baron unvanını vermiştir. En cesur askeri aramış ve ona ömür boyu emekli maaşı bağlayarak Onur Nişanı vermişti.
Napolyon, devrimden sonra soyluluk unvanlarını kaldırmış olsa da çok geçmeden bu unvanların önemini fark etmiş ve kendi adamlarına dağıtmaya başlamıştır. Hatta iş öyle bir noktaya varmıştır ki Napolyon iki adamını Napoli ve İsveç’e kral ilan etmiştir. Subaylara belirli rütbeler vermiştir: Albaya baron, generale dük. Daha fazla savaşa ve askere ihtiyacı olunca yoksul köylüler, imparatorluk muhafızlarına ve parlak üniformalara dahil edilmiştir. Napolyon, yönteminin ordunun moralini yükselttiğini fark etmiştir. Böylece barış vaatlerinde bulunurken savaşların kapsamını genişletmeye başlamıştır. Çok geçmeden Fransızlar, imparatorun kendilerini kandırdığını anlamışlardır. Zira bir savaş bitmeden diğeri başlıyor, savaştan önce söz verdiği gibi evlerine dönemiyorlardı. 1800 ile 1806 yılları arasında Fransa’nın savaşları kıtayı sarmış ve unvan kampanyası endişe verici bir şekilde artmıştı. Özellikle de unvanlarını kendileriyle birlikte toplu mezarlara taşıyanların sayısı!
İngiltere her yıl bir dizi bilim insanı, doktor, büyükelçi, yazar ve sanatçıyı ödüllendiriyor. Margaret Thatcher yokken, unvanı Leydi’den Barones’e yükseltilmişti. Modern Fransa, unvanları nişanlar, kurdeleler ve Akademi üyeliği ile değiş tokuş etti. Çok az kişiyi ‘ölümsüzler topluluğuna’ dahil etti.
Bazı Arap ülkeleri de madalya sistemini benimsedi. Ancak bunun yerini özellikle edebiyat ve sanat alanlarında olmak üzere, büyük ölçüde ödül geleneği aldı. Hak edenlerin ve seçkinlerin takdir edildiğini hissettikleri bir şey verilmesi gerek. Ödülün bazen gülünç olması veya bedeli olması sakıncalı değil. Fransız romanının babası Balzac, unvanını satın aldı. İnsan ‘refik’ veya ‘ağabey’ gibi sıradan da olsa unvanlara sahiptir. Ayrıcalık tutkusu ne güçlü.