Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Suudi Arabistan'da felsefe öğretimi ne anlama geliyor?

Suudi Arabistan'ın geçirdiği kalkınma süreci, kapsamlılığı açısından istisnai bir durum arz ediyor.
Zira geleneksel planlamalarda olduğu gibi sadece ekonomik büyüme ile sınırlı kalmadı.
Bilakis bugün ekonomik alandan dini tebliğ alanına, oradan kültür ve eğitime kadar bütüncül bir kalkınma hamlesi yürütülüyor.
Suudi Arabistan'daki liselerin müfredatına felsefenin gireceği haberi, bu alanla ilgili olan kesimin dikkatini çekti.
Medyada bu haber genişçe yer aldı, eğitime dair analizler ve entelektüel tartışmalar yapılmaya başlandı.
Felsefenin öğretimi konusunda uzmanlar arasında eski bir tartışma var, bunlar iki noktada özetlenebilir.
Birincisi; felsefe bir müfredata dönüştürüldükten sonra bir ideolojiye dönüştürülerek öğretilmelidir.
Popülizmin dalgasına dâhil edilmeli ve bu çerçevenin dışına çıkmamalı. Sonuç itibariyle belki de anlamayan ve idrak edemeyen, davul gibi bir akıl ortaya çıkacak.
Felsefe yönelimi açısından elitist bir bakış açısını temsil ediyor. Bu kurama göre felsefe bilimsel bir dal değildir, bilakis tekdüze olmayan eleştirel bir düşünce sistemidir.
İkincisi; felsefenin öğretilmesi en azından eleştirel bir bakış açısı kazandırır.
Akıl ise bu sayede basmakalıp cevapların esaretinden kurtarılmış olur. Felsefe öğretmenin işlevi, milyonlarca filozofu mezun etmek değildir, bilakis bir doktor, asker veya mühendis olmayı planlayanlar felsefeden istifade etmelidir.
Felsefe, bu eğitimi alanlar için bir zenginlik kaynağıdır.
Etkileri ezber yapma ve sürekli aynı şeyleri tekrarlama değildir, bilakis zihni keskinleştiren sıra dışı metinleri okumaya bağımlı hale gelmektir. Felsefe bir nevi akla kalıcı dövme yapmaktır.
Ben şahsen İkinci görüşten yanayım ve felsefenin etkileri konusunda da iyimserim, zira birçok Arap tecrübesi göstermiştir ki, felsefe, toplumlarda son derece olumlu etki bırakmaktadır.
Bazı yardımcı kitaplara burada dikkat çekmek isterim; Frederick Lopez’in, "Felsefede İlk Dersler", Medeni Salih’in "Felsefe Dersinde Makaleler" ve Bertrand Russell'in "Batı Felsefesi" bunlardan bir kaçıdır.
Bu kitapların hepsi, çeşitli metinler, kavramlar ve konular üzerinde çeşitli zihin alıştırmaları yapmamızı sağlıyor.
Felsefe müfredatı artık basılı haldedir, öğretmenlere düşen görev, hem doğu, hem İslam hem de Batı felsefesi tarihindeki çeşitli metinlerle yüzleşmek için zihinsel maharetlerini ortaya koymalarıdır.
Felsefe, bazılarının iddia ettiği gibi karmaşık değildir.
Okuma bağımlılığı, anlama kapasitesi ve alıştırma gerektirdiği doğrudur, ancak bu zorluk iki şekilde aşılabilir.
Bu alanda kendini geliştirmek isteyenlere yol gösterilebilir, serbest okumalar veya akademik ders düzeyinde uzmanlaşmaları sağlanabilir.
İnsanlık tarihini etkileyen temel metinleri topladıktan sonra, okuyucu söz konusu filozofun yazdığı kitabın kapsamlı açıklamalarını ve analizlerini okumaya başlayabilir.
Örneğin, Hegel’den önce Abdulfettah İmam okunmalıdır.
Aynı şekilde Aristo’dan önce Abdurrahman Bedevi,
Heidegger'den önce Fethi el-Miskini'nin araştırmaları ve mukaddimeleri,
Deleuze’dan önce Muta Safadi'nin analizlerini,
Foucault'yu okumadan önce Paul Rabinov,
Spinoza’yı okumadan önce Hasan Hanefi’nin analizleri okunmalıdır.
Bunları örnek kabilinden zikrettim. Bir sonraki aşama olarak felsefi ansiklopediler incelenebilir.
Her filozofun kullandığı kavramlar, yöntemler, dayandığı fikirler, kafalı ifadeleri iyice anlaşıldıktan sonra orijinal metinler derin okumalara tabi tutulabilir.
İşte o zaman okuyucu, felsefede uzmanlaşmanın tadına varır, metinlerdeki zenginlikleri keşfeder ve felsefenin zihnin keskinleştirilmesindeki rolünü anlar.
Herbert Spencer'ın “Eğitim” adlı kitabında şu güzel tavsiyeler yer alır:
“Yaşadığımız dünyanın gerçekleri, sadece belli deliller üzerinden kabul edilmez, bilakis genel tecrübeler de hesaba katılır. Öğrencinin kendisi, belli sonuçlara bizzat kendisi ulaşmak isteyebilir. Araştırmalarının her bir parçasını tekrar gözden geçirebilir, doğruluğundan emin olmadığı hiçbir şeyi hemen kabullenmek zorunda değildir. Elde ettiği sonuçların gerçeklerle örtüştüğünü gördükçe kendine olan güveni artar, zira ulaştığı sonuçlar daha sağlamdır. Ve böylece yaratılışın en nefis unsurlarından biri olan bağımsız düşünebilme yeteneği ortaya çıkmış olur.”
Felsefenin öğretilmesi, öğretmenlerin öğrencilere hazır cevapları dikte etmesi olmadığı gibi hassas akılların ve canlı zihinlerin baskıyla sindirilmesi de değildir.
Felsefe dersi tartışma atölyesine dönüştürülmelidir.
Tartışmaya katılan hiç kimse fikrinden dolayı aşağılanıp küçük düşürülmemelidir.
Felsefe, olgunlaşmamış fikirler üzerindeki zihinsel bir çabadır. Öğrenciler herhangi bir korku veya endişe duymadan zihinlerine takılan soruları sorma hakkına sahipler. Aksi takdirde felsefe gerçek işlevini yitirmiş olur. Felsefenin değeri, bağımsız düşünebilmekten kaynaklanır.
Akla gelen düşünceleri sorgulamaktan korkmamak, sorular ve düşünce kaymalarının üzerine cesaretle gitmek gerekir.
Lise dönemi felsefe ve seçilmiş felsefi metinler okutmak için uygundur.
Bu çağda insan, profesyonel, bilimsel ve akademik geleceğini şekillendirmek için bu türden adımlar atar.
Felsefe, insanın varoluşçu seçeneklerinin gelişmesine, bilgi ve eylem seviyesinde kariyerini seçme kararlılığına katkıda bulunabilir.
Felsefe öğretimi, sabiteleri yok etmez, temel ilkelerle de çelişmez.
Felsefe serbest tartışma alanı oluşturur, aklı olgunlaştırır, düşünceyi taassup ve durgunluktan korur.
Elbette sıra dışı toplumlar yaratmak felsefesinin görevi değildir.
Fakat bu, Suudi Arabistan'ın cesur politikaları bağlamında gerçekleşen büyük gelişmelerle tutarlı, doğru yönde atılmış bir adımdır.