Mustafa Fahs
TT

​Irak ve zor tarafsızlık şartları

Irak sınırlı imkanlarıyla; Washington’un “Devrim Muhafızları”nı ABD Terör Listesi’ne alma kararının ardından ABD-İran arasında yaşanabilecek olası bir mücadelenin sonuçlarından kaçınmaya çalışıyor. Bu kararın Irak’ın siyasi, güvenlik ve ekonomik istikrarını doğrudan etkilemesi bekleniyor. Çünkü Tahran; ABD’nin kendisine uyguladığu yaptırımları delmesi için Bağdat’ın kendisi ile tam bir işbirliği içinde olması konusunda ısrar ederken Washington ise Irak’a İran’dan doğalgaz ile petrol türevlerinin ithalatını ve elektrik alımını durdurması için verdiği sürenin uzatılmasını reddediyor.
Buna karşılık Tahran da Irak hükümetinden ABD askerlerinin topraklarından çıkarılmasını hızlandırma talebinden geri adım atmıyor. Hatta bu bağlamda; İran Cumhuriyeti Dini Lideri Ali Hamaney şunu söyledi: “ABD’lilerin en kısa sürede askerlerini Irak’tan çekeceklerinden emin olmalıyız. Çünkü bir ülkedeki varlıkları ne kadar uzarsa onları kovmak da o kadar zor hale gelmektedir.”
Her ne kadar Cumhurbaşkanı Behram Salih’in: “Gerekli olduğu sürece Irak’ın ABD güçleri ile işbirliğini sürdürmesine ihtiyacı olduğuna yönelik genel bir kabul olduğu”na yönelik sözleri Irak devletinin tutumunu açıklasa da Tahran, Irak’ı kendisi için hayati öneme sahip bir alan olarak sınıflandırmayı sürdürüyor. Bu nedenle de Irak’ın Arap komşuları ve özellikle de İran ile arasındaki bölgesel dengeyi yeniden sağlama çabası çerçevesinde Bağdat ile ilişkilerini güçlendirmeye yönelik ciddi adımlar atan Riyad ile yakınlaşmasından rahatsız olan İran, Irak’a ulusal güvenliğini hesaba katmasını şart koşuyor.
Riyad’ın Bağdat’taki güçlü ve birkaç hafta önce siyasi, ekonomik ve kültürel bir heyetin ziyareti ile taçlandırılan varlığı, Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’yi karşılarken diplomatik kuralları hiçe sayan İran Dini Lideri Hamaney’i de kızdırmış görünüyor. Öyle ki Hamaney Irak-Suudi Arabistan yakınlaşmasını açık bir şekilde şu sözlerle eleştirdi: “Irak-Suudi Arabistan yakınlaşması Riyad’ın gerçek tutumunu yansıtmamaktadır.” Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi ise bu eleştiriye sessiz kalmayıp hemen karşılık verdi ve hükümetinin: “Bütün komşu ülkelerle işbirliği fırsatlarını ve ortaklıkları güçlendirme, hiçbir ülkenin aleyhine belirli bir eksende yer almama, eksen politikalarını reddetme, bütün bölge halklarına hizmet eden ve bütün komşu ülkelerle işbirliğine dayanan ilişkiler kurma arzusunda olduğunu” vurguladı.
Abdulmehdi’nin herhangi bir eksen içerisinde yer alma siyasetini reddetmesi ile Dini Lider’in Riyad’ın gerçek niyetini sorgulaması arasında Tahran’ın; bölgedeki çatışmalara karşı tarafsız bir politika takip etme çabalarından duyduğu endişe ortaya çıkmaktadır. Çünkü Bağdat bu aşamada; bilhassa İran’ın, Osmanlılar ile Safeviler arasında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan bu yana Irak ile sosyal ve kültürel bir ilişki kurmasını sağlayan mezhepsel faktörünü tüketmiş olduğu göz önüne alınırsa bütün dini ve etnik oluşumlarını göz önünde bulundurarak sosyal çoğunluğunu oluşturan Arap boyutuna geri dönmektedir. Osmanlı devletinin bütünüye Irak toprakları üzerindeki kontrolünü yeniden sağlamasının ardından 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile İstanbul; Safevi devletinin Irak ile ilişkilerinin dini bir boyutu olduğunu kabul ederken Bağdat ile siyasi kararlar alma hakkını da kendisine saklamıştı.
Irak-İran ilişkilerinde coğrafi koşullar; uzun yıllar Tahran’ın kendisine egemen olduğu, az da olsa etkisinin azalmış olduğu bir dönemde dahi hala karar mekanizmalarına etki edebildiği yolsuz bir rejim ile sınanan Iraklılara zor ve sert şartlar dayatmaktadır. Şu anda kuşatma altında ve cebinde hesaplarına göre uygun anda kullanmayı düşündüğü birçok kartları bulunan Tahran, ABD tarafından daha çok köşeye sıkıştırılmayı kabul etmeyecektir. Dolayısıyla Irak da Tahran’ın Washington ve bölgedeki müttefikleri saydığı ülkeler ile arasındaki açık savaşın bir alanı haline gelmektedir. Irak hükümetini kendine uygun bir tutum benimsemeye ikna etmekte başarısız olması halinde Tahran; hükümetin işlerini aksatmak ve kararlarını sabote etmek için siyasi olarak bazı “Haşdi Şabi” gruplarından yardım almakta tereddüt etmeyecektir. Bu şekilde Washington’u da kışkırtıp onu Irak’ın istikrarı ve güvenliği için bedel ödemeye zorlayabilir. Bu nedenle; bazı silahlı grupların kendisini ülke ve halkına zarara verebilecek kararlar almaya zorlanması halinde Irak; politik, güvenlik ve ekonomik açıdan sarsıntılar yaşayabilir. Çünkü bu durumda silahlı gruplar ile hükümet arasında herkesin kaçınmaya çalıştığı bir çatışma yaşanması muhtemeldir.
Irak’ta herkes bu ihtimalden yani silahın sadece devlete bağlı güçlerin elinde olması çağrısında bulunan siyasi taraflar ile İran tarafından desteklenen ve kaderleri İran rejiminin geleceğine bağlı olan taraflar arasında yaşanabilecek bir Şii-Şii çatışması ve şiddetinden kaçınmaktadır.
Irak’ın olası bir çatışmadan sağlam bir şekilde kurtulması için gerekli olan tarafsızlık politikasını benimseyebilmesi için bütün gücüyle kesin bir karar alması gerekmektedir.  İran’ın devletin içine ne kadar sızmış olduğunu ve bütün taleplerini yerine getiremeyeceğini çok iyi bilen, ABD’nin tereddütlerinden ve gerilemelerinden muzdarip olduğu için tamamen onun arkasında yürüyemeyen Irak, şu anda çok zor bir konumda bulunmaktadır.