Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

İran'la yüzleşmek: Savaşla mı yoksa diğer yöntemlerle mi?

İran, nükleer bir devlet değil, ancak mezhep temelli amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek, komşu ülkelerde, Asya ve Arap bölgesinde hegemonya kurabilmesinin önünü açacak genişlemeci imparatorluk hayallerini gerçekleştirmek için nükleer yeteneklere sahip bir ülke olmayı arzuluyor. Tahran dört Arap başkentinde -Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana- nükleer silaha sahip olmadan emperyal ve nüfuz etme hedeflerine ulaştı. Buna Obama döneminde yapılan nükleer anlaşma yol açtı. Soru şu: Nükleer silah edindiğinde neler yapar? Bu, Trump yönetiminin yüzleştiği bir sorudur.
 Bu soruya cevap aramak adına, Trump yönetimi, yalnızca nükleer silah konusunda değil, İran rejiminin kırk yıldan beridir kabul ettiği tüm politika ve stratejilere yönelik net bir strateji benimsemiştir. Uluslararası düzene uymayan bu rejim, tüm suçlarından dolayı cezalandırılmalı ki, ölümcül terörist sloganlarını ve ideolojilerini terk etmeyi ciddi olarak düşünebilsin.
İran rejimi tarihi boyunca gördüğü en kötü yaptırımlarla karşı karşıya bulunuyor. Bu rejimle yüzleşmek adına başta ABD olmak üzere bölgesel ve uluslararası bir irade var. Boğulma noktasına geldiğinde iki seçenek arasında kalacak: ekonomik ve finansal yaptırımların akabinde yavaş ölüm ya da Amerika ve dünya ile doğrudan askeri çatışmayı seçtiğinde hızlı ölüm… Özellikle Moskova'dan gelen mesajlar bunu teyit ediyor, zira bu rejimi koruma adına tüm dünyayı karşısına alamayacağını ifade ediyor.
Yaklaşık iki yıl önce, Riyad'da Körfez, Arap ve İslam olmak üzere üç zirve yapıldı. Sıra dışı tutumlarıyla bilinen ABD Başkanı Donald Trump ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi ve bu zirvelere iştirak etti. Bugün ise siyasi atmosfer yine gergin, ticari ve ekonomik savaşlar devam ediyor, çatışma ve savaş cehennemi yeniden gün yüzüne çıktı, dolayısıyla da meseleye son noktayı koyma, dostu düşmandan ayırma adına üç yeni zirve şu mübarek Ramazan ayında ve Mekke’de bizleri karşılıyor; Körfez, Arap ve İslam Dünyası...
İran rejimiyle başlayıp onunla bitecek bir zirveler silsilesi olacak. Elbette ki bölge ve dünyadaki kronik sorunlara da çözümler aranacak.
 Birey ve devletlerin davranışlarında benzerlikler vardır; Birey boğulma noktasına geldiğinde ahmaklık yapar, Devletler boğulma noktasına geldiğinde suçlar işler. Bugün yapılmak istenen, İran rejiminin yaptırımlara herhangi bir cevap veremeyecek bir noktaya getirilmesi, bölgesel veya uluslararası yangınlar meydana getiremeyecek derecede zayıflatılmasıdır. Belki de bu şekilde kendi kendine girdiği bu çıkmazdan kurtulma imkânı yakalar. Basra Körfezi'nin sularına akan ABD kuvvetleri, dünyanın bu haydut rejimi engelleme yeteneğinin olduğunun bir örneğidir.
İran rejimi yaptırımlara veya kısıtlamalara her maruz kaldığında-şimdi olduğu gibi- terör estirmek için hücrelerini, milislerini ve örgütlerini harekete geçiriyor. İran rejimi yine boş durmadı benzer bir tahrik hamlesi başlattı ve üç suç işledi; Arap Denizi'nde Füceyre Limanı yakınlarındaki petrol tankerlerini hedef aldı. Duvadmi ve Afif kentlerindeki iki petrol pompa istasyonuna bomba yüklü insansız hava aracıyla (İHA) saldırı düzenledi. Bağdat’ın merkezine roket fırlattı. Bu sadece bir başlangıç, zira daha fazlasını planlıyor. ABD istihbaratı da bunu teyit etti, Trump da benzer şeyler dillendirdi ve kararlı bir tutum sergileneceğini ifade etti. İran rejiminin tehlikesine vakıf olan, Devrim Muhafızlarının ve sahip oldukları silahların ne derece tehlikeli olduğunun farkında olan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da böylesi bir tehlikeye vurgu yaptı.
Savaşlarda, savaşa girmeden düşmanınızı yenmekten daha iyisi yoktur. Başkan Trump ve Amerika'nın bölgedeki müttefiklerinin yapmak istediği de budur; İran rejimini içeriden çökmeye zorlamak, İran dışındaki ellerini çeşitli biçimlerde kesmek. Bu bağlamda en zorlu görev Irak'ta olacak. Milisler oldukça güçlü, devlet ise alabildiğine zayıf. Suriye'de de benzer zorluklar var.
Lübnan Hizbullah'ına ders verilmeye başlandı, terörist grup olarak sınıflandırıldı, fonları takibe alındı, uyuşturucu ticareti ve para aklama faaliyetleri izlenmeye başlandı. İran Devrim Muhafızları tarafından Husilere sağlanan balistik füzeler ve insansız hava araçlarının engellenmesi gerekmektedir.
İkinci kez Husiler, Mekke ve Harem-i Şerifi hiçbir dini kaydı duymadan hedef aldılar. Kendisini İslam’ın ve Ehl-i Beytin temsilcisi gören bir rejim yapıyor bunu. Kendileri (İmam Zeynelâbidîn'in oğlu İmam Zeyd'e tâbi olanlar anlamında) Zeydi olarak görüyorlar. Zeydilik onlardan alabildiğine uzaktır. Mesele, On iki İmam düşüncesinin Humeyni tarzında yorumlanması, elde edilen doktrinin politik bir mekanizmaya dönüştürülmesinden ibarettir. Tarihi gerçekler çarpıtılmaktır. Hiç kimse bölgede veya dünyada yeni bir savaş istemez, ancak savaş son çaredir. Savaş olmadan bu haydut rejimden kurtuluş mümkün ise, bu herkesin arzu ettiği bir şeydir. Bunu en fazla isteyecek olan rejim mağduru İran halkıdır. Şayet bu mümkün değilse ve sadece disipline etme, gücünü kırma ve rejimi düşürme ile mümkün olacaksa bu yapılmalıdır.  Bu terör rejimi ortadan kalkmadan dünya rahat etmeyecek. Devrim Muhafızlarının liderleri ve İran liderinin açıklamaları, her zaman olduğu gibi, içi boş sloganlardan ibarettir. Çünkü başkalarından önce kendileri, Amerikan ordusu ve onun Orta Doğu'daki güçlü müttefikleri ile başa çıkamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Boş lafların ötesine geçmeyen demeçler veriyorlar. Tüm rejim için feci, zararlı ve tehdit edici sonuçlara neden olacak açıklamalar yapmak ahmaklıktır. Mollaların tarihini hatırlayan herkes, korkak olduklarını, yüzleşmekten nefret ettiklerini kolayca keşfeder. Irak ordusu, sekiz yıl süren bir savaş sonunda onlara yenilgiyi tattırmıştı, Humeyni’nin ‘zehir dolu kâseyi içme’ hamlesi olmasaydı korkunç bir yenilgiye uğramış olacaklardı.
Hamaney rejimi Arap devletlerine saldırmamak adına hiçbir çaba sarf etmedi. Bugün düşmanca politikalarının hasadını topluyor. Sadece Körfez devletlerinin orduları İran ordusuna, Devrim Muhafızlarına ve tüm rejime ciddi zararlar verebilir. Hele bir de ABD gibi dünyanın en güçlü ordu işin içine girmişse… İran'ın mollaları, sadece güç dilinden anlıyorlar. Bu rejimin ideoloji ve sloganları ancak bu şekilde zayıflatılabilir. Kırk yıldan beridir İran rejimi hiçbir zaman böylesi kararlı bir uluslararası pozisyonla karşı karşıya kalmadı. Petrol ihracatını sıfırlayan, dünya ülkelerinin ve şirketlerin rejimle her türlü ticari faaliyetini engelleyen ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya…
Bu durum, aptallık yapma olasılığı bakımından bir tehlikedir. Onu caydıracak olan, her attığı adıma titizlikle, doğrudan ve kararlı bir şekilde karşılık verilmesidir.
Son olarak, Mekke'den İran rejiminin sürekli saldırganlığına karşı birbirini izleyen kınamalar gelecektir. Körfez, Arap ve İslam tarihi zirvelerinde tüm dünyanın bu rejimi kınama sesleri duyulacak. Söz konusu zirveler, İran lobisinin Amerika ve Avrupa ülkelerindeki başarısızlığını artıracaktır.
Onun mezhepçi fanatikliğini ve saldırganlığını destekleyen ülkeleri de zayıflatacaktır.