Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Doğumundan ölümüne siyasal İslam

Siyasal İslam’ın yüzlerinden biri olan İslamcılığın ortaya çıkış nedeni İslam’ın arkasına saklanan hareket ve grupları tanımlamaktır. Bu hareketleri siyasi bir kimliğe ve doktrine sahip değişim hareketleri olarak görenler de vardır.
İslam örtüsüne bürünmüş, İslami sloganları benimseyen bu siyasi grupları tanımlamak için kullanılan terimin kendisi de birçok aşamadan geçerek dönüşmüştür.
Projeleri temel olarak İslam’ın prensipleri, ilkeleri ve hoşgörülü ahlakına aykırı olan bu grupların temel hedefi ise İslam’ı siyasallaştırmaktır. Bunların başında da Hasan el-Benna’nın kurucusu ve Seyyid Kutub’un akıl hocası olduğu Müslüman Kardeşler gelmektedir.
Müslüman Kardeşler’in gayesi ise; yönetime ulaşmak, tekeline alıp kendi tasavvruna dayanan teokratik bir devlet kurmaktır. Ancak bu cemaatin Hasan el-Benna’nın mektuplarında zikrettiği mutlak anlayış dışında bir devlet projesi yoktur. Bu anlayış; inanç ve ibadet, vatan ve vatandaşlık, din ve devlet, maneviyat ve madde, Kur’an ve kılıcı içine alan kapsamlı bir anlayıştır.
Siyaset kelimesi Kur’an-ı Kerim’de hiç geçmemiş olmasına karşın siyasal İslam grupları kendisini İslam’la ilişkilendirmeyi, parti programlarında İslam’ın prensiplerini ihlal etmelerine rağmen siyasal bir yönetim sistemi haline getirmeyi sürdürdüler. Dünya, din adına siyasi iktidarı ele geçirmeye çalışan bu grupları tanımlamak için siyasal İslam adı üzerinde uzlaşmadan önce kendisini tanımlamak için birçok ad kullanıldı. Bunların ilki; İslam’a büyük bir haksızlık sayılan “Köktenci İslam”dı. Bu terim daha sonra yerini “Radikal İslamcılar”a bıraktı. Ama dediğimiz gibi sonunda siyasal İslam terimi üzerinde karar kılındı.
Dini açıdan bidatçı sayılan bu grupları tanımlamak için kullanılan adlandırmalar arasında  İslami ile İslamcı da vardır. İslam’i olan ile olmayanı ayırmak için Müslümanları bu terimlere hapsetmeye çalışanlar da olmuştur. Bu, içerisinde tamamen uzak olduğu terörizm ile İslam’ı ilişkilendirmek gibi kabul edilemez bir sembolizmi de taşımıştır. Ancak dini sloganlar kullanan siyasi partiler olgusunun yalnızca İslam’a özgü olmayıp diğer dinlerde de var olduğu göz önüne alındığında, bu iki terimin de kabul edilemez olduğu kesin bir şekilde görülmektedir.
Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere İslamlaşmış siyasi hareketler bulundukları her yerde iktidara gelmeye çalışmışlardır. Ancak Mısır, Libya ve Tunus’da bu gayelerini gerçekleştirseler de başarısız olmuşlardır. Hatta Mısır ve Libya’da olduğu gibi aralarında iktidarı kaybetmelerinin ardından şiddete ve silaha başvuranlar da olmuştur.
Bidatçı, ulusal devlete ve toplumsal olarak birlikte yaşamaya inanmayan bu siyasal İslam gruplarının bazı toplumlara nüfuz etmekte başarılı olurken bazılarında başarısız olmalarının nedeni, bunun için uygun fırsat elde edememiş olmalarıdır. Bu gruplar, fırsatçı parazitler gibidir. Uygun ortam ve koşullar var olduğunda hemen vahşileşir ve benimsedikleri tek yöntem olan şiddete başvururlar. Bazı grupların sözde sınırlı fıkhi incelemelerde bulunmaları özel bir siyasi takiyyeden ibarettir. Bu gruplar, ulusal olmayan projeleri ile sınırları aşmayı sürdürürken halen halkları kandırmak için mazlumiyeti ve “Tek çözüm İslam” sloganını kullanmaktadır.
Fakat sırlarının ve gizli amaçlarının ortaya dökülmesi ile bu gruplar, siyasi olarak çökmeye başladılar. Mısır, Libya, Tunus’taki yenilgileri sınır ötesi projelerinin başarısızlığını kanıtladı. Ekonomik veya siyasi ilerleme kaydedememeleri, toplum memnuniyeti için bir kriter olabilecek herhangi bir güvenilir katılım gerçekleştirememeleri başarısızlıklarının delili oldu. Uzun yıllar mazlumiyet, yolsuzluk ve diktatörlükle mücadele sloganlarından nemalanan siyasal İslam gruplarının büyük bir çoğunluğu, yönetime geldiğiklerinde baskı, yolsuzluk ve dışlamaya ilk başvuranlar oldular.
İnkar edilemeyecek ya da görmezden gelinemeyecek gerçek; hangi ad altında olursa olsun siyasal İslam gruplarının, nerede iktidara geldilerse feci şekilde başarısız olduklarıdır. Aynı şekişlde demokrasiyi tek kullanımlık bir kibrit gibi kullandıklarıdır. Örneğin Müslüman Kardeşler, Mısır’da seçimleri kazanır kazanmaz en az yarım yüzyıl yönetimde kalacağını deklare etti. Ama Mısır halkı daha bir yıl geçmeden kendisini devirerek cezalandırdı.
Mısır’daki Mursi deneyiminde, ülkenin asıl yöneticisi Müslüman Kardeşler’in İrşad ofisi ve başındaki Mürşid’ti. Mursi ise sadece bir sözcüsüydü. Bu gruplar, hatalarından hiç ders almadıkları ve aynı hataları kopyalayıp tekrarladıkları için bu deneyimin başarısızlığının ve feci akıbetinin laneti, nerede olursa olsunlar siyasal İslam gruplarının peşini bırakmayacaktır. Bu da söz konusu grupların bir liderlik krizinden muzdarip olduğunun en büyük kanıtıdır.
Toplumların siyasal İslam olarak adlandırılan grupları ne ölçüde kabullendikleri, hatalı doğuşları ve tekrar tekrar feci bir şekilde düşmeleri, siyasi durumları ve siyasi sahnedeki varlıkları, bütün bunlar kötü niyetli projelerinin çökmeye başladığını vurgulamaktadır.