Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bekaalı bir gencin endişeleri

Biyolojik ve sosyolojik anlamda Şii bileşenlere ait olan Lübnanlı ve Iraklı iki arkadaş, bana Iraklı ve Lübnanlı Şiilerin, bu güç ve cesaretle mezhepçi liderlerinden ve yatırımcılardan hükümetlerine karşı ortaya koyduğu esintilerin, büyük bir tarihsel ayrılık meselesi olduğunu söyledi.
Söz konusu arkadaşlar, diğer Iraklı ve Lübnanlı yandaşların da bu nadir anı takip etmesi ve onlara tam destek vermesi gerektiğini belirtti.
Bu arkadaşlar, açıkçası Suudi Arabistan’dan bahsediyordu. Eğer tüm yıllar bir Arap Şii iç devrimi bekliyorsa, işte şu an gelmişti. Peki ya neden ona açık bir yardım sağlamadı?
Yardımın ne anlama geldiği üzerinde durmasam da, sorunun genel çerçevesi içerisindeyim.
Suudi Arabistan’ın, İran’ın şeytanlarının komplo kurduğu bu ezilen toplumları açıkça desteklemesi doğru mu?
Kalbimin derinliklerinden ‘evet’ diyorum, evet destek vermeli.
Aklımla ise şu soruyu soruyorum: Suudi Arabistan’ın bu konuda herhangi bir rolünün olması, Irak ve Lübnan halklarını, özellikle de Şiileri, Suudi ajanı olmakla suçlayarak, devam eden İran ve sol propagandasını besler mi?
Fakat kesin olarak bildiğim şey; hayati bir hareketin, Irak ve Lübnan’daki Şii halk arasında bilinç damarlarına yaşamsal bir kıvılcım ateşlemesi oldu.
 
Bu atasözünü, Bekaa Vadisi’nin Şii bir köyü olan el-Ayn’da Lübnanlı bir gençten duydum. Kendisi Ebi Nasır et-Tafar isimli bir rapçi. ‘Daraj’ isimli bir blogda yayınlanan "Elçilik Şiisi" başlıklı yazısında etkili cümleler yazmıştı.
Bu Lübnanlı genç, aynı mahalledeki, hatta aynı ailedeki insanlar, Hizbullah yandaşları ve kritik bir konuma sahip vatandaşlar arasında bağnazlık salgını karşısında şaşkın olduğunu söylüyor.
Bu genç daha sonra ise, “İlk kez, 2012 yılında el-Ahbar gazetesi tarafından yayınlanan bir analizin başlığını (Elçilik Şiileri) gördüm. O gün bu analiz, siyasetçilerin, sivil aktivistlerin, Hizbullah karşıtı din adamlarının ve Lübnan’daki politikacılarının isimleriyle ABD Büyükelçiliği’nden para alındığı aleni suçlamaları içeriyordu” dedi.
Genç ayrıca, “Hizbullah’ın Suriye halkına askeri müdahalesini eleştirdiğimde, bana DEAŞ mensubu olduğum ve ciğer yediğim söylendi. Şam’ın doğusundaki Guta’da kimyasal katliamın kurbanlarına acıdığımda Siyonistlere benzediğim söylendi” ifadelerini kullandı.
Güneyden Bekaa’ya kadar Lübnanlı Şii gençler arasında modern ulusal farkındalığın uyanış yaşadığı birkaç anı anlattıktan sonra genç, “Bu tür anlar, hafızalarımızdan silinmeyecek” dedi.
Bekaa’da yaşayan bu rapçi genç, konuşmasını ise şu açıklayıcı cümleyle noktaladı: "Kendimle baş başayım"