İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Bu yeni bir soğuk savaş değil!

Dünya, yeni tip koronavirüsü (Kovid-19) salgınıyla birlikte içerisinde düştüğü hapishaneden çıktığında geçen yılın sonunda bıraktığından daha farklı bir uluslararası sahnede kendini bulacak.
Birçok kimse, önümüzdeki on yıl içerisinde tanık olacağımız uluslararası ilişkilerde yaşanacak değişimi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tanık olunan değişimle kıyaslanıyor.
O sıra ittifaklar ABD ve Sovyetler Birliği tarafından başı çekilen batı ve doğu blokları arasındaki bir çatışmada demirledi. Bu resim, Beyaz Saray'daki yönetimlerde yaşanan değişikliklere eşlik eden bazı küçük değişikliklerle birlikte devam etti.
Korona salgını dengeyi bozdu ve her şeyi değiştirdi.
Bugün uluslararası çatışmaya hâkim olan durum, ABD-Rus çatışması değildir. Rusya korona kurbanları listesinde ikinci sırada geliyor.
‘Çar’ ise nadir bir durum olarak çok az görünüyor.
Ancak Çin, ABD ile mücadelede en üst sıraya sıçradı.
Her ne kadar bir ‘Çin meselesi’ patlak vermesinin ardında korona salgını varsa da dünya Vuhan'ı duymadan önce de Çin, ekonomik, endüstriyel ve askeri alanlarda atılımlar yapmıştı. 
Korona krizi Çin’i olumsuz anlamda üst sıralara taşıdı. Aynı zamanda dünya genelinde yüzbinlerce can aldı, milyonlarca kişinin sağlığını etkiledi ve büyük sanayileşmiş devletlerin ekonomilerini yok etti. Uzun yıllar boyunca ekonomi çarkının yeniden eski gibi dönmesi ve normale dönmesi beklenmiyor. Bu bağlamda hiç kimse Çin liderliğini kendi şehirlerini de vuran korona salgınını kasıtlı olarak başlatmakla itham etmiyor. Fakat ABD, Rusya ve büyük Avrupa ülkeleri, Çin’i salgın durumu olduğunu bildirmekte geç kalmakla ve salgın belirtileri olan hastaları tedavi eden doktorları ‘meslektaşlarını salgının yayılma hızı ve ciddiyeti konusunda bilgilendirmelerini’ engellemekle itham ediyor. Aynı zamanda söylenildiği gibi aralık ayının sonundan itibaren değil, geçen kasım ayından beri Çin bölgelerinde vakalar olduğunu gösteren raporlar bulunuyor.
Başkan Donald Trump ‘Çin salgınına’ yönelik suçlamalarını bu hususlar üzerine temellendiriyor. Trump Pekin'le ilişkilerini koparmakla tehdit etti.
Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü Başkanı’nı Çin’in yaptıklarını örmekle ve ‘performansını düzeltmesi’ için bir ay mühlet vermekle itham etti. Bunun ardından Trump, Dünya Sağlık Örgütü’nden geri çekildi ve kuruluşun bütçesinin 5’te birini oluşturan fonunu kesti.
Trump kampanyası, Pekin’in en hassas bölgesi Tayvan için oldukça sıkıntılı bir durum yarattı. Bu nedenle Çin liderliği, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun yenilenen seçimleriden sonra Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen’e gönderdiği mesajı sert bir şekilde kınadı. Pompeo mesajında Tsai Ing-wen’in cesaretine ve ileri görüşlülüğüne övgüde bulundu. Öte yandan mesaj Tayvan tarafından ‘türünün ilk örneği’ olarak nitelendirildi.
Tüm siyasi, provokatif, ekonomik ve finansal silahların kullanıldığı ABD-Çin çatışmasıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Ancak Washington'un böyle bir mücadelede karşı karşıya kaldığı sorun, müttefiklerinin Pekin'e karşı olan kampanyasında onun umduğu kadar yanında olma konusundaki tereddütleridir. Bu, Soğuk Savaş sırasında Washington’un yanında duran müttefiklerin tutumundan farklıdır.
Dünya Sağlık Örgütü Genel Kurulu’nun son yıllık toplantısı sırasında ABD-Avrupa anlaşmazlığı açık bir şekilde gün yüzüne çıktı. Avrupa ülkeleri ABD’nin tutumunu desteklemediler ve ‘tarafsız bir soruşturma’ çağrısında bulundular.
ABD’nin yanında yer alması düşünülen Avrupa ülkeleri, Çin'in Avrupa pazarlarını üzerindeki ekonomik hakimiyeti ve Çin’in Avrupalı ​​teknoloji şirketlerine yaptığı yatırımın hacmi gibi bazı nedenlerle Pekin'i eleştirmekte isteksiz davranıyorlar.
Avrupalılar, Trump'ın Pekin'e karşı yürüttüğü kampanyanın arasında yaklaşan seçimlere ilişkin birtakım sebeplerin bulunduğundan da şüpheleniyorlar. Çin'i salgını önlemek için yapması gerekenleri yapmamakla suçlayan ve korona vaka sayısında ilk sırada yer alan ABD, salgın ile olan mücadelesindeki başarısızlığı bu şekilde örtmeye çalışıyor.
Trump'ın Pekin'e karşı müttefik toplamada karşı karşıya kaldığı bir diğer sorun, Çin'in dünyanın çeşitli bölgelerindeki nüfuzunun artması ve ABD'nin bu konudaki mücadelesinde çaresiz kalmasıdır.  Örneğin, Japonya ve Güney Kore gibi (ABD'nin doğal müttefikleri olduğu varsayılan) iki ülkenin koronavirüsle ilgili olarak Çin'i tercih ettiğini görüyoruz.
ABD Başkanlık seçimleriyle birlikte Beyaz Saray’da oturan isim değişirse iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrinde değişiklik olabilir. Şi’nin Çin’i Mao Zedong tarafından yönetilen Çin değil, komünist şapkası takmış olan kapitalist zihniyetin hâkim olduğu bir Çin’dir. Çinli şirketler ve bankalar, büyük uluslararası şirketler ve bankalarla rekabet etmekten çekinmiyorlar.
Batılı müttefikler ise dağılıyorlar. Koronavirüs öncesinde aralarındaki politik anlaşmazlıklara mağlup oldular. Bu, çıkarlarına göre aldığı kararlarla her ülkenin tek olduğunu gün yüzüne çıkardı.
Bu bir ideolojiler mücadelesi ya da yeni bir soğuk savaş değildir. Bilakis bir ‘nüfuz ve çıkar’ kavgasıdır.