Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Yeşil dalga Türkiye’ye uğrar mı?

Felaketlerle dolu bir 2020 yılı geçiriyoruz. Artık kronikleşen hortumlar, seller, orman yangınları, koronavirüs… Uzmanlar tarihin en sıcak yazını yaşadığımıza dikkat çekiyor. Sibirya’nın kuzeydoğusundaki Verkhoyansk kasabasında hava sıcaklığı 38 derece olarak ölçüldü. Bu, Kuzey Kutup Dairesi’nde ölçülen en yüksek sıcaklık. Tüm bu “doğal afetlerin” sebebi insanlığın kar hırsının sonucu olan, önlemek adına kılını bile kıpırdatmadığı “iklim krizi”.
Hani şu 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg’in Dünya Ekonomik Forumu’nda ABD Başkanı Donald Trump’a kafa tutarak dikkat çekmeye çalıştığı yaklaşan tehlikeden bahsediyoruz.
Türkiye ve Ortadoğu açısından iklim meselesi, ikincil bir gündem maddesi dahi olmasa da Batı’da çevre hassasiyeti artıyor. Üstelik sadece STK çevresinde gelişen bir hareketten ibaret değiller. 1970’lerde nükleer savaş ihtimaline karşı ses yükselten gençlerin kurduğu Yeşil siyaset, 21’inci yüzyılda adeta yeniden doğarak yerleşiklerin iktidarını sarsmaya başladı.
Fransa’da koronavirüsün gölgesinde gerçekleşen yerel seçimlere Yeşiller Partisi (EELV) damga vurdu. Yeşiller, Lyon, Bordeaux, Strasbourg, Poitier ve Grenoble gibi kentlerde belediye başkanlıklarını kazandı. Paris ve Marsilya’da ortak listeyle girdikleri sosyal demokratlara başkanlığı verip belediye meclislerinde koltuk elde eden ekoloji hareketi, “Kızıl Kale” Lille şehrinde ise az kalsın Sosyalist Parti’nin 75 yıllık hanedanını bitiriyordu.
Tarihin en düşük katılım oranı olan yüzde 41,5 ile nihayete eren seçimlerdeki Yeşil zafer, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u köşeye sıkıştırdı. Macron önce iklim kriziyle mücadele amacıyla 2020 ve 2021 senelerinde anayasaya referandumu düzenlemeyi önerdi. Akabinde Başbakan Edouard Philippe’i kaybetti. Koronavirüs krizinin altından kalkan ve yıldızı parlayan Philippe, Yeşil dalganın altında kalan Macron’un yanında daha fazla görünmek istemeyerek istifa etti.
Karşısına çıkacak bir rakip olmadığından erken seçime giderek koltuğunu korumayı düşünen Macron, birkaç ay içerisinde kendisine dişli bir rakip yarattı. Le Monde gazetesinin son araştırmasına göre, Yeşiller ve sosyal demokratların olası ittifakı 2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Macron’u geride bırakabilecek potansiyele sahip. Fakat bunun sadece Fransa’ya özgü bir tablo olduğu sanılmasın. Çevreci siyasi partiler kıtanın dört bir yanında küçükten büyüğe değişen oranlarda yükselişte.
Almanya’da Forsa’nın 3 Temmuz tarihli anketine göre, Yeşiller yüzde 18 ile ikinci sırada. Birinci hala yüzde 38’le Şansölye Angela Merkel’in Hristiyan demokrat partisi CDU/CSU olurken, sosyal demokratların iktidar ortağı konumunu kaybedeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Son olarak Hamburg’daki eyalet seçimlerinde oylarını ikiye katlayarak yüzde 24’lük bir oranla ikinci olan Yeşiller’in ayak sesleri, Hristiyan demokratları “iklim krizi” kelimesini daha sık kullanmaya itiyor.
İsviçre’de 2019 Ekim’inde yapılan genel seçimlerde iki farklı ekolojist parti (Yeşiller Partisi ve Yeşil Liberal Parti) toplamda yüzde 20’ye varan oy oranıyla 60 yıllık siyasi denklemi yerle bir etmişti.
Sene başında Avusturya ve İrlanda’da Yeşiller Partisi iktidar ortağı olurken, İngiltere’de ise ilk kez Avam Kamarası’nda çevreci hareket bir kişiyle temsil edilmeye hak kazanmıştı. Keza Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de ekolojistlerin yükselişine tanık olmuştuk. Makro siyasetin her zaman belirleyici olduğu Hırvatistan gibi bir ülkede dahi geçen pazar yapılan seçimlerde Yeşiller ilk kez barajı aşarak milletvekili çıkarmayı başardı.
Yeşil dalgayı hakiki bir siyasi cereyan haline getiren şey, kuruluşundan itibaren savunduğu ilkelerin (çevre yıkımını durdurmak, sosyal adalet, katılımcı demokrasi ve şiddet karşıtlığı) bugünün yakıcı sorunları haline gelmesi.
Koronavirüs döneminde büyük kapanmayla çevre kirliliğini sıfıra çeken endüstri, arayı kapatmak için üretim -dolayısıyla kirletme hızını- artırdı. Uzmanlar iklim krizinde rüzgârı tersine çevirmek için 2-3 ayımız kaldığı konusunda uyarıyor.
Pandemi kaynaklı kriz, bir göktaşı gibi ekonomik düzene yaklaşırken sosyal adalet kavramı daha da önem kazanıyor. ABD’de siyasi George Floyd’un polis şiddetiyle katledilmesi sonrası başlayan siyah isyan dahi, toplumsal adalet arayışından ve şiddetsiz yaşam özleminden azade değil.
Yeşiller, on yıllardır iktidarı elinde tutan merkez sağ ve merkez sol partilerin yıpranmasından faydalanıyor. Merkeze olan sadakatsizlik yaşlı seçmenleri -aslında geleneksel olarak sosyal demokratlara oy veren mavi yakalıları- popülist aşırı sağa iterken, çevreci siyaset gücünü genç seçmenlerden alıyor.
Örneğin Almanya’da ilk kez sandık başına giden her 3 seçmenden 1’inin tercihi Yeşiller. Fransa’daki yerel seçimlerde de Yeşiller’in özellikle nüfusu 100 binin üzerinde olduğu kentlerde 30 yaş altı seçmenlerin yüzde 80’inini safına kattığı görülüyor. Ancak ekolojist hareket, ırkçılığın normalleşmesinden rahatsızlık duyan beyaz yakalıların da ilgisini cezbediyor.
Çevreyi merkeze alan siyasi hareketlerin yükselişi farklı gündemlerle meşgul Türkiye’de şimdilik uzak bir ihtimal. Fakat son yıllarda özellikle kentli gençlerin ekoloji mücadelesi veren STK’lara ilgisi artıyor. Türkiye’de de çocuklar -tıpkı Greta gibi- iklim krizine dikkat çekmek amacıyla okul grevleri düzenliyor. Şimdilik düşük katılımlı ama unutulmamalı ki Yeşil dalganın yelkenini dolduran rüzgâr sadece Batı’nın değil dünyanın gerçek sorunu.