Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Macron’un dostane baskını

Diplomatik ilişkiler dünyası ve protokollerine göre bu ziyaret ne özel ne de resmiydi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un gerçekleştirmiş olduğu ziyaret, onayını almadan ya da ziyaret tarihinin belirlenmesini beklemeden ev sahibi ülkeye varış saatini bildiren bir dost baskınıydı. Fransa Cumhurbaşkanı, patlamanın üçüncü günü Beyrut’a ulaştı. Yetkililerden önce halkla görüştü. Zamandan tasarruf etmek amacıyla, Lübnan Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Temsilciler Meclisi Başkanı ile ayrı ayrı görüşmek yerine Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda toplu bir şekilde görüştü. Bu görüntü, bir zamanlar Suriye Dışişleri Bakanı Lübnan’a geldiğinde, kurallar ve teamüller bir kenara bırakılıp, resmi rütbeler dikkate alınmaksızın bu başkanlar ile görüşebildiği günleri akla getirdi.
Macron’un ziyareti sırasında protokollere ayıracak zaman yoktu. Zira Lübnan tarihindeki en kötü patlamanın kurbanları için taziyede bulunmak, siyasi otoriteyi Lübnan’ın bir devlet olarak sonun eşiğinde olduğu konusunda uyarmak için gelmişti.
Macron, Lübnanlılara Fransızların tarzıyla tutkulu, siyasi otoriteye ise öfkeli bir şekilde hitap etti. Lübnanlılara, Lübnan'ın uluslararası toplumun sorumluluğu olduğunu ve uluslararası sistemin önde gelen bir üyesi olduğunu söyledi. Macron, Lübnan devletini deklare eden, kendisine anayasa ve bağımsızlık veren bir ülkenin başkanı sıfatıyla değil, Avrupa ve Batıda öncü bir konuma sahip Fransa’nın devlet başkanı sıfatı ile konuştu.
Macron, Lübnanlı grupların beklentilerinin ötesine geçerek ulusal kalıntılarını bir araya getirecek yeni bir pakt önerdi. Görünüşe bakılırsa dünya, Beyrut’u dakikalar içinde bir mülteci kampına, toplu bir mezara, 2 bin 750 ton patlayıcı madde ile yaşamasına neden olan resmi ihmal odağına dönüşmesine dayanamadı. İnsanlar, Beyrut’u Hiroşima’ya benzetiyorlar ama yaşadığı patlamanın gücü atom bombasından 10 kat daha güçlüydü ve ne korkunç tesadüftür ki, Beyrut patlaması Hiroşima’ya atom bombası atılmasının yıldönümüne denk geldi.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn hayatının 11 yılını, sürgün olarak gittiği Fransa’nın bir misafiri olarak geçirmişti. Terk etmeyi reddettiği için Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın Suriye ordusu tarafından bombalanmasından sonra bir Fransız savaş gemisi kendisini Marsilya’ya nakletmişti. Sarayı terk ettikten sonra da sürgün işlemleri tamamlanana kadar yaklaşık 10 ay, Fransa büyükelçiliğinde kalmıştı. Ne var ki General Avn, Fransa’dan Suriye ve Hizbullah’ın müttefiki olarak döndü. O sırada Hizbullah, diğer siyasi güçler boyun eğip kendi adayını kabul edene kadar iki buçuk yıl boyunca bir cumhurbaşkanının seçilmesini engellemişti. Bu beklenmedik ittifak ile Lübnan’daki siyasi sahne tepetaklak oldu. Cumhurbaşkanı, partisi ve damadı, doğuya yani İran, Çin’e yönelme çağrısında bulunmaya başladılar. 1 milyon kişinin bir öğün yemek için yürüyerek terk ettikleri Venezuela da bu eksende yer alıyor.
Macron’un ziyareti, Lübnan’ın siyasi sahnesini yeniden düzenledi. Beyrut Havalimanı Arap ve uluslararası yardımları taşıyan uçaklarla doldu. Genellikle Lübnan’a uzak duran Fas, Cezayir ve Tunus dahi sağlık ekipleri, tıbbi malzemeler ve gıda yardımı gönderdi. Macron, Lübnan’ın ihmal ettiği veya kendi küçük çıkarları ve bencilliği içinde boğulmuş, horoz gibi şişinen Lübnan diplomasisinin görmezden geldiği Lübnan’ın müttefiklerinin, dostlarının ve kardeşlerinin Lübnan sahasına geri dönmelerini sağladı.