Robert Ford
ABD'nin Eski Şam Büyükelçisi
TT

ABD Suriye'de zafere yaklaştı mı?

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili geçen hafta kongre komitesi önünde yaptığı konuşmada, terör örgütü "DEAŞ"ın Suriye'deki kalıcı yenilgisinin, İran güçlerinin buradan çekilmesinin yanı sıra Suriye krizinde kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmanın artık “elde edilebilir olduğunu” söyledi. Üst düzey yetkilinin söylediklerini dikkatlice düşünüp, bunu görevinden yeni emekli olmuş eski meslektaşım Büyükelçi James Jeffrey ile yapılan röportajlarla karşılaştırdığımda, ABD tarafına uzun vadede yardımcı olacak veya Suriyeli sivillerin çoğuna herhangi bir şekilde yardımcı olabilecek bir başarı olmadığı bir zamanda artan bir baskı görüyorum.
İki ABD’li yetkili dolaylı olarak, ABD'nin doğu Suriye'deki askeri varlığının artık açıklandığı gibi "DEAŞ" örgütüyle mücadeleyle ilgili olmadığını belirtti. James Jeffrey çok net bir şekilde, “DEAŞ’ı aşağı indirdik ama oradaki yerlerimizden ayrılmadık” diye konuştu. Amerikan güçleri, Şam'daki Beşşar Esed hükümeti üzerindeki mali baskıyı sürdürmek için, Suriye'nin doğusundaki Haseke ve Deyrizor şehirlerindeki küçük petrol sahalarını kontrol etmeyi sürdürüyor. ABD hükümeti ayrıca Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) yöneten Suriyeli Kürt milislerin oradaki petrol gelirlerinden yararlanmasını da istiyor. Bunun, Başkan Donald Trump yönetiminin SDG’ye destek ve finansman konusunda siyasi bir taahhüt vermediği anlamına geldiğini fark ettiniz mi?
Buna ek olarak, Başkan Trump'ın ekibi, ABD’nin "Ceaser (Sezar)Yasası" dahil olmak üzere Suriye rejimine yönelik uluslararası yaptırımların Suriye rejimi üzerindeki ekonomik baskıların ağırlığını artırdığını ve bunun Amerikan başarısının açık bir göstergesi olduğunu da kaydediyor. Suriyeli vatandaşların ekmek ve yakıt gibi temel ihtiyaçları satın almak için uzun ve yorucu kuyruklarda beklemelerinin neden ABD'nin başarılarından biri sayıldığını –doğrusu- anlamıyorum. Bu yaptırımların arkasındaki amaç Beşşar Esed'i taviz vermeye zorlamaksa, gerçek, hala ciddi siyasi reformları uygulamayı reddettiğini açıkça gösteriyor. Esed rejimi ve yozlaşmış ekibinin kendilerine reform ve hesap verme için yapılan dikteleri kabul etmeleri hiçbir şekilde mümkün değil. ABD hükümeti, değişimin Suriye rejiminin kendi içinden kaynaklanmasını umuyor. Ne var ki, Rami Mahluf'un Başkan Esed’in yakın ekibinden çekilmesi, Washington için açık ve net bir ders olmalı. Sonuç olarak, uzun ekmek kuyrukları Suriyeli siviller için daha fazla acı ve sıkıntı demek, ancak bu uzun sıralar hiçbir zaman olası bir siyasi uzlaşı veya "elde edilmek üzere olan" bir ABD zaferi anlamına gelmiyor.
Washington'daki siyasi sınıfın çoğunluğu, Suriye rejimine yaptırım uygulanmasını destekliyor, ancak aynı zamanda bundan bahsedildiğinde hemen ekonomik yaptırımların sıradan Suriyeli siviller üzerinde hiçbir etkisi olmadığını da iddia ediyorlar. Kötü ekonomik yönetim tabii ki Suriye'nin uzun süredir devam eden sorunlarından biri, ancak ABD yaptırımları ekonomik sorunların Suriye vatandaşları üzerindeki yükünü daha da ağırlaştırıyor ve yaşam koşullarını kötüleştiriyor. İlk olarak, bu yaptırımlar ülkeye yatırımı tamamen engelliyor. Yeni projelerin, yeniden yapılanma ve imarın yokluğunda, sıradan bir Suriyeli de yeni iş fırsatları bulamıyor. Buna ek olarak, su ve elektrik gibi önemli temel hizmetler de geriliyor. İkincisi, ABD yaptırımları, Suriye hükümetinin ihtiyaç duyduğu yabancı kredi ve sermayeye ulaşmasını önleyerek, ülke içi ticareti engelliyor. Bu, petrol ve gıda maddeleri gibi temel ithalat malzemelerinin fiyatlarını yükseltirken Suriye lirasının dolar karşısında gittikçe değer kaybetmesine neden oluyor.
Washington'da ekonomik yaptırımı destekleyen kamp, dürüst olup yaptırımların Suriyelilerin insani yardıma ulaşmalarını zorlaştırdığını itiraf etmeli. İngiliz insani yardım kuruluşu Oxfam ve Profesör Joseph Daher’in geçen yaz yayınladıkları raporlar, ekonomik yaptırımların bankaları, Suriye'deki insani yardım projeleri için fon transferi yapma riskini almaktan bile kaçınacak kadar korkuttuğunu gösteriyor.
Peki, terör örgütü DEAŞ ile ilgili sözler doğru mu?
ABD'nin Suriye'de “DEAŞ" ile mücadele stratejisinde ne yazık ki büyük bir boşluk var. Amerikan güçleri ve ortakları SDG tarafından kontrol edilen Fırat'ın doğusunda terör örgütü daha zayıf. ABD Savunma Bakanlığı Genel Müfettiş Ofisi tarafından geçen ay yayınlanan bir rapora göre, örgüt buradaki topraklarını kontrol edemeyecek kadar zayıfladı (Dolayısıyla yukarıda da belirttiğimiz gibi, Suriye'deki Amerikan güçlerinin varlığının devam etmesinin nedeni, sadece petrol yataklarını DEAŞ unsurlarından korumak değil, aynı zamanda Rusların ve Beşşar Esed rejiminin onları ele geçirmesini de engellemektir). Bununla birlikte, Fırat'ın batısındaki DEAŞ güçleri doğuya göre daha güçlü ve orada Beşşar Esed'e bağlı güçlere karşı saldırılar düzenlemeye devam ediyorlar. Öyle ki terör örgütü mensuplarının geçen Ağustos ayında Cezire bölgesinde kıdemli bir Rus generaline düzenledikleri suikast başarılı oldu.
DEAŞ’ın Fırat'ın doğusundaki varlığı nasıl ki gelecekte Batı çıkarlarına yönelik bir tehdit oluşturuyorsa, örgütün Fırat'ın batısında daha güçlü olan güçleri de eşit derecede bir tehdit oluşturuyor. Ne var ki ABD hükümetinin bu meydan okumaya net bir karşılığı yok. Hatta Genel Müfettiş Ofisi’nin raporuna göre, Esed rejimine bağlı askeri kuvvetler geçen yaz DEAŞ’a yönelik askeri operasyonlarını artırdı, ama ne açık bir ironidir ki, ABD'nin ekonomik yaptırımları Suriye hükümetinin DEAŞ ile savaşında kullanabileceği kaynakları da azalttı.
Suriye rejimi ayrıca İdlib’e saldırmaya devam ediyor ve her gün daha fazla Suriyeli sivil öldürülüyor. Kendisi birçok savaş suçu ve sivil katliamdan sorumlu acımasız bir rejim, ancak Suriye'de hiçbir şey kolay ya da basit bir biçimde tanımlanamaz. Sonuç olarak, Esed rejimini siyasi tavizler vermeye ve sivillere yönelik saldırılarını durdurmaya zorlamayı amaçlayan ABD yaptırımları, Suriyeli sivillere daha fazla zarar vermesinin yanı sıra, terör örgütüyle mücadelenin gidişatını da içinden çıkılamaz hale getiriyor.
Seçilmiş Başkan Joe Biden'ın ekibinin önümüzdeki aydan itibaren göreve başlamasıyla, ABD’nin Suriye'deki önceliklerinin gerçekliği, Trump yönetiminin oradaki politikalarının sonuçları ve ABD'nin Suriye'de sahada gerçekten başarabilecekleri ile başaramayacakları hakkında derinlemesine düşünmesi gerekiyor.