Müslüman radikaller ile Hristiyan sağın radikalleri arasında yaşanan karşılıklı şiddet olayları ve genelde cami, kilise, sinagog ve Hindu ve Budist tapınaklarının meydanlarında gerçekleşen gösteriler İslam karşıtlığını körüklüyor.
Onlara göre İslam, ortadan kaldırmak bir yana varlığını muhafaza edecek ‘köklü bir formata’ ihtiyaç duyan dünya dinleri arasında yer almakta. Bununla birlikte birtakım Batılı diplomatın açıktan dillendiremediği şeyler, kendilerine yakın olan danışmanlar, akademisyenler, düşünürler ve basın mensupları tarafından ele alınmakta.
İslam'ı suçlama konusunda öne çıkan en cüretâr politikacı Fransa Cumhurbaşkanı Macron. Macron meşhur ve tartışma yaratan konuşmasında İslam’ın bir krizin içerisinde olduğunu söyledi. Oysa şiddetli terör eylemleri, Hristiyan, Yahudi, Hindu ve Budistlerin yanı sıra ateistler tarafından gerçekleştiriliyor.
Uzmanlar, analistler, politikacılar ve basın mensupları sorunun kökenini bulmaya çalışıyorlar, ancak söz konusu aşırılık yanlılarının dini mensubiyetini bir sorun olarak önlerine koymuyorlar.
Bunlardan birinin bunu bir sebep olarak öne sürmesi ve buradan yola çıkarak bu dinlerden birini krizde olmakla suçlamaya cüret etmesi örnek olarak kafidir. Bu doğru ve mantıklı bir tutumdur.
Nitekim ötekini dışlayan ırkçıların İslam dinini suçlamayı bırakıp bazı Müslümanlar arasındaki aşırılık sorununun köklerine odaklanmaları doğrudur. Bu, diğer tüm dinler ve mezhepler için de geçerlidir.
Bu sorunun acı yanı ise Arap basınındaki bir dizi ismin içerisinde bulunduğu aşağılık kompleksidir. Bu ve benzeri sebeplerle temelleri yıkan ve ilkeleri ortadan kaldıran bir yenilenme çağrısında bulunuyorlar. Bu, radikalizmin ateşine benzin dökerek daha da alevlenmesine neden olan feci bir hatadır. Nitekim Kahire Üniversitesi rektörünün, El Ezher Cami Büyük İmamı ile münazarasında olduğu gibi bazılarının anladığı şey buydu. El Ezher Şeyhi münazarada, yenilemenin ‘eski bir binanın restore edilmesini’ gerektirdiğini, yoksa binayı terk etmek anlamına gelmediğini söyledi.
İnsanların nazik olmaya, hoşgörülü davranmaya ve hikmetle hareket etmeye çokça ihtiyaç duyduğu bir dönemdeyiz. Nitekim ateizm dalgasının güçlendiği, erdemlerin yerle bir olduğu ve sosyal medya ağları tarafından tüm ahlaki ve entelektüel engellerin kırıldığı böyle bir dönemde, buna olan ihtiyaç çok daha fazladır. ‘Dini söylemin yenilenmesi’ (Tecdid) kavramından anlaşması gereken doğru şey de budur. Böylesine bir yenilenme, her zamanın muhataplarını ve koşullarını dikkate alarak sabiteleri korur ve yeni yöntemler geliştirir. Nitekim Ömer bin Hattab’ın (r) kıtlık yılında hırsızlara had cezası uygulamaması bu anlayışın bir sonucudur.
Dini söylemi sağlam bir şekilde yenilemek, zarar gören organı tedavi ederken kemiği kırmamaya ve eti kesmemeye çalışan mahir bir doktor gibi hareket etmeyi gerektirmektedir. Aksi halde bazı mağlupların, İslam’ı suçlayan ve radikalizm yanlıları ile İslam arasında bir ayrım yapmayan kimselere karşı çağırdıkları yenileme, yıkıcı bir yenilemedir.
Bu yenileme, Ad kavmine gönderilen ve uğradığı her şeyi toza çeviren rüzgâr gibi geriye hiçbir şey bırakmaz.
TT
Dini söylemi yenilemek: İki vizyon
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة