Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, Kovid-19 aşısını üreten Pfizer Şirketinin aşıdan kaynaklanacak herhangi bir yan etkinin sorumluluğunu üstlenmemesini, aşı olanlar “timsaha dönüşebilir” ama bunun sorumlusu şirketler değil şeklinde eleştirip buna karşı uyardı.
Bu sırada Lübnan’da Cumhurbaşkanı’nın partisinin (Özgür Yurtsever Hareket/ÖYH) sahibi olduğu televizyon kanalı da, aşıya karşı şiddetli bir kampanya yürütüyor ve Batılı hükümetlerin, iş adamlarının, istihbarat servislerinin dünyayı kontrol altına almak için katıldıkları küresel komplonun bir parçası olduğunu söylüyordu.
Bolsonaro ve ÖYH Sözcüsü OTV yöneticileri, muhalefet hattının en uç temsilcileri olmalarına rağmen, birçok ülkede başlayan aşılama sürecini çevreleyen geniş sakınganlık halinin ve karşı karşıya olduğu tedbirli iklimin iki göstergesi. Salgının başlangıcından bugüne kadar dünyada aşıdan şüphelenenlerin davranışlarıyla ilgili bir grafik çizmek zor değil. Birçoğu ilk olarak, hastalığın tehlikeli olduğunu inkar etmek, ardından tehlikesini küçümsemek konusunda birleştiler. Daha sonra da Çin veya ABD ya da milyarlar kazanmak ve elektronik bir çip aracılığıyla (hastaların) beynine girmek isteyen büyük şirketlerin bir tür komplosu olduğunda uzlaştılar.
Son olarak da, aşıların tehlikeleri ve yan etkilerinde karar kılarak, hastane ve kliniklere ilk ulaşan aşıya, yani “Pfizer” aşısına odaklandılar. İlaç şirketinin geçmişini, hükümetlerle ilişkilerini ve ilaçlarını asıl agresif bir biçimde tanıttığını gözler önüne serdiler. Şüphe ve ihtiyat akıllı kimselerin inkar edemeyeceği iki haktır. Denenmemiş ve tamamen yeni olan “mRNA” teknolojisini benimseyen bir aşı, etkinliği ve yan etkileri yakından takip edilmeden insan vücuduna girmemeli, ama bunlar (etkinlik ve semptomlar) kısa vadede gözlemlenmesi kolay şeyler değildir. Çoğu uzman, aşının etkilerinin tam olarak anlaşılması için 15 yıl gibi bir süre gerektiğini söylüyor.
Bununla birlikte, her yeni ilacın tehlikeleri konusunda bilimsel bir farkındalığa, etkilerini gözlemleme ve derin bir şekilde araştırmanın önemine dayanan ihtiyat başka, batıl inançlara, efsanelere ve komplo teorilerine teslim olmak bambaşka bir şeydir.
Bu ikisi eleştirel ve bilimsel düşünceyle birbirlerinden ayrılmalıydı. Ancak bugün dünya, salgının bilimsel ve batıl inanç tarzları arasındaki engelleri yıkması, ilkel içgüdüleri ve duyguları tetikleyen mantıksız söylemleri mutlak gerçekler düzeyine yükseltmesi gibi bir trajedi yaşıyor.
Bu söylemlere karşı çıkanlar, yoksulların yaşamlarına kayıtsız seçkinler, tüm dünya için kötülükler planlayan istihbarat servislerinin ajanları ve büyük şirketlerin temsilcileri olarak görülür oldular. Bu arada, yapılan kamuoyu yoklamaları da bazı ülkelerde mevcut aşıyı yaptırmayı reddedenlerin oranlarının yüzde 50’yi aştığını gösteriyor.
Bugün tanık olduğumuz hastalıklı bir hezeyan kertesine varan aşı karşıtı kampanyalar, popülizm, kimlik politikaları, içe kapanma ve yabancı düşmanlığı hezeyanının devamıdır. Bir araştırmacı biraz zaman ayırıp, hükümetlerin, partilerin ve siyasi güçlerin bu konudaki pozisyonlarını takip ettiğinde, ABD, Macaristan, Brezilya’dan Lübnan'a kadar aşırı beyaz sağın örgütlendiği bir çizgi bulacaktır. Bunlar, aşı karşıtlığında birleşmeden önce sosyal ve politik konumlarında birleşmektedir. Daha da kötüsü, yine birleşik olan çözüm algılarının da başkalarını suçlamaya indirgenmiş olmasıdır.
Onlar için suçlu; mülteciler, yabancı işçiler, STK’lardır. Bu görüşlerin sahiplerinin mahremiyetlerini ve etnik, medeni ve kültürel üstünlüklerini ellerinden almaya başlayarak dünyaya hükmetmek isteyen gizemli güçlerdir. Yahut iktidar sahiplerinin safından onları yıkmak isteyenlerin safına ne zaman geçtiklerini bilmediğimiz bir avuç milyarderin önderlik ettiği totaliter bir küresel yönetime tabi olmalarını sağlamak isteyenlerdir.
Diğer bir deyişle, söz konusu kişilerin gündemlerinde çözüm yok. Çözümlerden kaçmak haricinde krizlerden çıkış yolları yok.
Göç, etnik çoğulculuk, bireysel özgürlükler ve dünyaya açılmak gibi hastalıklar da, karanlık odalarda buluşan ve dünya halklarının kaderini belirleyen "ötekiler" tarafından hazırlanan şeytani bir plandır. Sanki 21’inci yüzyılın insanlarının doğru ile yanlış, hastalık ile tedavi, kötü, yozlaşmış bir gruba boyun eğme ile onurlu bir yaşam arasında seçim yapma kabiliyetleri yok.
Bu arka plan, aşıya muhalefet edenlerin karakteristik özelliklerini ortaya çıkarıyor. Onlar gerekli bir bilimsel şüpheden dolayı aşıya karşı çıkmıyorlar. Aksine, dünya ve olmasını istedikleri format ve görüntüsüne dair tasavvurlarını genelleştirmek istiyorlar.
Korkan, çevresel felaketler, ötekinden nefret, bağnazlık ve bilgisizlikle kuşatılmış, daha karanlık ve uyardıklarından daha baskıcı bir hegemonyanın dayatılması için yoksul ve fakirlerin manipüle edildiği bir dünya tasavvur ediyorlar.
İlaç şirketleri, tek amacı hastaların sıkıntılarını gidermek olan melekler değiller. Aşıya karşı duruşları ne olursa olsun, hükümetler de kökleşmiş kontrol eğiliminden vazgeçmeyecekler. Ancak, batıl inanç ve efsaneleri yaymaya zaman harcamak, en nihayetinde yalnızca bu kişilerin hızlı kar elde etme hırsını kamçılamaya, yasaların ve halkın kontrolünden, denetiminden kurtulmalarına yarayacak.
Aşı muhalifleri bu şekilde, aslında sözde düşmanlarına hizmet ediyorlar. Kamusal alanı bilimsel olarak doğrulanamayan, diyalog veya açıklamaların kendisine karşı etkisiz kalacağı söylemlerle doldurarak kendi kehanetlerini gerçekleştiriyorlar.
TT
Aşı karşıtlığı: Kendini gerçekleştiren kehanetler
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة