Suriye muhalefetinin cesaretinin bu noktaya varması beklenmiyordu.
Öyle ki muhalefetin Şam'ın Kürtlerin kalesi olan ana mahallelerinden birinde, 18 bileşenin katılımıyla açık bir toplantı çağrısı yapması gerçekten cesaret göstergesiydi.
Şayet Beşşar Esed, siyasi, güvenlik ve askeri anlamda hala gücünün doruğundaysa, bir değil çok sayıda askeri saldırı başlatacak ve Suriye’nin açık ve gizli hapishanelerini dolduracaktır.
Nitekim etrafı Ruslar, İranlılar ve tabii ki -Güney Lübnan'ı İsraillilere ve Golan Tepeleri’ni İsrail işgaline bırakan- Hasan Nasrallah'ın ‘lejyonerleri’ ile çevrili olduğu sürece böyle de olacaktır.
Şam'daki bu toplantının “rejimden icazetli” bir muhalefet için olmadığına işaret eden hususlardan biri, toplantının maddelerinden birinin, geçiş süreci için “yürütme organı” talep etmesi, güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması, ulusal bir ordunun kurulması, diğer orduların ve milislerin ülkeden çıkarılması hakkında olmasıdır.
Şayet Esed orada olmuş olsaydı ve “Direniş Hattı”nın ruhundan geriye kalıntıları bile bulunsaydı, Dördüncü Tümen Komutanı Mahir Esed muhaliflerden önce Rukneddin’e ulaşır ve orada taş üstünde taş bırakmazdı. Zira Şam'ın birçok mahallesinde bunu yaptı. Dördüncü Tümen’in Şam’da yaptıklarını, tarih boyunca birbirini izleyen işgalciler yapmadı!
Gerçek şu ki, komik bir şekilde “Tek ve ebedi Arap Ulusu” gibi sloganlar atmaya devam eden Suriye rejimi, politik ve askeri anlamda çöküşün eğişindedir.
Rusya, İran ve onun uzantısı Nasrallah milislerinin Suriye’deki varlığı Esed rejimini ayakta tutma gücüne artık sahip değil.
Beşşar Esed rejiminin, Baas Partisi’nin ve Mahir Esed’in Dördüncü Zırhlı Tümeni’nin sonu artık kesinleşmiştir.
Paralı askerlerden oluşan “Müellefe-i Kulûb”dan bazıları, Suriye’nin Arap kesimine siyasi, kültürel ve hatta askeri anlamda onlarca yaratıcı zihin kazandıran Nusayri/Alevilerin Esed’in etrafında saf tuttuklarını düşünüyorlar.
Aynı zamanda onlardan bazıları, ülkeyi otuz sene boyunca demir ve ateş ile yöneten babası Hafız Esed’in etrafında saf tutmuştu.
Fakat aslında bu mutlak anlamda doğru değil.
Suriyeli en gözde parti liderlerinin yanı sıra en yetkin edebiyatçıları ve siyasetçileri bu mezheptendiler ve doğru olmayan bir dizi suçlamaya maruz kaldılar.
Büyük Arap milliyetçisi ve teorisyen, Sosyalist Baas Partisi'nin kurucularından Zeki Arsuzi de, siyasi hayatının zirvesindeyken ve askeri darbe döngüsüne henüz girmemişken, kinci bazı kişilerin suçlamalarından payını aldı.
Burada Prof. Dr. Muhammed Faruk İmam’ın Arsuzi hakkında şu sözlerini zikretmem gerekiyor: “Fransız sömürgeciliğinin İskenderun Sancağı’nı Suriye'den ayırmasının onun üzerinde büyük etkisi oldu. Arsuzi -yalnızca kendi çıkarını düşünen- bir sömürgeci gücün tamamen haksız bir şekilde ülkenin bir parçasını çekip aldığını düşünüyordu. Bu olay onun, (Hatay’ın) Suriye’den ayrılmasına karşı başlatılan Arap milliyetçisi direnişe öncülük etmesine yol açtı.
Yaratıcı bir zihne sahip olan Arap milliyetçisi Arsuzi, 1968'de başkent Şam'da hayatını kaybetti. Cenazesine katılanlardan biri de bendim. Arsuzi, Şam’daki Dahdah Mezarlığı'na defnedildi. Arsuzi’nin defnedildiği bu mezarlık, -bir parçası dışında- rejimin kontrolünde değildi. Burada asıl kontrolü elinde bulunduranlar Ruslar ve İranlılardı.
Tüm bunların içinde en tehlikeli olan şey, Beşşar Esed’i başkenti Kardaha'ya taşımaya, burada bir Alevi devleti kurmaya ve Lazkiye'yi de buraya katmaya teşvik eden kimselerin bulunmasıdır. Böylece Suriye kıyılarının tamamını kontrol etme imkânı ortaya çıkacaktı. Ancak burada, Arap Alevilerin/Nusayrilerin çoğunluğunun bunu tamamen reddettiğini dikkate almak gerekiyor. Aleviler Beşşar Esed döneminden önce olduğu gibi Suriye Arap Cumhuriyeti'nin birliğine ve Suriye'nin birliğine bağlılıklarını sürdürüyorlar.
Beşşar Esed, Arap Alevileri bir mezhep veya etnik grup olarak temsil etmemektedir. Bu mezhep, öncesinde ve sonrasında, Arap milliyetçiliğine sıkı sıkıya bağlı olmuştur.
Düşünür Zeki Arsuzi’nin ve bu mezhebe bağlı olan diğer tüm büyük yazarların, şairlerin ve yaratıcı zihinlerin Arap milliyetçiliğinden bir gün bile ayrılmadıklarını söylediğimiz zaman gerçeğe aykırı bir şey söylemiş olmayız. Bu kimselerin Araplıkları ile ilgili hiçbir şüphe yoktur. Yalnızca Araplara ve Arap milliyetçiliğine karşı garazı olan kimseler bunun aksini iddia eder.
Büyük Suriye, daha önce benzerine rastlamadığı tarihi bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Yaklaşık yarım asırdır süregelen bu zalim rejimden kurtulmadığı takdirde misli olmayan bir çöküş yaşayacaktır.
Buradaki en tehlikeli durum, mezhepçi bir karaktere bürünebilecek bir parçalanmanın yaşanmasıdır. Bu parçalanma 23 Şubat 1966'ya ülkeyi geri döndürecektir.
Şu an iktidarda bulunan kişinin babası olan Hafız Esed, 1970 yılında askeri bir darbe ile yönetimi ele geçirdikten sonra ‘yoldaşı’ olan kişileri hapishanelere ve meşhur Mezze hücrelerine koydu.
Suriye’deki Fransız sömürgeciler kendilerine karşı çıkan Suriyeli vatanseverler için bu hapishaneyi inşa etmişti. Bu uğurda çok sayıda şehit veren Suriyeli yurtseverler daha önce de birbirini izleyen uzun dönemler boyunca devam eden Osmanlı vesayetinden kurtulmak için de ayaklanmışlardı.
Bugün karşı karşıya kalınan en ciddi tehlike, Arap coğrafyasının bütünüyle riskli bir dönemden geçmesidir.
Bazı Arap ülkelerinin durumu, Suriye'nin içinde bulunduğu koşullardan çok daha kötüdür.
İranlıların iç ve dış işlerine açıkça müdahale ettiği Irak, bunun örneklerindendir.
Öte yandan Lübnan bağımsızlığını elde ettiği günden bu yana günümüzdeki gibi bir parçalanma ile asla karşı karşıya kalmamıştı.
Buradaki en temel zorluk ve tehlike, devletin kontrolünün yalnızca Beşşar Esed ile ilgili olmamasıdır.
Nitekim İranlılar, Hasan Nasrallah ve mezhepçi milisleri aracılığıyla buna ortak olmuştur.
Bütün bunlar Güney Lübnan'ı İsrail işgaline karşı ve Lübnan’ın diğer bölgelerini de bir iç savaşa karşı savunmasız hale getirmektedir.
TT
Esed Alevileri temsil etmiyor: Arsuzi, Alevilerin Araplığa bağlılıklarının sembolüdür
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة