Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Gazze savaşı ve zafer-hezimet soruları

Gazze savaşıyla ilgili yazı yazmak için zamanlama uygun değil gibi. Zira yaralar hala taze. İlahi zafer olarak gördükleri başarıyı kutlayan hamasi ifadeler, farklı görüş belirten herkes için hala ihanet sözcükleriyle dolu. Fakat belki de Filistinlilerin verdiği kayıpların ve uğradığı yıkımın hacminden ve savaşı durdurmak için Arap dünyasında ve uluslararası camiadaki kararlı duruştan duyulan sıkıntı ve mahcubiyetten dolayı ateşkesin ve zafer çığlıklarının nispeten azalmasının üzerinden birkaç gün geçtikten sonra hakikati söylememek, olan-biteni açıklamamak ve iyi-kötü niyeti görmezden gelmek bir nevi akla ihanettir ve kuruntuların arkasından sürüklenmektir.
Şüphesiz sonu gelmeyen ölüm ve yıkım aletine, İsrail’in kibrine ve envai çeşit modern silahlara karşı Filistin halkının duruşunu takdir etmekle birlikte Gazze’de olup-biteni hezimet olarak değerlendirmek mümkün değildir. Ancak bu durumu zafer olarak değerlendirmek de kolay değildir. Düşmanı sıkıntıya sokmak ve binlerce füzeyi kullanarak İsrail’e maddi ve beşerî kayıplar verdirmek, mazlumların nezdinde intikam isteği olarak özetlenirse zafer iddiasının bir anlamı vardır.  Bu anlamın dışında sahada dayatılan sonuçlara bakıp bunun zafer olarak değerlendirilmesi gülünçtür.
İsrail’in, Filistin füzelerini nihai bir şekilde bertaraf ederek hedefini gerçekleştiremediği doğrudur. Fakat itiraf etmeliyiz ki öldürdüğü ve yaraladığı Filistinlileri ve Gazze’nin altyapısına yönelik kasıtlı tahribatı görmezden gelerek, ateşkesi dayatıp Hamas’ın ve İslami Cihat Hareketi’nin bazı liderlerini ve kadrolarını öldürdükten ve güçlerini toparlayacak en önemli dayanakları parçaladıktan sonra bugün İsrail, Gazze’ye yakın köylerini daha güvenli hale getirdi. Hamas ve İslami Cihat Hareketi’nin yeniden füze atmaya başlamaları halinde bu sonuç, son derece şiddetli bir karşılık vermek için Tel Aviv’e uluslararası düzlemde dolaylı olarak meşruiyet vermeyecek mi? Füzelerin tekrar fırlatılması halinde Filistinliler, bugün Arap dünyasından ve uluslararası camiadan gördükleri empatiyi görecekler mi? -Ki bu empatiyi Mescid-i Aksa’da ve Şeyh Cerrah mahallesindeki barışçıl halk direnişi tetikledi.- Yoksa Filistinliler, saldırgan konumuna düşüp hayatları gasp mı edilecek? Zira Hamas ve İslami Cihat Hareketi’nin, İran’ın bölgesel nüfuz projesiyle irtibatları ortaya çıktı.
İsrail’le savaş ve zafer iddiaları, ideolojik beyinler için yeni bir durum değildir. Aksine bu, ideolojik beyinlerin kendi acziyetlerini ve başarısızlıklarını gizlemek, daha da önemlisi hakimiyetlerini dayatmak ve pekiştirmek için kullandığı tescillenmiş bir işarettir. Hizbullah, 7 Mayıs 2008 tarihinde Beyrut işgalini haklı göstermek ve Lübnan üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek için 2006 yılında ilahi zafer olarak addettiği gelişmenin sonuçlarını kullanmadı mı? Daha önce de bu zafer, Suriyeli güçlerin Lübnan’dan çıkarılmasının ardından müttefiki Esed’e olağanüstü bir fırsat vermedi mi? 2008 ve 2009 yılındaki Gazze savaşı, Filistin’deki bölünmüşlüğü pekiştirmekten, Hamas Hareketi’nin Gazze yönetimini tekeline almasını sağlamaktan ve daha da önemlisi Suriye yönetiminin ve Arap dünyasının doğu bölgesindeki İran nüfuzunun kartlarını iyileştirmekten başka bir şey yaptı mı?
Daha da kötüsü Gazze savaşında yüzlerce Filistinlinin şehit olmasına ve binlerce Filistinlinin yaralanmasına karşılık 12 İsrailliyi öldürmek ve onlarcasını yaralamak gibi düşmanın aldığı zararı teyit etme noktasında ilahi zafer iddia edenler övündükleri zaman ister istemez üzüntü ve mahcubiyet paradoksuyla karşı karşıya kalıyoruz. Yine bir taraf, kendi vatandaşlarının hayatını değerli gören karşı tarafa bazı acılar ve sıkıntılar vermekle övünmek için kendi halkının hayatına önem vermeyip onları kanlı çatışmalara sürüklediği zaman ister istemez üzüntü ve mahcubiyet paradoksuyla karşı karşıya kalıyoruz. Gazze Şeridi’nde kaybolan birkaç İsrailli askerin akıbetinin açıklanmaması halinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kuşatmayı genişletmek ve yeniden imarı engellemek için gözdağı verirken, şehitlerimizin sayfalarının dürülmesi yine bir paradokstur.
İdeolojik ve siyasi hedefleri uğruna şiddet dili ve insanı feda etme dışında başka bir şey bilmeyen liderlerin merhameti altında, mağdurlar ve acılarla dolu bir dairenin içerisinde ne zamana kadar kalacağız? İlahi zafer şarkısını söyleyenler, kendilerine Hamas Hareketi’nin İsrail’le yaptığı 4 savaşta elde ettiği zaferlerin Hamas’ın otoritesini ve imtiyazlarını pekiştirmekten ve beşerî, maddi ve siyasi anlamda Filistin halkına daha fazla zarar ve kayıp vermekten başka bir şey yaptığını sordu mu? Hamas, kurtuluş penceresini açmayı başardı mı? İsrail, geri adım atmaya ve taviz vermeye ya da en azından politikasını değiştirmeye mecbur kaldı mı? Yoksa Filistin’deki bölünmüşlüğü artırıp Filistin’in konumunu ve etkisini zayıflattı mı?  Ateşkesin açıklanmasının hemen ardından Filistin yönetimine karşı artan tezahüratlar ve Gazze’de Filistin yönetimi yanlılarının kuşatılıp tutuklanmaya devam etmesi, Filistin’deki bölünmüşlüğün bir başka göstergesidir. Bugün Filistinlilerin hakkını tanımaya ve onlarla iyi ilişkiler kurmaya çağıran İsrail çevrelerinde ve ABD’de farklı şekillerde ortaya çıkmaya başlayan destek ve empatiyi geliştirmek için zaferlerimizle ne zamana kadar gurur duymamız gerekiyor?
Gazze savaşının olumlu bir yönü varsa o da şudur: İki devletli çözüm seçeneğine yönelik yapılan çağrıların ve yeniden imar için verilen vaatlerin olduğu bir ortamda bu savaş, çözüme ulaşma konusunda askeri araçların yetersiz olduğunu kesinleştirdi, Filistin meselesini yeniden gündeme getirdi ve siyasi çözümü uluslararası kamuoyunun ilgi odağı haline getirdi. Bu durum, Filistinli liderlere daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla iş birliği ve dayanışma kapılarını açmak ve ortak milli ruhu geliştirmek için önemli bir fırsat sunuyor.
Ulusal otoritelerinin zayıfladığı, sivil toplum güçlerinin yetersiz kaldığı ve daha da kötüsü birçok grubun anlaşmazlıkları yönetme konusunda üstünlük mantığını alışkanlık haline getirdiği, kin, nefret ve güvensizliğin artmasını kolaylaştıran ve sokakları saran ümitsizlik ve çöküntü durumunun yayıldığı bir dönemde Filistinliler, meşru haklarını elde etmek ve kendi devletlerini kurmak için bu fırsatı değerlendirecekler mi yoksa bölünmüşlüğün ve bölgesel oyunların rehini olmaya devam mı edecekler?
Filistinlilerin acı tecrübelerinden çıkarılan dersler, yanlışın tekrar etmesinden kaçınmak için en önemli dürtü olsa da bazı taraflar, hala eski ideolojik zihniyete tutunuyor, aynı bozuk propaganda plağını çalıştırıyor, hemen tetiğe basıp Gazze halkını yeni bir savaşa sürüklemeyi temenni ediyor. Acı sonuçları, hatta en azından yıkılmış evinden bazı eşyalarını toplayan Filistinli yaşlı kadını düşünmek bunları ilgilendirmiyor. Öyle ki bu yaşlı kadın, elde edilen zaferle ilgili görüşü sorulduğunda ironik bir şekilde cevap verdi: “Bir sonraki zafer, bana hiçbir şey bırakmayacak!”