Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Yemen krizini çözme çabaları başarılı olacak mı?

İç savaşlar tarihindeki hiçbir darbe hareketi, son zamanlarda Husi hareketi kadar bölgesel ve uluslararası güçlerin dikkatini çekmedi. Peki bu ilginin kaynağı nedir? Hareketin doğası mı? Arap Yarımadası'nın göbeğinde bulunması mı? Yoksa hareketin aslında örümcek ağından zayıf olması ve meselenin bölgenin istikrarını bozmayı amaçlayan bunun çok ötesindeki hedeflerden dolayı mı?
Son dönemde Yemen krizinin çözümüne ve darbecilerin bu çözümleri engellemesine ilişkin toplantılar ve temaslar benzeri görülmemiş bir şekilde yoğunlaştı. Bu yazıda oyunun dağınık parçalarını toplayarak Yemen krizinin yaklaşmakta olan siyasi sahnesinin çehresini netleştirmeye çalışacağım.
Başlangıcından itibaren krize çözüm arayışında dönüşümlü olarak gerçekleşen seyahat ve toplantıların sayısına değinmeden önce, Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths’in ve ABD'nin Yemen Özel Elçisi Tim Lenderking’in geçen nisan ayının sonundan bu yana bölgeye yaptığı ziyaretlerin sayısına bakacağız. Burada Griffiths ve Lenderking’in çabalarına geçmeden önce, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Husi lideri Muhammed Abdüsselam ile görüşmek üzere Umman Sultanlığı'nın başkenti Maskat'a yaptığı istisnai ziyarete atıfta bulunarak başlamayı uygun görüyorum.
Bu ziyaret, iki nedenden dolayı istisnai bir durumdur. Öncelikle İran Dışişleri Bakanı bu ziyareti, İran'ın nükleer dosyası konusunda Viyana'da önemli görüşmelerin yapıldığı bir sırada gerçekleştirdi. İki farklı yöne sahip olan diğer husus Zarif’in, Tahran'ın ‘ateşkesi ve Yemen-Yemen görüşmelerinin yapılmasını’ desteklediğini teyit etmesi ve İran'ın iyi niyetini göstermek istemesidir. Ayrıca Zarif, Muskat'a yaptığı sürpriz ziyaret ile ‘nükleer dosya ile bölge işlerine yönelik bölgesel müdahalelerin birbirinden ayrılması’ gerekliliği konusundaki ülkesinin tutumunu vurgulamak istemiş olabilir.
Üçüncü ve son neden, Husilerin Muskat'taki temsilcisi Muhammed Abdüsselam’ı, Sana'daki liderliğini uluslararası ateşkes talebini karşılamada daha fazla esneklik göstermeye ve BM Özel Elçisi Griffiths ile oturmaya ikna etmeye sevk etti.
Eğer bu yorumlar ve Zarif'in geçen nisan ayının sonundaki Maskat ziyareti hakkındaki değerlendirmem doğruysa, BM Elçiliği Ofisi tarafından 5 Mayıs'ta yayınlanan basın açıklamasına göre Husi temsilcisinin Sayın Griffiths ile -uzun bir aradan sonra- Maskat'ta görüşmesi bunun neticelerinden biri olabilir. Ayrıca BM Yemen Özel Temsilcisi Sayın Griffiths, mayıs ayı sonunda Sana'ya seyahat edebildi ve Abdulmelik el-Husi ile bir görüşme yaptı. Ardından Sana havaalanında düzenlediği basın toplantısında, Yemen’deki barış planının başarısı konusunda iyimser olduğunu dile getirdi ve ülke çapında acil bir ateşkese ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Yemen’deki barış planının başarısı, öncelikle vatandaşların gıda ve yakıt da dahil olmak üzere temel ihtiyaçlarına erişimini engelleyen tüm engellerin kaldırılmasına dayanıyor. Marib de dahil olmak üzere ülkenin bir dizi yerinde askeri faaliyetlerin devam etmesi, Yemen'de barış umutlarını baltalıyor ve milyonlarca insanın hayatını riske atıyor. Çağrımız çok basit: Savaşı durdurun, askeri kazanımlardan vazgeçin ve Yemen için barış inşa edin.”
Öte taraftan ABD'nin Yemen Özel Elçisi Tim Lenderking, Yemen krizinin daha da kötüleşmemesi için ABD yönetiminin sorumluluk almasından bu yana bölgeye ziyaretlerini yoğunlaştırdı ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından 3 Haziran'da bu yönde bir açıklama yapıldı. Bu açıklamada, BM Yemen Elçisi’nin görevinin kendisine dayattığı diplomatik söylemden çok daha açıktı. Dışişleri Bakanlığı'nın açıklaması, Husileri, ateşkese katılmayı ve yedi yıldır devam eden ihtilafı çözmek için adımlar atmayı reddetmekten sorumlu tuttu.
Lenderking ve Griffiths bütün bu seyahatlerinde, çatışmanın taraflarıyla yapılan toplantıların neticelerini öğrenmek ve Yemen hükümetiyle de istişare yapmak için, Suudi başkenti Riyad'a uğramak durumunda kaldılar. Suudi Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Umman Sultanlığı gibi Yemen kriziyle ilgili Körfez ülkeleriyle olan temaslarını ve çabalarını yoğunlaştırdı. Kral Selman iki ülkeyi ilgilendiren ortak konuları görüşmek üzere Sultan Heysem bin Tarık ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Ayrıca ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’nin, Yemen'deki durumla ilgili Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman ile telefonda görüşmesi gibi bazı ABD’li yetkililerle doğrudan iletişime geçildi.
Yemen Dışişleri ve Göçmen İşleri Bakanı Dr. Ahmed bin Mübarek’in geçen mayıs ayı sonunda Rusya'yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı ile bir araya gelmesi de dikkat çekiciydi. Saba Haber Ajansı'nın aktardığı dikkat çekici diğer habere göre ise Yemen Dışişleri Bakanı, ABD'nin İran Özel Elçisi Robert Malley ile görüntülü konuşma gerçekleştirdi. ABD’li bakan görüşme sırasında, ABD'nin İran'ın nükleer dosyasıyla ilgili tutumu ve Viyana'da yürütülen müzakereler hakkında bilgi verdi. Ayrıca savaşı sona erdirmek ve Yemen'e barış getirmek için devam eden çabaların önemini vurguladı.
Ayrıca bu diplomatik hareketlilik kapsamında, Riyad'da Cumhurbaşkanı Hadi ile görüşen İsveç Dışişleri Bakanı'nın zamanlamasına da işaret etmemiz gerekiyor. Bu, Hadi’nin Yemen krizine bir çözüm bulmak adına İsveç'in ev sahipliğinde gerçekleştirilen Stockholm Konferansı'na gelişini hatırlatıyor. Yemen’in eski Dışişleri Bakanı Halid Yemani burada İsveç Anlaşması’nı imzalamıştı. İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin Hadramut’u ziyareti ve barış sürecinin bir parçası olarak gördüğü Riyad Anlaşması hakkında söyledikleri de dikkat çekiciydi.
Burada kuşkusuz şu soru gündeme geliyor ve kendini dayatıyor: “Yapbozun parçaları tamamlandı mı? Yoksa henüz son halini almadı mı?”