Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sıcak Afrika rüzgarları

Dünyanın Çin Komünist Partisi'nin kuruluşunun 100. yılı ile meşgul olmasına şaşmamalı. Aradan geçen yüzyıl birçok imparatorluğu, rejimi, fikri ve partiyi öğütmüşken, Mao Zedung'un partisinin bu mumu halen iktidardayken söndürmesi basit bir olay değil. Dolayısıyla dünyanın bununla meşgul olması anlaşılır ve doğal. Japonya'yı dünyanın ikinci ekonomisi konumundan etmeyi başaran ve birinci olma ümidiyle bu konumu işgal eden bir ülkeden bahsediyoruz. Üstelik 93 milyon üyesi olan bir partiden bahsediyoruz ki bu Almanya gibi bir ülkenin nüfusundan daha fazla. Buna ilaveten birçok kişinin "dünyanın fabrikası" diye adlandırdığı bir ülke söz konusu. Bu, bazı Batılı ülkelerde endişe uyandıran bir tanımlama, çünkü büyük Batı ülkelerinde bile tedarik zincirleri nedeniyle Çin'e duyulan ihtiyacın günlük bir olay haline geleceği konusunda uyarıyor.
Önümüzdeki yılları Asya'daki rakamların, bazıları için uyandırdığı umutların diğerleri için korkuların etkisinde geçireceğimiz açık. Batı'nın Çin'in yükselişi sorununa bir çözümü olmadığına inananlar var. Nüfusu bir kıtanın nüfusuna eşit olan bir ülkenin büyük hırslarını dizginlemenin, başka bir Asya devi Hindistan'a bahis oynamayı gerektirebileceğine inanıyorlar. Hindistan'ın nüfus yoğunluğu, teknolojik ilerleme ve dev bir ordu dahil olmak üzere Çin'in sahip olduğu bir dizi güç kartına sahip olduğuna dikkat çekiyorlar. Hint devinin damarlarına Batı desteğini pompalamanın, "İpek Yolu" üzerindeki bu Çin yayılmasının bir muadilini veya neredeyse muadilini oluşturmasına yardımcı olabileceğini düşünüyorlar.
“Asya’nın kükreyişi” ve “Çin yüzyılı” ile ilgili analizler selini takip ediyordum ki kara kıtadan gelen ve Afrika rüzgarlarının da çok geçmeden esip dünyanın istikrarı ile ekonomisi üzerinde net etkiler bırakacağına dair görüntüler ve haberler dikkatimi çekti. Afrika denince akla gelen ilk sahneler, savaş, yoksulluk ve karanlık ufuklar kabusundan kaçan mültecileri taşıyan bazı teknelerin batışına dair nakledilenler oluyor. Bu sahne Libya ve Tunus kıyılarında defalarca tekrarlandı. Afrikalıların üç öğün yemek, bir iş ve sağlık hizmeti bulabilecekleri bir ülkeye ulaşma hayaliyle giriştikleri tehlikeler ve onur kırıcı uygulamalarla dolu yolculuklar hakkında acı anlatılar var. Anlatılanlar, deniz korsanlarının kara korsanlarından daha ürkütücü olduğunu, bazı simsarların göçmenleri gidecekleri limana varmadan batmaya aday harap teknelere tıktıklarını ortaya koyuyor.
Uzmanlar, gerilemesi değil, kötüleşmesi muhtemel bir olguyla karşı karşıya olduğumuza inanıyor. Kara kıtanın şurasında ve burasında bazı başarılar kaydedilmiş olsa da, baskın eğilim, devletlerin vatandaşlarının kendi ülkelerinde geleceğe dair umutlarını yeniden yeşertmek için gerekli ihtiyaçları sağlamada başarısız oldukları. Onları ekonomik, güvenlik ve siyasi durum üzerinde ağırlık yaratan iç ve dış göçlere iten şey de bu. Hızlı nüfus artışı nedeniyle ve bilhassa artan ihtiyaçlar artan olanaklardan daha ağır bastığından, birçok kişi, önümüzdeki on yılların olağanüstü göç dalgalarına tanık olacağını tahmin ediyor.
Bu yüzyılın ortalarında Afrika kıtasının, kendisini dünya nüfusunun dörtte biri için bir kuluçka makinesi haline getirecek demografik bir patlamaya tanık olacağı, Nijerya gibi bir ülkenin nüfusunun 400 milyon sınırına ulaşacağı gittikçe daha fazla konuşuluyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonundaki rakamlara gelince, daha zorlu görünüyor zira kara kıtanın nüfusunun 4 milyardan fazla insana ulaşmasından bahsediyor. UNICEF'in çocuklarla ilgili yaptığı bir araştırma, 2100 yılında dünya çocuklarının yarısının Afrikalı olacağını ortaya koyuyor. Tigray Halk Kurtuluş Cephesi'nin esir alınan binlerce Etiyopyalı askere dağıttığı fotoğrafları izlerken yine Afrika rüzgarlarını hatırladım. Cephe’nin Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in izlediği politikaların sorumluluğuna atıfta bulunarak, bölgenin geleceğini Etiyopya Cumhuriyeti dışında arayabileceğine dair imalar da fotoğraflara eşlik etti. Eritre'nin de desteğini alan hükümet güçlerinin bölgeye yönelik harekatı sırasında insanlık dışı uygulamalarda bulundukları ve bunun çeşitli etnik gruplardan oluşan bu toplumun içinde yatan nefretin derinliğini ortaya çıkardığı aşikar.
Tigray sorunu, Afrika kıtasında bir arada yaşama deneyimlerinde daha fazla bocalama ve başarısızlığa tanık olup olmayacağımızla ilgili zor bir soruyu gündeme getiriyor. Etiyopya haritasında bulunan etnik, dini ve dilsel çeşitlilik diğer haritalarda da mevcut ve bu, merkezi hükümetin demir yumruğu gerilediği anda kendini hızla kanlı patlamalar şeklinde ifade ediyor. Etiyopya'nın şu anki sorunları, akıllara Yugoslav patlamasını ve korkunç katliamlara yol açan ayrılışın görüntülerini getiriyor.
Bir arada yaşama deneyimlerinde görülen çatlaklar ve yolsuzluğun kemirdiği ülkelerin kalkınma sürecine öncülük edip yoksullukla mücadele edecek gerçek kurumlar inşa edememeleri, yalnızca göç rüzgarlarını güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda silahlı milis grupların ve terör örgütlerinin doğuşuna da zemin sağlıyor. Sahel ve Sahra ülkelerinden gelen haberler de el-Kaide, DEAŞ, Boko Haram ve benzeri örgütlerin hücrelerinin aktivizmine işaret ediyor. ABD'nin terör ile sahada mücadele etme arzusunun gerilemesini ve Fransa'nın bu sahalarda boğulma korkusunu göz önünde bulundurduğumuzda, kendimizi sınır ötesi terör örgütleri ve suç gruplarıyla mücadele etmeye çalışan kırılgan devletler karşısında buluyoruz. Hedasi (Nahda) Barajı krizi, rasyonel politikaların yokluğunda su veya diğer zenginlikler üzerinden ateşlenebilecek Afrika çatışmaları için bir model sunuyor. Etiyopya hükümet güçlerinin Tigray bölgesindeki gerilemesinin Abiy Ahmed'i Nahda Barajı konusunda daha da sertleşmeye itmesinden korkanlar var. Mısır ise bu konuda taviz veremeyeceğini açıkça beyan etti. Sınır bölgesinde yaşanan son Sudan-Etiyopya çatışmaları, belki de büyük çaplı bir yangın olasılığının sadece bir göstergesiydi.
Sıcak Afrika rüzgarları, ister göç dalgaları, ister terörizmin yayılması, isterse bir arada yaşama deneyimlerindeki çatlaklar şeklinde olsun, bizi ilgilendiriyor. Dolayısıyla Arapların, birçok yönden esen sıcak rüzgarlara hazırlanmaları bir zorunluluğa dönüştü. Bu da haritaların korunmasına yardımcı olan ve daha iyi günlere dair umutları tazeleyen akılcı ve cesur politikaları zorunlu kılıyor.