11 Eylül 2021’de tüm ABD ve müttefik devletlerin güçleri Afganistan'dan çekilecek. Taliban militanları ise bilfiil Kabil’de konuşlanıyor. Zamanla, 2001'deki Amerikan ve Afgan güçlerinin başarısından önceki hale geri dönecekler. Bu başarı, militanların batan bir gemiden atlayan fareler gibi kaçışmasına yol açtı. Ancak Afganistan'ın üzerine bir kez daha karanlık çöküyor.
Soru: Bu gerçekten oldu mu? O kadar hızlı değil.
ABD Başkanı Joe Biden Afganistan'dan hızlı bir şekilde çekilme planını açıkladığından beri analistler, Taliban'ın birkaç hafta veya ay içinde geri dönmesini bekliyordu. Biden'in hızlı geri çekilme planı mayıs -belirlenen son tarih olan 11 Eylül’den çok daha önce- ayında başladı. Amerikan kuvvetleri, bu tarihte, sembolik bir veda töreni bile yapmadan sessizce ülkeden çıkmaya başladılar. Daha da kötüsü, Amerikalı diplomatlar barış hakkında hiçbir fikri olmayan bir grupla barış anlaşması yapma konusunda bocalamayı sürdürdü. ABD’li komutanlar buna karşılık, kademeli bir plan olmaksızın geri çekilmenin Taliban'ı, bir anlaşmaya varmadan tüm gücü ele geçirebileceklerine -veya en iyi ihtimalle iktidardan pay alacaklarına- ikna edeceği konusunda açıkça uyarıyorlar.
Taliban'ın iktidara gelmek üzere olduğu inancının bir diğer sonucu, tüm oyuncuların kozlarını muhafaza etmek adına “büyük oyunun” yeni bir versiyonunu oynamaya ikna olmasıdır. Öte taraftan, bir zamanlar Taliban'ı ‘Şiilerin yeminli düşmanı’ olarak gören İran İslam Cumhuriyeti'nde bugünlerde farklı bir sese tanık oluyoruz. Mesela “Devrim Rehberi” Ayetullah Hamaney'in görüşlerini yansıtan Kayhan gazetesi, -Humeyni düzeninde bile pek çok kişiyi şaşırtan başyazısında- Taliban'ın kendi içinde reform yaptığını ve artık ne Afganistan'daki Şiiler ne de İran için bir tehdit oluşturmadığını iddia etti. Bu yazının ardından birkaç gün içinde İran Devrim Muhafızları’na bağlılığıyla bilinen Fars Haber Ajansı'nın sitesinde, ‘İslam Cumhuriyeti'nin Taliban ve el-Kaide konusunda bir anlaşmaya vardığı ve Tahran'ın Afganistan'da ABD karşıtı bir hükümet istediği’ iddiası yer aldı. Yazıda, “Afgan savaş alanı, ABD ile süregelen çatışmanın ortasında Taliban'ın ötesine geçen stratejik bir önem kazanıyor" ifadelerine yer verildi.
Peki bu inanç nereden geliyor? Devrim Muhafızları'nın bakış açısını ifade eden yazı, “İran'ın, kuşkusuz hem Taliban'ın hem de el-Kaide'nin davranışlarını yeniden şekillendirmede karmaşık olsa da büyük bir rol oynadığını” iddia ediyor. Yazar'ın ‘İran'ın el-Kaide ve Taliban ile herhangi bir bağlantıyı reddetmeye devam ettiği yılları’ unuttuğu açık. Bugün yazar, “İran, çıkarlarını güvence altına almak adına iki örgütü de kendisiyle iş birliği yapmaya ikna etmeyi başardı” diyor.
Afganistan parlamentosu milletvekillerinden Abdussettar Hüseyni ise yazının yayınlanmasından hemen sonra, “İran'ın Taliban'a silah ve para sevkiyatına yeniden başladığını” ortaya koyan bir rapor sundu.
Görevi sona eren İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Humeyni rejimi içindeki çeşitli gruplar arasındaki farklılıkları aşan değişikliğin bir göstergesi olarak, Taliban'ı övmek için her fırsatı kullanıyor. Haliyle bu değişim, Hamaney'in Rusya'yı rejimin vaftiz babası olarak kabul ederek stratejilerini yeniden şekillendirme girişimleri göz önüne alındığında özellikle heyecan verici görünüyor. Öte taraftan Rusya, ne Taliban'a ne de İran mollaları tarafından desteklenen ‘yeni’ versiyonuna hayranmış gibi görünmüyor.
Aslında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD ve müttefiklerinin ülkeyi terk etmelerinin ardından, Afganistan'a yönelik bir strateji formüle etmek üzere özel bir görev gücü oluşturdu. Burada Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan başta olmak üzere tüm Orta Asya cumhuriyetlerinin, Afganistan'ın Taliban ve el-Kaide liderliğinde ‘İslamcı’ terörizmin merkezi haline gelmesini nasıl önleyebilecekleri hususunda Rusya'ya bir rehber olarak baktıklarını da belirtmekte fayda var.
Burada şu sorunun sorulması gerekiyor: Hamaney, büyük Rus dostunun zehirli yılanlar olarak gördüğü Taliban ve el-Kaide'ye kur yapmaya devam edebilecek mi?
Öte taraftan Çin'in gözünü Taliban'ın üzerinden ayırmaması, durumu daha da karmaşık bir hale getiriyor. Pekin, Vahan Koridoru aracılığıyla ‘İslamcı’ terörizmin Sincan'a ihracı olasılığından endişe duyuyor ve buna rağmen Pakistan'daki müttefiklerinin Taliban'ın “olgunlaştığı” ve doğal bir siyasi güce dönüştüğü konusunda söylediklerine ikna olmuş görünüyor.
Burada, Taliban'ın, 1990'larda Pakistan askeri güvenlik güçleri tarafından -Sovyet çekilmesi sonrasında oluşan boşluktan yararlanmak amacıyla- kurulduğunu belirtmekte fayda var. Ancak on yıllık bir tecrübe, İslamabad'ın “Truva atı” olarak gördüğü şeyin, kurucusuna da saldırabildiğini ortaya çıkardı.
Soru: Çin, Orta Asya’daki kara kütlesine bağlanarak Afganistan'a hâkim olma ve jeopolitik derinliğini güvence altına alma hayallerinin peşinden gitmekte ısrar eden Pakistanlılar tarafından aldatılacak mı?
Başkan Biden'ın Afganistan'dan hızlı bir şekilde çekilmesi, diğer unsurları büyük oyuna çekti. Ayrıca Hindistan son birkaç ay içinde Taliban’ın bir kesimini satın almaya çalıştı. ABD'den sonra Afganistan'ın en büyük ikinci bağışçısı olan Hindistan’ın önünde, Afganistan'daki siyasi ve milis çevrelerinde nüfuz sahibi olmak için en az yirmi yılı var.
Ayrıca komünist Özbek milislerinin kalıntıları ile Aymak-Türkmen ırkları arasındaki kültürel bir üssün desteğiyle Kabil havaalanını kontrol eden Türkiye, bir diğer aktif unsurdur. Bunun yanı sıra birçok Arap ülkesi, Taliban’ın bölgede ve yurtdışında sahip olduğu mevduat ve gayrimenkulleri üzerindeki kontrolü ile örgüt içinde bir nüfuza sahiptir.
Taliban, 1990'larda Afganistan üzerindeki hegemonyasını kolaylıkla genişletmeyi başardığı yönündeki hurafeden yararlandı. Ancak aslında o zamanlar, yerel savaş ağalarına rüşvet teklif ederek birçok alanı kontrol etmeyi başardı. Ayrıca, Afgan toplumunun bütün katmanlarını etkisi altına alan tükenmişlikten yararlandı. Afganların çoğu, uğruna savaşmaya değecek hiçbir şeyleri olmadığı duygusuna kapılmıştı. Bazıları, yeni bir grup olarak Taliban’ın ülkenin geniş bölgelerini kontrol eden savaş ağalarından daha az yozlaşmış ve acımasız olacağını umuyorlardı. Kısacası Afganlar önlerindeki seçeneklerin birbirinden berbat olması dolayısıyla bilinmeyeni denemeyi seçti.
Ancak Taliban bugün, Afganların uğruna savaşacak çok şey olduğunu düşündükleri bir zamanda meçhul değil, iyi bilinen bir unsur gibi görünüyor. Bazı analistler bu nedenle, Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesiyle ilgili tüm konuşmaların erken olabileceğin düşünüyor.
Afganistan'da son yirmi yıl içinde kurulan ilkel demokratik sistemin, yolsuzluk, kötü yönetim ve Batılı müttefiklerin pozisyonlarının değişkenliğinden kaynaklanan zayıflıklarla dolu olduğu kesindir. ABD ve NATO güçlerinin çekilmesiyle birlikte sistem daha da zayıflayacak, binlerce iyi ücretli iş çökecek, ciddi psikolojik etkileri olacaktır. Ancak yine de Afganistan'ın, tek başına ayakta durabileceğine ve Taliban’ın tek taraflı güç kontrolünü dayatma girişimini önleyebileceğine inanıyorum. Afgan ordusu kağıt üzerinde göründüğü kadar etkileyici olmasa da, en az 50 bin iyi eğitimli askere sahiptir ve savaş ağalarının otuz yıl önce yaptığı gibi beyaz bayrak kaldırması pek olası görünmüyor.
Afganistan'ı terk etmek, bölgedeki barış ve istikrara değer veren herkes için büyük bir hata olacak.
TT
Taliban Kabil yolunda mı? O kadar hızlı değil...
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة