Abdurrahman Şalkam
TT

Tunus zamanının jeolojisi

Tunus'un, yüzyıllarca süren bilinç ve düşüncenin şekillendirdiği, acıların ve hatta felaketlerin eşlik ettiği tarihin bakırından yapılmış bir çanı vardır. Tunus, erken bir dönemde Osmanlı ordusunda süvari tümeni komutanı olan Hüseyin bin Ali'nin Tunus'ta iktidarı ele geçirip 1705'ten 1957'ye kadar süren Hüseyni hanedanı egemenliğini kurduğu dönemden itibaren niteliksel bir siyasi deneyime tanık oldu. Bu hanedan döneminde Tunus, Arap bölgesinde eşi görülmemiş bir gelişmeye tanık oldu, siyasi reform ve bilimsel ilerleme aşamaları başladı. 1857 yılında Muhammed Bey’in açıkladığı Ahdü’l-Emân adındaki bildiri yayınlandı ve ilk maddesi şöyleydi: “Meclisin tavsiyesi ile görüşülmesi ve bize sunulması gereken, bizim de incelememiz, imzalamamız, mümkün olduğunca hafifletmemiz veya gözden geçirilmesi iznini verdiğimiz haklar dışında farklı din, dil ve ırktan tüm tebaamızın ve eyalet sakinlerimizin, şerefli bedenleri, haram kılınan malları, saygı duyulan ırz ve namusları emniyet altındadır.” Üçüncü maddesinde ise şöyle deniyordu: “Bir Müslüman ile eyaletin diğer sakinleri adalet karşısında eşittir. Çünkü adalet, din, mezhep ve ırktan bağımsız olarak bir insanlık hakkıdır. Yeryüzünde adalet, haklının haksızdan, zayıfın kuvvetliden hakkını alan ölçülü terazidir.” Bu, medeni bildiri temel oluşumun ilk adımıydı. Bunu 1861’de sembolik olarak OsmanlıDevletine bağlı Tunus’un ilk anayasasının deklarasyonu takip etti.
Tunuslu Hayreddin Paşa hem Tunus hem de Osmanlı İmparatorluğu tarihinde istisnai bir şahsiyetti. Tunus'ta Harbiye nezaretliği ve başvezirliğin ardından Osmanlı İmparatorluğu sadrazamı makamına getirilmişti. Hayreddin Paşa Zeytune Üniversitesinde okudu ve daha erken bir dönemde Avrupa’nın gelişmişliği ve İslam ülkelerinin geri kalmışlığının sebepleriyle ilgilendi. Tunus’ta geniş kapsamlı bir reform hareketine önderlik etti ve çok sayıda kanun çıkardı. Yolsuzlukla mücadele etti, fıkıhta yenilik ve içtihat kapısının açılması çağrısında bulundu. Otoriterliği ve diktatörlüğü eleştirdi, kapitalist sistemi benimseme ve Avrupa'dan öğrenme çağrısı yaptı. Deneyimini ve fikirlerini “Akvamı el-Mesalek fi Ma’rifati el-Memalik”* (Ülkelerin durumunu öğrenmek için en doğru yol) adlı bir kitapta formüle etti. Kitap, Avrupa Rönesansının dayandığı temelleri içeriyordu. Hayreddin Paşa, sözde ve fiilde, düşüncenin ve aydınlanma yolunun öncülerinden biriydi. Tunus'ta durmayan hayat ve gelişim dosyasının yazılmasına katkıda bulundu.
Dikkat çekici bir entelektüel rol oynayan bir başka önde gelen Tunuslu şahsiyet; Ahmed İbn Ebü’d-Diyâf’tır. En önemli bilimsel başarılarından biri “İthaf Ehlil Zaman Biahbar Muluk Tunus ve Ahdü’l Emân” kitabıdır. O bir reformcuydu ve şeriat ile akla aykırı olan, adaletsizliğe ve aşağılanmaya yol açan mutlak yönetimi eleştiriyordu.
Adaleti sağlama, adaletsizliğe ve zorbalığa direnme etrafında dönen kariyeri ve reformist fikirleri hakkında çok sayıda kitap yazıldı. Modern çağdaki ilerleyişi boyunca Tunus'un dosyaları hakkında yazan, buna kafa yoran büyük şahsiyetler ivmesi hız kesmedi. Bunlar, inşa ve kuruluş savaşlarında aktif olan, özgürlük, baskı ve sömürgeciliğe karşı direniş savaşına katılan yüksek kalibreli adamlardı. Abdulaziz Saalibi, modern Tunus siyasi zihninin kurucularından biri ve Fransız manda yönetimine direnişin ilk örgütsel çerçevesinin yaratıcısıydı. Kalemle, yerel, Arap ve uluslararası bir aktivizmle Tunus ulusal sorunları ve Arap sorunları için direndi. Zeytune Üniversitesinde okuyan Saalibi, Tunus Kurtuluş Partisine katıldı ve birden fazla gazete yayınladı. Hepsi de bağımsızlık ve özgürlük talep eden seslerdi ve Fransız makamları tarafından kapatıldılar. Daha sonra Saalibi, İslam Ulusal Partisi ile Özgür Düstur Partisini kurdu. Dini yenilenmenin, bilim ve gelişmeye yönelme eğiliminin güçlü bir savunucusuydu. Filistin’e gitti, Emin Hüseyin ile iletişime geçip onunla birlikte çalıştı. Birinci Dünya Savaşından sonra Paris’e gitti. Versay Konferansında Tunus meselesini açıklayarak bağımsızlık talebinde bulundu. Kral Faysal ve Saad Zağlul ile görüştü.
Coğrafi olarak Akdeniz kıyısında uzanan Tunus bedeninin eşsiz duyuları, hayatın fırtınalarıyla uzun ve zengin bir mücadeleyle oluştu. Bilim, düşünce ve modernleşme, özgürlük ve ilerleme konusundaki ısrarı, nesillerin durakları arasında kesintiye uğramadan devam eden bir akıştı. Her aşamada, yakın ve uzak çevresinde ortaya çıkan son gelişmeleri okuyan, akıl ve kas gücünü ileriye taşıyan millet anlayışına sahip dosya sunan, bir düşünür öne çıkardı.
Tunus’un seçkin ve yaratıcı duygularında yolculuk, Tunus’un gelişmesinde önemli bir rol oynayan bir figür üzerinde durmadan eksik kalır; Tahir Haddad. Eski mirasa karşı sesini yükselten, zihin ve davranışlarda katılaşan ve biriken kalıntılarına şok dalgaları gönderen Haddad, ne kadar inatçı bir düşünürdü. Özellikle sendikacılık ve işçi hakları alanında, 20. yüzyılda Tunus toplumunun gelişmesi için verilen savaşa öncülük eden bir düşünür, sendikacı, politikacı ve yazardı. Tunus kadınlarının özgürleşmesi konusu, Haddad’ın kadınlar, insanlıkları ve haklarına ilişkin düşüncelerinin ayrıntıları sunulmadan tartışılamaz. Kadınların özgürlüğüyle ilgili fikirlerini eşi görülmemiş bir cesaretle sundu ve o dönemde kendisine karşı tüm yazılı silahlarla bir savaş açıldı.
Haddad “Imra’tuna fil Şeria vel Mucte’ma” (Şeriat ve Toplumda Kadınlarımız) adındaki kitabı nedeniyle fıkıh alimleri ile din adamları tarafından hedef tahtasına oturtuldu. Evlilik, boşanma ve çok eşlilik hakkındaki fikirleri nedeniyle ateist olarak tanımlandı. Ancak birkaç yıl sonra Tunus devlet başkanı Habib Burgiba, Tahir Haddad’ın fikirlerini benimsedi. Bunları, Tunuslu kadınlara eğitim, çalışma, sosyal ve siyasi hayata geniş katılım kapılarının açılmasına, ülkede çağdaş eğitim kapısının aralanmasına, kadınların her alanda iş dünyasına girmesine katkıda bulunan, büyük sivil dönüşümlerde çok önemli bir rol oynayan yasalar şeklinde formüle etti.
Tunus, Akdeniz kıyılarına mali, askeri ve siyasi olarak kendini dayatan, Roma ile savaşan bir Fenike imparatorluğu kuran Kartaca döneminden, Kuzey Afrika ve Akdeniz'e hâkim olan Araplar, Fatımiler ve Ağlabilere kadar yüzyıllar içinde birikmiş, zaman ve mekânın derinliklerine uzanan bir insan jeolojisinin yaratıldığı özel bir entelektüel formasyona sahiptir. Endülüs'ten ayrılan Müslümanların çoğu Tunus topraklarına yerleşip şehirler kurdular, sanayi ve tarım, kültür ve düşünce yöntemlerini aktardılar. Edebiyat, müzik ve yemek alanlarındaki yaşamsal izleri hala ülke genelinde sağlam bir şekilde yerleşiktir.
Bardo Antlaşması’ndan sonra Tunuslular, Fransız işgaline her yolla direndiler. Ancak bağımsızlıktan sonra Fransız dilini korudular ve kendisini Fransa’dan ele geçirdikleri bir ganimet olarak gördüler. Fransızca onlar için Batı uygarlığı ve bilimine açılan bir pencereydi. Medeniyet birikimi, Tunus'un varlığını şekillendiren ve zamanının duyularını yaratan erken bir farkındalık yarattı. Medeni ve uygar entelektüel alarm, yenilenmiş bir Tunus'ta yaşam yollarında zihinleri çınlatmayı ve yaşam yollarında ışık kıvılcımları saçmayı sürdürüyor.

* Türkiye’de “En Emin Yol” adıyla Alev Alatlı ve Prof. Dr. Şahabettin Yalçın çevirisiyle Ufuk yy. tarafından yayınlandı.