Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Yanlış sorular

Taliban'ın Afganistan’ın başkenti Kabil'i istilası, beklenildiği üzere teokrasi ve din adamlarının otoritesi hakkında yeni tartışmalara yol açtı. Bir kez daha tartışmalarımız, herhangi bir bilgi üretmeyen ve kanıtlamadan yoksun bir yöne evrildi.
Bana göre, “Taliban hükümeti İslami mi, değil mi?” gibi bir soru yanlıştır ve ne kadar uğraşsanız da doğru bir cevap bulamazsınız.
Taliban’ı ister iyi ister kötü, ister İslami ister bir kabile hareketi olarak değerlendirelim hükümet oluşumuna ilişkin bir soru başka bir noktadan, yani siyasi meşruiyet noktasından hareketle sorulmalıdır.
Siyasal meşruiyet, -kısaca söylersek- belirli kişilerin insanlara emir vermesine ve kamu malında tasarruf etmesine izin veren bir hak, vatandaşların köleleştirildiklerini hissetmeksizin bu kişilere itaat etmelerini sağlayan bir gerekçedir. Buna en yakın örnek çalışan-yönetici ilişkisidir. Çünkü yönetici size bir emir verir ve ikiniz de gerek bu emrin verilmesinin temelini veya gerekçesini gerekse kölesi olmasanız bile uymanız gerektiğini bilirsiniz. Burada gerekçe, doğal olarak işvereninizle imzaladığınız iş sözleşmesidir.
Afganistan'a geri dönersek; 2004 yılında yapılan anayasası vatandaşların arasındaki sosyal sözleşmenin belgesidir. Hukuki meşruiyetin kaynağını oluşturan bu anayasa, aynı zamanda siyasal meşruiyetin elde edilme yöntemini de belirler. Bu anayasa ülkenin en üstün yasasıdır. Tüm yasaların referansıdır, yetkiler söz konusu olduğunda başvurulacak dayanaktır.
Anayasayı önceleyen soru, kuşkusuz devletin kendi sorunudur: Bu anayasaya göre işleri düzenleyecek olan devlet nedir?
Doğal olarak bazı kişilerin “İslam Emirliği’nden” bahsettiğini duyuyoruz. Ancak bu çağda buna kıyas edebileceğimiz bir modelimiz yok. Taliban’ın 1996 ve 2001 yılları arasındaki yönetim modeli ise kaotik ve istikrarsızdı. Dolayısıyla bu model de kıyaslamaya elverişli değildir. Hatta Taliban liderleri bile açıkça veya zımnen bu deneyimi tekrarlamayacaklarını söylüyorlar.
Devlet sorunu her açıdan tartışılabilir. Fakat nihayetinde, modern ulus-devlet modelini ortaya koymanız gerekiyor. Nitekim uluslararası sistemle ve uluslararası ilişkileri düzenleyen yasalarla uyumlu tek model budur. Başka bir deyişle; herhangi bir ülke dünyanın diğer ülkeleriyle ilişki kurmaya mecburdur ve izole bir halde yaşayamaz. Bu ilişkiler, yalnızca ulus-devlet modeli içinde yer bulan köklü yasal ve kurumsal çerçeveler içinde organize edilmiştir.
Belki de Taliban bir ulus-devlet kurmayı planlıyor ve ona İslam Emirliği diyor. Nitekim Afganistan da dahil olmak üzere Pakistan, İran ve Moritanya gibi birçok ülke İslam Cumhuriyeti adını taşısa da aslında ulus devletlerdir. Taliban hareketinin bu doğrultuda (ismi ne olursa olsun) hareket etmesi, yani çoğulcu bir yaklaşımla bütün etnik ve dini unsurlara saygılı, kapsayıcı bir ulusal kimlik tesis eden bir ulus-devlet kurması gerekmektedir. Ayrıca vatandaşların ülkeleriyle ve hükümetleriyle olan ilişkisini ırk, din, kabile ya da yaşam biçimi temelinde kurmamalıdır. Müslüman, Budist, Hindu, Peştun veya Özbek bir vatandaş olabilir. Önemli olan bunları bir diğerinden daha ayrıcalıklı kılmayan ulusal kimliktir.
Ulus-devlet, kamusal alandaki haklara ve fırsatlara eşit katılımı temsil eder. Vatandaşların geleceğe dair umudunu güçlendiren ve bu haklara tekabül eden görev ve sorumluluklara tabi tutulmasının gerekçesini teşkil eden bu yasal eşitliktir. Bu görev ve sorumlulukların en önemlisi ise, ülkeyi savunmak ve inşasına katkıda bulunmaktır.
Herhangi bir ülkedeki hükümet, vatandaşların dünya hayatından ve onun geliştirilmesinden sorumludur. Ahirete gelince; orada herkes bizzat kendi akıbetinden sorumludur:
“Onların hepsi kıyâmet günü O'nun huzuruna tek başına gelecektir.”