Hasan Ebu Talib
TT

Suriye-Lübnan ilişkisindeki boşluk

Lübnan’da yaşanan siyasi kriz ve geçim sıkıntısı, Suriye'yi özel koşullarına rağmen, -Ürdün ve Mısır gibi diğer ülkelerden ithal edilen yardım, yakıt ve enerji için bir geçiş noktası olarak olsa da- başkalarına, özellikle Lübnan'a yardım edebilecek bir ülke olarak ön plana çıkarıyor.
ABD'nin kabul ettiği ve “Sezar yasası” için talep edilen istisnaları sağladığı bu rolü oynamanın Suriye'ye ne faydası olduğu da meselenin bir diğer yönünü oluşturuyor. ABD’nin hedefi açıktır ve İran ile Lübnan arasında, Hizbullah ile Tahran arasındaki koordinasyonla petrol ve mazot ithalatı alanında potansiyel işbirliğinin kapılarını kapatmakla ilgilidir. Nitekim Lübnan hükümeti bakanlarından birinin açıklamasına göre, Lübnan devleti dışında hiç kimse İran petrolünü ithal etmek için izin başvurusunda bulunmadı.
Beyaz Saray, İran'ı ve Hizbullah gibi onunla ilişkisi olanları cezalandırma konusunda kararlıdır. Ayrıca Hizbullah’ın Lübnan’da herhangi bir siyasi kazanım elde etmemesini istemektedir. Çünkü elektriğin, benzinin, ilacın, fırınların ve normal yaşam döngüsünün olmadığı Lübnanlıların acılarını bir nebze olsun dindiren ve bir siyasi güç olarak kamu yararı için ABD'nin yaptırımlarına karşı koyan oydu. Öte taraftan ABD'nin Lübnan'ı Sezar Yasası'nın yaptırımlarından hariç tutma hamlesi ile Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın İran petrolü ithalatına ilişkin açıklamalarının zamanlaması bir tesadüf değildir. ABD hamlesi, Hizbullah’ın konumunun gücünün kanıtıdır.
Bu tür bir tartışma, bu gelişmenin hükümeti kurmakla görevli olan Başbakan Necib Mikati’nin hükümeti kurma çabalarına yansımalarına ilişkin önemli bir soruyu gündeme getiriyor. Burada, kurulması halinde hükümetin hareketini kısıtlayan bir dizi mesajı iletmeyi amaçlayan bazı hususlar vardır. Bu mesajlardan en önemlisi, Suriye ile ilişkinin kaçınılmazlığı ve komşu ülkelerin krizinden uzaklaşma politikasının, ki on yıl önce Necib Mikati başkanlığındaki bir hükümet tarafından ilk kez uygulanmıştı, bölgenin yaşadığı gelişmelere artık uygun olmadığıdır. Bununla birlikte, Lübnan ve Suriye arasındaki ilişkinin gelecekteki durumu, ABD’nin enerji kriziyle ilgili istisnai nitelikteki kararlarına bağlı olmaya devam edecektir. Bu durum, Şam'ın temelde elde edeceği manevi kazanımlara rağmen meseleyi ‘sınırlı ve kısmi bir bağlama’ oturtmaktadır.
Suriye’de gözlemlediğimiz iki durum var.
Birincisi, 2000’de Arap Doğal Gaz Boru Hattı'nın kurulması için bir mutabakat anlaşmasının etkinleştirilmesiyle ilgili yasal konulara ve bunu gerçekleştirmek adına gerekli altyapının hazırlanması ile ilgili teknik konulara gösterilen ilgidir.
Nitekim bu boru hattının tam on yıl önce çalışması durdurulan kısımları, çok fazla tarama, bakım ve yenileme gerektirmektedir. Diğer taraftan en az üç şebekenin -Ürdün, Suriye ve Lübnan- elektrik akımı iletmeye uygun bir hale getirilmesi gerekmektedir. Bunların her ikisi, çokça zaman ve dört ülkenin uzmanları arasında teknik koordinasyon sağlanmasını gerektirmektedir. Finansman, ABD’nin de desteğiyle Dünya Bankası'ndan neredeyse hazır gibidir. Bunun için dört ülke arasında entegre bir teknik plan ve açık sözleşmelere varılması şarttır.
Suriye özelindeki bir diğer mesele ise, Mısır ve Ürdün tarafından desteklenen Lübnan ile ilişkilerde bir boşluk açılmasına ilişkin duyulan hoşnutluktur. Bu ülkelerden ilki gaz, diğeri ise elektrik sağlamaktadır. Ancak ülkeler arasında aynı zamanda, şu anda ulaşılamaz görünen koşullar dışında üstesinden gelinmesi zor olan belirli bir alanda da işbirliği vardır. Bu şartlardan en önemlisi, ülkedeki krizin barışçıl bir şekilde sona ermesi adına ilerleme kaydedecek uluslararası denetim altında siyasi bir sürecin olmasıdır. Böylece Suriye'nin şu anda var olandan farklı bir çehresi olacaktır. Yeni bir Suriye’nin en önemli yönü, Arap ve Kürt vatandaşlarıyla birlikte bizatihi kendisiyle yapacağı uzlaşıdır. Egemenlik, Suriye topraklarının her karışına kadar uzanacak ve ülkedeki yabancı güçlerin ve çeşitli örgütlerin çekilmesi sağlanacaktır.
Bu şartlar, Suriye'de “rejimde kapsamlı bir değişikliğin Beşşar Esed ve seçkinleri için masada olmadığı” inancıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla, mevcut ve “galip” yönetim yapısının değiştirilmesi şartını kabul için hiçbir neden yoktur. Yabancı güçlerin ülkeden çıkması ise şu an için önemli değil, nitekim bir süre sonra da olsa gerçekleşecektir. Bu kanaatin bütün olumsuz yönleriyle zımnen kabul edilmesine ve zaman unsurunun etkisinin göz ardı edilmesine rağmen zafere dair genel kanaat, muhalif güçlerin yenilgisi ve Esed rejiminin zafer kazandığı algısı Beşşar Esed’de yerleşmiş gibi görünüyor.
Suriye'nin Arap sistemine dönmesiyle ilgilenen üç Arap ülkesi, Beşşar Esed’i uluslararası siyasi sürece yanıt vermeye ikna etmekle ilgili olarak Rus tarafıyla çeşitli vesilelerle görüştüler.
Ayrıca Arap ülkeleri, Suriye’nin Arap Birliği'ne oybirliğiyle dönüşünü sağlamak ve yeniden inşasına katkıda bulunmak üzere adımlar atabilirler. Öte taraftan, Mısır ve Arap kaynaklarına göre Moskova'nın bu Arap önerisiyle ilgili olarak Şam'la yeterli esnekliği bulamamış olması daha muhtemeldir. Dahası Rus kaynaklarına göre Şam, Rusya'dan ve diğerlerinden gelecek herhangi bir baskının kendisini Tahran'a daha fazla meylettireceğini ima etti.
Moskova, Kasım 2015'teki askeri müdahalesinden bu yana olan siyasi ve stratejik kazanımlarını sürdürmeye istekli olmasından ötürü Şam'ı siyasi yönünü değiştirmeye ikna etmek adına baskı yapmak için bir neden göremiyor.
Sonuç olarak, Suriye'deki durum olduğu gibi kalacak. Lübnan, Ürdün ve Mısır arasındaki ilişkilerdeki boşluk, bir yanda bölgede, diğer yanda Suriye'de bazı temel denklemler değişene kadar Amerikan istisnasına bağlı kalmaya devam edecek.