Ömer Önhon
TT

Büyükelçiler krizi, Batı ile Türkiye arasındaki gerilimi yeniden gündeme getirdi

Bir yanda Türkiye, diğer yandan ABD ve diğer bazı Batılı ülkeler arasındaki zaten sorunlu ilişkiler, geçtiğimiz hafta sonu Ankara’daki on büyükelçiliğin (ABD, Hollanda, Almanya, Fransa, Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya, Kanada ve Yeni Zelanda) ortak bildirisi üzerine, yaşanan diplomatik bir anlaşmazlık nedeniyle daha da bozuldu. Mesele, Osman Kavala davasıydı.
Peki Osman Kavala kimdir? Türk bir iş adamı olan Kavala Sivil Toplum Kuruluşlarına da üyedir. 2013 yılındaki ' Gezi Parkı' olaylarını finanse etmekle suçlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Gezi Parkı protestolarını onu devirmek amacıyla yabancılar tarafından desteklenip finanse edilen bir ayaklanma olarak görüyor. Kavala hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla 2017 yılında tutuklanmış, 2020 yılının şubat ayında beraat ederek serbest bırakılmıştı. Aynı gün ayrı suçlamalarla yeniden tutuklandı. Ardından yeniden serbest bırakıldı. Tekrar tutuklandı ve hala ceza evinde bulunuyor.
Türkiye'nin, İnsan Hakları Mahkemesi'ne imza atan Avrupa konseyinin üyelerinden biri olduğu göz önünde bulundurulduğunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davayı yakından takip etti. 2019 yılının Aralık ayında tutukluluğuna dair yeterli kanıtın bulunmadığına karar vererek serbest bırakılmasını talep etti. AİHM'in kararlarının uygulanmasını denetlemekle görevli Bakanlar Komitesi, Türkiye'ye Kavala'nın serbest bırakılması için bir uyarı daha yaptı. Komite, Kavala'nın serbest bırakılmaması halinda Ankara'ya yönelik ihlal iddialarının Kasım ayı sonunda başlayacağını bildirdi.
On büyükelçilik olaya nasıl dahil oldu? Ankara'daki on büyükelçilik,Kavala'nın tutuklanmasının üzerinden 4 yıl geçtiğine ilişkin ortak bir bildiri yayınlayarak, bu durumun Türk yargı sisteminde hukukun üstünlüğü ve şeffaflığına gölge düşürdüğünü iddia etti. Kavala'nın AİHM kararları doğrultusunda derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu.
Bu bildiri, 'Türkiye'nin bunları (büyükelçileri) ağırlama lüksü olamaz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kızdırdı. Bildiriden bir gün sonra, Eskişehi'de halka açık gerçekleştirdiği bir toplantı sırasında Erdoğan, 'dışişleri bakanına gerekli çalışmaları yapması ve on büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etmesi talimatını verdiğini' açıkladı. Gerçekten de, böyle bir hareketin ne anlama geldiğini ve tehlikeli sonuçlarını hemen anlamak için dahi olmaya gerek yoktur.
Bu noktada, diplomasi devreye girdi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndaki Bakan Yardımcısı tarafından on büyükelçinin çağırıp, Türkiye'nin hayal kırıklıklarını bildirerek, Viyana sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini hatırlattı. Fakat Türkiye'den ayrılmalarını istemedi. Beklenti, durum ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında yapılan olağan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından gerçekleşmesiydi.
Öte yandan Türk diplomatlar ve on mevkidaşları, kapalı kapılar ardından kısa bir açıklamayla çıktı. Twitter üzerinden yapılan açıklamada, ev sahibi ülkenin içişlerine karışmanın görevleri olmadığını bildirdiler. ABD Büyükelçiliği'ne ait resmi Twitter hesabı üzerinden yayınlanan açıklamada, "ABD, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit eder" ifadelerine yer verildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın birkaç saat sonra, “Biden yönetimi, ortak öncelikler üzerinde Türkiye ile işbirliği arayışında” ifadelerini kullandığını belirtmekte fayda var. Price, ayrıca 18 Ekim'deki açıklamanın Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesiyle tutarlı olduğunu da sözlerine ekledi.
Her halükârda, ‘uzlaşı formülü’ Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı memnun etmiş, gerginlikler azalmış ve büyükelçilerin Ankara'da kalmasını sağlamış gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son derece hassas ve kişisel olduğu bilinen bir konuda büyükelçilerin kişisel bir inisiyatif alıp ortak bir açıklama yayınladıklarını düşünmek saflık olur. Söz konusu on büyükelçinin kendi ülkelerinin başkentlerinden yeşil ışık gördüklerini söylemek yanlı olmaz. Fakat daha sonra yaptıklarını neden yaptılar? Daha doğrusu neden bu şekilde yaptılar da Büyükelçiler, ev sahipleriyle doğrudan halkın önünde yüzleşmediler?
Diplomasi yoluyla ilgili bakanlıklarda, hükümetlerini ve gerektiğinde kamuoyunu bilgilendirerek, ancak ev sahibi ülkeyi zorlamayacak şekilde gereğini yaparlar. Türkiye, ABD, Fransa, Hollanda, Kanada ve diğerleri arasındaki ilişkiler zaten birçok konuda çalkantılı ve Kavala davası bunlardan sadece biri. Bahsi geçen ülkeler, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını iddia eden ülkeler arasındadır. Türkiye bunu reddediyor ve kasten uzaklaştırıldığını iddia ediyor.
Örneğin ABD, Türkiye'nin Rus S-400 hava savunma sistemlerini tercih etmesi nedeniyle kızgın. Türkiye, ABD yapımı Patriot füzeleri almaya çalıştığını söyledi. Ancak Kongre talebini reddetti.
Bu nedenle ihtiyaçlarını başka bir yerden karşılaması gerekiyordu. Burada kastedilen Rusya'dır. Yani, iki tarafın olayları görme şekli tamamen farklı görünüyor. Tanı tamamen farklı olduğunda, nasıl tedavi edileceğine dair anlaşmazlık çok normal hale gelir.
Bu son kargaşa, Türkiye’de de iç etkilerini gösterdi. Erdoğan’ın destekçileri, olayı Türkiye’nin içişlerine karışmaya çalışan yabancılara bir ders olarak görüp övgüde bulundular. Cumhurbaşkanı danışmanlarından biri olan Fahrettin Altun, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Türkiye'deki 10 büyükelçiliğin yayımladığı kabul edilemez açıklamaya karşı gösterdiği liderliğe minnettarız. Cumhurbaşkanımızın bu saygısız açıklamaya tepkisi, ulusal egemenliğimize bağlılığının ve hassasiyetinin bir sonucudur" ifadelerini kullandı. Muhalefete gelince, bu Erdoğan hükümetinin ‘başarısızlıklarının’ bir başka tezahürü olarak değerlendirildi. Muhalefet, bu olayın bir başka ciddi sapma vakasını içerdiğini ve bunun acil bir eylem olduğunu ve kararın yanlış olduğunu söylüyor.
Kriz, Türkiye ile müttefikleri arasındaki ilişkilerin kırılganlığını ve Türkiye'de hükümet ile muhalefet arasındaki bölünmelerin derinliğini bir kez daha gösterdi. Sonuç olarak on büyükelçi hâlâ Türkiye’de Kavala ise hücresinde. Türkiye ile bu ülkeler arasındaki ilişkilerin üzerindeki kara bulutlar varlığını sürdürüyor. Roma'da yapılacak olan G-20 toplantısı ve Glasgow'daki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, liderlerin bu toplantıların oturum aralarında bu konular hakkında birbirleriyle konuşmaları için fırsatlar sağlayabilir.