Ömer Özkaya
Yazar
TT

Erken yetki, timing ve perakende krizler

-Sayın CEO, holdingin genel görünümü gün geçtikçe bozulmaktadır. Böyle giderse iflas kaçınılmazdır. Tüm piyasalardaki pazar paylarımızda ciddi oranlarda azalma görülmektedir. Bu duruma ilişkin tablo dosyadadır.
-Yönetim Kurulu’nun mutabık kaldığı programı uyguluyorum. Sorumluluk Yönetim Kurulu’na aittir.
-Peki hâkim olduğumuz piyasalardaki pazar paylarımızdaki trajik kayıpları raporladığınızda da strateji değişikliğine gerek görmediler mı?
-Hayır Scott. Programa sadık kalmamda ısrar ediyorlar.
-Gayet iyi biliyorsunuz ki siz CEO olarak programa uymak zorunda değilsiniz.
-Tabii ki biliyorum. Program başarısız olursa kendi ajandamı takip etme konusunda yetki aldım.
-Bildiğiniz gibi büyük hissedarlar Yönetim Kurulu’nu değiştirebilirler.
-Öncelikle büyük ve küçük hissedarların liderlerini toplayıp brifing verdim. Yönetim Kurulu’nun zorladığı politikayı uyguladığımı beyan ettim. “Sorumluluk Yönetim Kurulu’na aittir” diye de hukuksal argümanları ortaya koydum. Program başarıya ulaşmazsa CEO olarak devam konusunda tam yetkili olmak istediğimi anlattım ve küresel bir holding olarak neler yapmamız gerektiğini de tüm detayları ile ortaya koydum. Tam yetki verecekleri konusunda hukuksal teminat aldım.
Aynı yöntemi Yönetim Kurulu ile de müzakere ettim. Görevden alınmayacağım konusunda karar ve yasal güvence istedim. Tabii ki sürecin sonunda Yönetim Kurulu görevden alınacak. Büyük ve küçük hissedarlar kurulundan da ayrıca yeni yönetim kurulunun oluşturulmasında tam yetki aldım.
-Buna rağmen yine riskler söz konusu sayın CEO.
-Risklerimiz hâlâ var Scott, risklerden daha büyük sorunlarımız var: Yönetim Kurulu ve Yönetim Kurulu Başkanı tümüyle raflara kalkmış eski metotlar ve miadını doldurmuş vizyonlarla hareket ediyorlar. Yanlış yönlendiriliyorlar. Hedefler yeni rakiplerimizin vizyonu karşısında çok yetersiz. Ayrıca rakiplerimiz yönetim kurulunu ve yönetim kurulu başkanını tam olarak yönetiyorlar. Bu olguyu gözden uzak tutmak için de tüm sorumluluğu alıp beni broker statüsüne düşürüyorlar.
-Holdingin kayıpları telafi edilemez boyutlara varmış bulunmaktadır. Ekonomi, finans, bankacılık ve medya kulislerinde bu durum yoğun şekilde analiz edilmektedir. Bunun yansıması olarak da tüm dedikodularda holdingimiz, Yönetim Kurulu ve CEO olarak siz başrollerdesiniz.
-Holdingle ilgili şu analizi değerlendirir misin? Bu analiz holdingi gözlemlemekten sorumlu şirketten. Ekonomik, finansal ve ticari yani ekonominin bütün departmanları bakımından tümdengelimsel ve tümevarımsal yöntemlerle holding simülasyonu yapılmış ve ortaya holdingimizin haritası çıkarılmıştır. Bana bu yöntemin bilimselliği, metodolojik yetkinliği, genel yeterlilik açısından sağlam bir kritiği gerekmektedir.
-Sayın CEO, holdingin büyük ve küçük hissedarları acilen olağanüstü genel kurul talep etmeliler. Aksi halde çok geç kalınmış olabilir.
-Holdingle ilgili analizi bunun için okumanı istedim. Holdingi takiple ilgili bu şirket, genel kurulu ne zaman, hangi gerekçelerle ve konseptle toplamak gerektiğiyle ilgili önerilerde bulunmaktadır. Genel kurulu toplamak için olağanüstü gelişme/gelişmeler olmazsa henüz opsiyon olduğunu analiz ediyorlar. Zamanlama hatası yapmazsam, tüm holdingin yönetimine ve holding yönetimindeki rakiplerimizin üzerinden de şu anda holdingimize operasyon çeken tüm odak ve aktörlere de tam kapasite egemen olabileceğim.
-Çok büyük operasyon planlamışsınız.
-Hayır. Daha operasyonun ilk paragrafı bu. Hedefim ekonomi ve işletme departmanlarına yeni bir vizyon yüklemek. Holding olarak ilk işimiz yüksek ve sürekli kârlılıktır. En büyük ekonomik ve siyasal buhranlarda dahi holdingimizin performansını korumak ve geliştirmek asıl amacımız olacaktır.
-Dünya Savaşı olsa, 1930’daki gibi büyük buhranlar olsa dahi mi?
-Olanaksız görünüyor fakat mümkün olduğunda ısrar ediyor holdingi takip ve analizle sorumlu şirket.
-Kendi tezlerini kanıtlamak için sizi misyoner olarak seçmiş olmasınlar.
-Bu olasılık da mümkündür. Tersi de söz konusu olamaz mı? Bu şirkete benim tüm hayallerimi ve hatta fantezilerimi gerçekleştirme projesini teklif etmiş olamaz mıyım?
-...
-Scott acilen holdingi takiple sorumlu bu şirketin analizini değerlendir. Tüm ekonomik ve siyasal araştırmalar ağır krizler çağına girdiğimiz hakkında konsensüs sahibidir. Fakat holdingimizi gözetim altında tutan şirket farklı bir yöntem belirlemiş. Buna özel olarak mercek tut. 1930’daki Büyük Buhran toptan gerçekleşmişti. Şimdi perakende ve yarı perakende buhranlar olgusu vardır. Bu buhranlar çok rafine ve fazlası ile narkozik ve anestezikler. Yüksek dozda uyuşturucu almış gibi davranıyor çoğu ekonomik aktör. Ameliyata alınacak hasta gibi anestezik olanlar daha büyük bir kitle oluşturuyorlar. Bu tablo yaygın ekonomik, finansal, ticari, siyasal ve sosyal kitlesel yanılgı ve kitlesel çılgınlık türbülansını çağrıştırıyor.
-Sayın CEO, sürekli ve aşırı hızlı değişimler çağındayız. Olağan bir durumu olağanüstü bir gelişme gibi yorumlamak tehlikesi var. Sizi bu yanlışı işlemekte olduğunuz konusunda uyarmak isterim.
-Teşekkürler Scott. Bunu zaten göz önünde alıyorum. Her ekonomik, finansal ve siyasal açılım veya üretim krize dönüşüyorsa aşırı hızdan değil de başka bir sorundan bahsedebiliriz. Bu da birilerinin aşırı gecikmiş olmasıdır. Gecikme mi yoksa başka bir anomoli mi, bunu bilmem gerek. Dikkat çektiğin gibi sorunu yanlış tanımlamak dönülmez bir yola girmeme sebep olur. Bu da holdingle ilgili stratejilerime zarar verebilir.
Thomas L. Friedman’ın olağanüstü tekno-bilimsel ve evrimsel analitik kitabı “dünya düzdür”deki analiz şeması kitabın yazıldığı dönemde ABD’li ve Batılı şirketlerin Çin ve Hindistan gibi ülkelere kaydırılan önemli üretim ve hizmet sektörlerinin yarattığı maliyet devrimi ile ulaştıkları yeni ekonomik uzanımlara ve kârlılığa yaptıkları övgüleri anımsamak önemlidir.
Batılı şirketlerin o zamanki Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki ucuz işgücü ve bu ülkelerde sağlanan vergi ve sair destekler ilerleyen süreçte Asya’yı dünyanın fabrikası haline getirerek tüm ekonomik, teknolojik ve jeopolitik ve jeostratejik dengeleri altüst etti. Sonuç ticaret savaşları oldu.
"Dünya düzleştikçe" Batı'nın ekostratejik riskleri tavan yapmaktadır. O zaman Çinli liderler “orta sınıf olmak ekonomiyle ilgili değil düşünce ile ilgili bir his durumudur” diyorlardı. Bunun bir mizah mı yoksa farklı düşünce frekanslarının ifadesi mi olduğu hâlâ soru işaretidir.
“Ekonomik ve sosyal olarak düşündüğünüz statüde olursunuz, gerçek durumunuz çok da önemli değil” tarzındaki bu cümle Deng Şiaoping’in yüzündeki gülümsemeyle birlikte değerlendirilmelidir.
-Yani sayın CEO?
-ABD’li ve Batılı şirketlerce geliştirilen open-sourcing, out-sourcing, of-shoring, supply chains, in-sourcing, in-forming ve stereoidler işletmecilik ve iş plase etme şemaları, ülkesel, bölgesel ve küresel bağlamda yeni işbirliği türleri üreterek "iktidar" olgusunu yeni bir mimarî ile garanti altına alabilirdi. Batı’nın bu fırsatı değerlendirme kapasitesi çok düşük oldu.
Şimdi bu fırsatı Çin’in çok iyi değerlendirdiği görülmektedir. Küresel bir holding olarak yeni bir ekonomik, sosyal, kültürel ve sair katmanlar ve işbirliği tipleri üreterek aldığımız yaraları kapatacağız.
-Fakat bu devletsel bir misyon değil mi sayın CEO?
-Unutma ki yüzden çok fazla devletten büyük bir holdingin en tepe yöneticisiyim. Ve siyasal bir misyondan söz etmiyorum. Asya’daki ekonomik, sosyal, bireysel, finansal ve hatta siyasal enerjinin önünde alternatif ekonomik, sosyal, finansal, istihdamsal, kültürel, işletmesel ve ağsal katmanlar üretebilirsek holdingin kayıplarının yanısıra fantastik gibi gelse de Batı'nın da ağır kayıplarını telafi edebilirim.
-Fakat Çin'in "ortak yarar" stratejisi çerçevesinde geliştirdiği yaygın sosyal refah uygulamalarının küresel ideolojik bir damar tutturması durumunda projeniz çökmez mi?
-Çin tarihsel olarak siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, ideolojik ve askerî sayısız konuda hep "dozaj" hatası yapmıştır. Neyi neye karşı önceleyeceği noktasında stratejik hatalar yapagelmiştir ve bu seyir devam edecektir.
-Unutmamakta fayda var sayın CEO. Çin de ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İran ve Türkiye gibi ideolojik yoğun mücadele süreçlerinden geçmiştir. Bu bağlamda Çin’in yoğun yönetsel, adâletsel, tarihsel, sosyolojik ve kültürel muhasebeler yaparak ülkesini yeniden dizayn etmiş olma olasılığını yüksek tutmak gerekir.
Ayrıca değerlendirmem için verdiğiniz analizi okumuştum. Daha kapsamlı bir analizi size sunacağım. İfade etmek isterim ki vizyonunuz olağanüstü geniş. Yüzden fazla ülkeden büyük bir holdingin CEO’su olsanız da vizyon, olanak ve konjonktür gibi parametreler bu küresel hedef konusunda yetersiz kalabilir.
-İşte tam da bu yüzden holding yönetim kurulu ile büyük ve küçük hissedarlar kurulu ile çeşitli anlaşmalar yaptım. Zamanlama isabetliliği ve zamanında yetki ile gücü elime aldığımda buhran dönemi yönetimi uygulayarak vizyonumu gerçekleştirebilirim. Tek amacım küresel ekonomik, siyasal, kültürel, diplomatik, askerî ve akılsal işbirliğini yeni çatışmalar ve savaşlar üreten zeminden uzaklaştırmaktır. Bu bağlamda yanlış zamanlama ve erken yetki kullanımı en büyük handikapım olurdu.
-Sayın CEO, Çin’in ülkesinde uyguladığı "ortak yarar" stratejisini küreselleştirmesi yani tüm ülkelere, küresel şirketlere ve bölgesel bileşenlerine de "ortak yarar" teklif etmesi tekraren ifade ediyorum, en büyük engeliniz olarak duruyor.
-Scott, ABD’de baba Bush döneminde Win-Win stratejisi uluslararası ilişkiler başta olmak üzere tüm ilişkilerde kullanıldı. Yani Çin’in "ortak yarar" stratejisi değişik düzeylerde ABD tarafından uygulanmıştır. Çin’in yaptığı Win-Win (kazan-kazan) uygulamasını ülkesel boyutta sosyal refahı yaygınlaştırma ana arterinde yapmasıdır. Fakat Çin’in “ortak yarar” stratejisini objektif olarak uygulaması ne kadar mümkündür?
Yönettiğim holdingin büyüklüğü, yaygınlığı, sektörel çeşitliliği ve farklı parametrelerdeki öncü konumu bana küresel çözümler sunmada, yeni ekonomik ilişkiler geliştirmede, yeni sosyolojik yapılar kurmada, bilişim bilimlerinin zorunlu kıldığı ağ toplumu ve küresel toplum oluşumunu sentezleyerek yeni "işler" üretmede, küresel sosyal ve ırksal adalet sorunlarını vurgulamada ve en ilginci demode olmakla birlikte en işlevsel ideolojiyi kurgulayarak Homo Economicus’dan Justice Human (Âdil insan)’a ya da Conscientious Person (Vicdanlı İnsan)’a geçişi tartışmaya açarak, maziyi onararak ve geleceği insanî zeminde yeniden mimarize edecek vizyon ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye olanak verecektir. Bu, küresel bir söylemle tüm insanlığa ulaşmamı olanaklı kılar.
-Bunun için beklenmeye değer sayın CEO. Çünkü bu hedef ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, dinsel, ırksal, bireysel, teknolojik, coğrafi, tarihsel, vicdani ve insanî sayısız yaşamsal parametrelerin sentezlenerek homo sapiens sürecini de kapatarak belki de Nietzsche’nin tanımladığı üst insanı gerçekleştirmeye yarayabilir.
-Bu da mümkün. İç güdüleri fizyolojik ve psikolojik gereksinimleri oldukça insan, insan olarak kalamaz. İnsan akılsal değil içgüdüsel varlıktır. Bu da insanı programlanmış yapısının dışına çıkamamakla yüz yüze bırakıyor. Bu güçsüzlük insanın henüz keşfedilmemiş dünyasal ve küresel misyonu ile ilgili olabilir ve bu misyonun boyutları düşündüğümüzden ve hayal ettiğimizden çok daha fantastik olabilir.
İnsanı "insan" kimliği ve çizgisinde tutma çabası dünyayı olumlu anlamda değiştirecektir. Küresel bir holding olarak sadece sosyal sorumluluk değil ama küresel sorumluluk da alarak küreyi yeniden ve tümü ile dizayn etmek gibi bir misyon çok işlevsel olacaktır.
-Olağanüstü bir misyon bu sayın CEO.
-İnsanın insanlığı yitirmesine engel olmak ve ona insanlığını tekrar iade etmek neden misyonum olmasın? Ve neden böyle bir misyon küresel bir şirketin CEO'su tarafından yüklenilmesin?
Bill Gates, Elon Musk, George Soros ve daha birçokları ellerinde bu türden bir ideolojik alet çantası bulsalardı harekete geçerlerdi. Onlar daha sınırlı ve hücresel denemeler yaptılar.
Tesla, Edison, Henry Ford, Bill Gates, Steve Jobs ve daha birçok öncü, tekno-ideolojik anlamda Karl Marx’dan daha etkili olabilirdi. Ve daha anlamlı. Şimdi ideolojiler üstü bir konseptle belki bunu ben başarabilirim.
-Bu konu bazı merkezlerle müzakere etmenizi gerektirebilir.
-Güncellenmiş bir Martin Luther olmak belki sorunumu çözer. Bu ortodoks ve aşırı dogmatik ekonomik çerçeveyi aşmak zorunluluktur. Bu aşılırsa ağır tarihsel bazlı yaşamak ve bakmaktan futüristik frekansa geçebiliriz.