Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Ortadoğu: İsrail aşırılığı ve Arap rasyonelliği

Ortadoğu'nun bu aşamada, eski eksenlerin sonu ve yeni ittifakların inşası ile aşırı ve radikal İsrail kibri arasında zorlu bir doğum sancısı yaşadığını hiçbir rasyonel kişi inkâr edemez. Eski eksenlere gelince, direniş ekseni sona erdi, felç oldu ve parçalandı. Köktendinci eksen ise güçlü biçimde faaliyet göstermeye devam ediyor, ancak hilafet hayallerine veya genişleme yanılsamalarına kapılmamasını gerektiren siyasi ve ekonomik dengelere tabi. Siyasi olaylar ve hızlı kararlar, örneğin Filistin meselesiyle ilgili on yıllardır süren geçmişi hiçbir şekilde unutmak anlamına gelmiyor.

Bölgedeki siyasi denklemler ve güç dengeleri bu aşamada dramatik, hem de çok dramatik bir şekilde değişti. Sloganların kahramanları ve aşırılık liderleri, kayıpları, istismarları ve Filistin davasını onu zayıflatan kendi dar amaçlarına hizmet etmek için kullanmalarıyla birlikte, yok olup gittiler. Tüm bunların yerini, iki devletli çözüme dayalı barıştan bahseden, Suudi Arabistan, Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve dünyanın birçok ülkesi tarafından güçlü bir şekilde desteklenen rasyonel, gerçekçi ve bilge bir vizyon aldı.

Şimdi güçlü bir nüfuza sahip karma bir aşırılık yanlısı akım tarafından yönetilen İsrail, asıl sorun haline geldi. İsrail, mevcut zaferlerinin sarhoşluğuyla mitlerinin ardında kaybolmuş ve aşırılık yanlılarının rehinesi haline gelmiş durumda. İdeolojik bir aptallıkla siyaseti yönetmeye ve tek bir anda efsanevi ve doğaüstü her şeyi elde etmeye çalışıyor. Tarih bize, bu tür anların, ulusların ideolojik liderleri tarafından kendi sonlarına doğru sürüklenerek kendi içlerinde intihar ettikleri anlar olduğunu öğretti. Bugün sahneyi izleyen herkes, İsrail'in siyasi, kültürel veya dini olsun, uluslararası anlaşmalara uygun yaşamak gibi rasyonel bir misyon yerine, kendini yok etmek gibi intiharcı bir misyon üstlendiğini fark edecektir. Yahudilerin kendilerine karşı uygulanan tarihi adaletsizlikten yararlanarak elde ettikleri her şey, İsrail'in siyasi ve askeri “küstahlığı” ile hükümete, bazı partilere ve bazı liderlere egemen olan inanç ve sanrılar mitinin bir araya gelmesiyle boşa çıkabilir.

Yalnızca ideologlar ve aptallar, bugünü ve geleceği değiştiren büyük anlaşmaları reddeder. O zaman da liderler siyaset dilini konuşmazlar, aksine siyaset, akılcılık ve gerçekçilikle hiçbir bağı olmayan küçük aptallara dönüşürler. Netanyahu ve İsrail aşırı sağının bugün Gazze konusunda yaptığı tam olarak budur.

Körfez ülkeleri -Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Kuveyt- modern bir rönesans, sürekli bir kalkınma ve gelişmiş bir ekonomi yaşıyor. Sonuç olarak, bölgedeki birçok güç dengesinde ve uluslararası ilişkileri etkileyen birçok alanda, her biri kendi alanında belirgin bir jeopolitik güç olarak beliriyor. Dolayısıyla, ister bölge ülkeleri ister bölge dışı ülkeler tarafından olsun, hafife alınamayacak ülkelerdir.

Dünya ve bölgedeki birçok büyük güç, siyasi İslamcı grupların temsil ettiği stratejik ikiyüzlülük gruplarıyla bir arada var olamayacakları sonucuna varmış gibi görünüyor. Ancak, eğitim, disiplin, öğretim ve dünyayla yeniden etkileşim kurmalarına izin vererek dini terör örgütleriyle başa çıkabileceklerini düşünüyorlar.

Yeni İsrail aşırılığı, terör örgütlerinin rehabilite edilmesi ve kontrolüyle birlikte, siyasi İslamcı grupları geçici de olsa gerçek siyasi nüfuzdan uzaklaştırdı. Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in durumu da bunu gösteriyor.

Siyasi eksenler çöküyor, ancak budalaların anladığı gibi, çöküşleri anında ve tamamen bittikleri anlamına gelmiyor. Direniş ekseninin yenilip zayıflamak yerine bittiğini düşünmek, Sahva (Uyanış) Hareketi’nin zayıflamak yerine bittiğini düşünmek gibi aptalcadır. Saçmalıkları, sloganları ve aşırılıkları baskın kılarak siyasi analizi basitleştirmede ısrar etmek, Arap cumhuriyetlerinin İsrail'e karşı mücadelede uzun bir başarısızlık geçmişine geri dönmekten başka bir işe yaramaz.

Son olarak, Körfez Arap ülkeleri artık İsrail ile etkili mücadeleye öncülük ediyor ve Suudi Arabistan da Filistin davasını desteklemek için uluslararası çabalara öncülük ediyor. Son olarak, BAE Dışişleri Bakanlığı Devlet Bakanı Halife Şahin el-Marar'ın “İsrail'in Batı Şeria'yı veya işgal altındaki Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü ilhak etmesinin kırmızı çizgi anlamına geldiğini” belirtmesiyle, BAE de mücadeleye güçlü bir şekilde dahil oldu. Lana Nuseybe ise yaptığı açıklamada, “Batı Şeria'yı ilhak etmek BAE için kırmızı çizgi olacaktır, İbrahim Anlaşmaları'nın vizyonunu ve ruhunu ciddi şekilde baltalayacak ve bölgesel entegrasyon çabasını sona erdirecektir” dedi.