Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan ikilemi: Bir çıkış yolu var mı?

Sudan Başbakanı Dr. Abdullah Hamduk'un istifası ile siviller ve askeri bileşen arasındaki tüm ortaklık belirtileri ortadan kalkmış oldu. Anayasal Belge geçen yıl 25 Ekim’deki darbe ile geçersiz hale geldi. Sonra Hamduk'un istifa etmesiyle son ‘kart’ da geçersiz hale geldi. Sivil cephe olarak kendisi ile askeri bileşenin temsilcisi olarak Ordu Komutanı General Abdulfettah el-Burhan arasında imzalanan 21 Kasım anlaşması da geçersiz hale geldi. Haftalardır kararsız kalan Hamduk’un, günlerdir insanların gündeminde olan istifası, baştan beri bakış açıları farklı olan iki taraf arasındaki bir anlaşmanın kaçınılmaz sonuydu. Tecrit ve ev hapsinden doğrudan imza masasına getirilen Hamduk, anlaşmayı akan kanı durdurmak için bir çıkış yolu, geçiş dönemini tamamlamak için tarafları bir mutabakat ve program etrafında bir araya getirecek uzlaştırıcı girişimini uygulamanın bir yöntemi olarak gördü. Askeri bileşene gelince, anlaşmayı darbenin ardından askıya alınan ekonomik ve mali yardım programını kurtarmak için sivil bir cephe oluşturmanın, öfkeli devrim gençlerinin yürüyüş ve gösterileri sakinleşene kadar zaman kazanmanın bir yolu olarak gördü. Hatta belki de anlaşmanın sivil ve siyasi güçleri zayıflatacağını ve bölünmelerini artıracağını düşündü.
İki taraf arasındaki bu uçurum hızla meydana çıktı. Hamduk anlaşmayla birlikte, teknokrat bir hükümetin kurulması dahil olmak üzere herhangi bir ileri adım atamadı. Hepsinden önemlisi, sokak anlaşmayı ilk andan itibaren tamamen reddetti ve onu ‘darbeyi meşrulaştırma’ girişimi olarak gördü. Bu nedenle öfkeli yürüyüşler azalmadı, aksine arttı. Devrimci sokak daha katı bir söylem benimsedi ve bunu 3 hayır ile özetledi; müzakereye hayır, pazarlığa hayır ve ortaklığa hayır.
Hamduk, benim tahminime göre, karşısına çıkan gerçekler karşısında cesur davrandı. Arabuluculuklara rağmen istifasına sadık kalarak ülkesine son bir hizmette bulundu. Siyasi anlaşmanın pişirilmesine katılıp, ardından buharlaşıp sokağın öfkesi karşısında onu yalnız bıraktıklarında, onların elinden hayal kırıklığını yudumladığı arabuluculara kulak asmayarak ülkesine son bir iyilikte bulundu. Hamduk yanlış hesaplar ve tahminlerde bulunduğunu fark etti.  Bu durumda hiçbir şey gerçekleştiremeyeceğini anladı. Çektiği sıkıntıların bir kısmını özetlediği ve üç mesaja yer verdiği bir konuşma ile sahne dışına çıkmayı tercih etti.
Bu mesajların ilki, yollarına ve mücadelelerine devam etmelerini, geçiş döneminin geri kalanının nasıl yönetileceğine dair bir çalışma programı, kapsamlı ve bütünleşik bir vizyon etrafında toplanmalarını istediği devrim gençlerineydi. İkincisi, silahlı kuvvetlere yönelikti ve tüm unsurlarıyla birlikte temel rolüne dönmesi, nihai egemen otorite olan, silahlı kuvvetlerin emrinde olduğu, onu savunmanın ve güvenliğini, birliğini ve toprak bütünlüğünü korumanın görevi olduğu halka iktidarı devretmesi çağrısını içerdi. Halkın da buna gerekli saygı ile karşılık vereceğini belirtti. Bunu ülkenin, herhangi bir demokratik sivil yönetimin geleceğini güvence altına almanın reçetesi olarak gördü. Üçüncü mesaj, daha karmaşık ve önemli, anavatanın en büyük addettiği sorununu çözmekle ilgiliydi. Hamduk, sivil ve siyasi bileşenler arasında yapısal olarak tanımladığı sorunun çözümünün, siyasi çatışmaların, entrikaların ve çekişmelerin hakim olduğu kısa demokratik dönemlerden sonra gelen askeri darbeler döngüsünü kırmak olduğunu ifade etti. Çözüm olarak ve geçiş döneminin tamamlanmasını kolaylaştırmak, sivil demokratik geçişin tamamlanmasının önünü açmak için hükümetin tüm bileşenleri, devrim güçleri ve toplumsal hareket arasında ‘ulusal bir mutabakat ve yol haritası üzerinde anlaşmaya varılması’ için bir diyalog çağrısında bulundu.
Üç mesaj şüphesiz önemli ve üzerlerinde durulması gerekiyor. Zira Hamduk’un birçok zorluk ve engelle karşılaştığı deneyimin gerçeklerine dayanan bakış açısının özetidir. Hamduk’un yaşadıklarının nedeni de siyasi ve sivil güçler arasında, yine onlar ile iktidarı devretmek istemeyen, sivil bileşenin anlaşmazlıklarından yararlanarak darbesini gerçekleştiren askeri bileşen arasındaki siyasi rekabetti. Hamduk gittiğine göre, şimdi soru şu; istifa sahneyi daha mı karmaşıklaştırdı, yoksa bir fırsat ve son derece dengesiz hale gelen bir durumu düzeltmenin başlangıcı mı?
Özellikle ekonomik, geçim ve güvenlik krizleri kötüleşirken ülke iki aydan fazla bir süredir hükümetsiz olduğundan, istifanın bir boşluk yarattığı tartışmasız. Askeri bileşen, bu boşlukta hareket etmeye, seçilecek kişinin ve oluşturulacak teknokrat hükümetin rolünü sınırlayan bir bakış açısıyla yeni bir başbakan atamaya çalıştı. Bu, başbakan ve kabinesinin görevinin ekonomik dosya ve seçimlere hazırlıkla sınırlı olması, güvenlik ve dış politika dahil olmak üzere geri kalan tüm dosyaları ve yetkileri Egemenlik Konseyine, daha doğrusu askeri bileşene bırakması anlamına geliyor. Başbakan arayışında birçok şahsiyetle doğrudan veya dolaylı olarak temasa geçildi. Ama hepsi için böyle bir görevi kabul etmek iki nedenden dolayı zor; birincisi ve en önemlisi, başbakanlık görevini üstlenmek siyasi ve sivil devrim güçlerinin kabulünü ve desteğini gerektiriyor ki bu da zor çünkü sokak ‘darbeyi meşrulaştırdığını’ düşündüğü her adımı reddediyor. İkincisi, bu şekilde sınırlı yetkilerle görevlendirilmek, etkin bir şekilde hareket edemeyecek ve halkın gözünde askeri bileşenin elindeki bir araç olmaktan öteye geçemeyecek zayıf bir hükümet anlamına geliyor.
Tabii ki, bu sınırlamaları ve sorunlarına rağmen pozisyonun cazibesine kapılıp kabul etmeye istekli olacak kişiler olacaktır. Ama bunlar sokağın saygısını kazanmayacak ve kabul edilmeyecektir. Dahası devrimci sokak hareketi devam ettikçe, uluslararası toplumun da desteğini kazanamayacaktır.
Uluslararası toplum, askeri bileşenin, sahnenin daha da karmaşıklaşması ve çatışmaların tırmanması anlamına gelen bir başbakan adayı gösterme adımlarında ilerlediğini hissetti. Önünü kesmek için hızla harekete geçerek, şiddetli uyarılar içeren açıklamalar, bildiriler ve mesajlar yayınladı. Troyka ülkeleri (Amerika, İngiltere ve Norveç) Avrupa Birliği ile ortak bir bildiri yayınladı. Bir başbakan atamaya yönelik herhangi bir tek taraflı adımı reddettiğini duyurdu. Çeşitli sivil paydaşların katılımı olmadan atanmış bir hükümeti desteklemeyeceğini söyledi. Buna, ‘geçiş dönemini ve demokratik geçişi engelleyenlere’ yönelik ve birey olarak onları, keza çıkarlarını ve şirketlerini hedef alan yaptırımlar uygulanmasına ilişkin uyarılar içeren mesajlar ekledi. Aynı zamanda kovuşturma ve hesap sormaya maruz kalacakları tehdidi yöneltti. Bu ülkeler ayrıca, 25 Ekim darbesinden bu yana askıya alınan mali ve ekonomik destek programlarını, demokratik geçiş sürecine dönülmedikçe, 2019 yılında imzalanan Anayasal Belgeye göre iktidar sivillere devredilmedikçe, barışçıl gösterilerin bastırılması ve göstericilerin öldürülmesi eylemleri durdurulmadıkça yeniden başlatmayacaklarını da teyit ettiler.
Tüm bu komplikasyonların ışığında Hamduk'un istifasının durumu düzeltmek, darbe sivil-asker ortaklığını sona erdirdiğinden tam sivilleşme yolunda sonuna kadar gitmek için bir fırsat olduğu yönünde bir görüş de var. Bu yolda mutlaka çok kan dökülecek. Yine bu yol, yaygın silahlanma, farklı gündem ve çıkarlar, kırılgan güvenlik ve ekonomik durum nedeniyle riskler taşıyor. Kriz uzadıkça, riskler de o kadar büyüyecek ve değişimin maliyeti yükselecek.
Ülke içindeki uluslararası toplumun, askeri bileşenin Anayasal Belgeye uygun olarak iktidarı sivillere devretmesi, geniş yetkilere sahip bir hükümet kurulması ve demokratik seçimler düzenleyerek geçiş döneminin misyonunun tamamlanması için net zaman çizelgeleri üzerinde anlaşmaya varılması halinde risklerden kaçınılabileceğine ve yolun kısaltılabileceğine inandığı açıktır. Bu durum ayrıca darbenin eski formatıyla ortaklığı sonlandırdığının ve mevcut Egemenlik Konseyi’nin kabul edilemez olduğunun anlaşılmasını da gerektiriyor. Şu anda baskı yoğun ve top askeri bileşenin sahasında. Askeri bileşen buna boyun eğerse, sivil bileşenin de ülkeyi birçok zorluktan ve muhtemelen tehlikelerden koruyacak, daha az kayıpla geçiş döneminin tamamlanmasını ve seçim durağına ulaşılmasını sağlayacak, gençleri daha fazla kan ve fedakarlıktan kurtaracak bir esneklikte olması gerekecektir.