"1647 yılı boyunca öyle garip şeyler oldu ki en inançsızlar bile ülkenin üzerine büyük felaketlerin çökeceğinden emin oldular. Bir çekirge sürüsünün yaban topraklar üzerine indiği ve Tatar işgalcilerin ne buğday ne de ot bulamayacakları kadar yağmaladığı yazılıdır günlüklerde. Yine günlüklerde bir Güneş tutulmasının yazı bir an kararttığı, bir göktaşının da gökyüzünü ateşe verdiği okunur.
Aynı döneme doğru Varşova'da kent sakinlerinin çoğu havada dalgalanan kanlı haçlar ve tabutlar gördüler. Günah çıkardılar, oruç tuttular ve kesenin ağzını yoksullara açtılar. Dünyayı yok edebilecek bir vebanın ortaya çıkmakta gecikmeyeceğini düşünüyordu çoğunluk.
Bu alışılmadık yazın ardından öyle tatlı bir kış geldi ki, herkes korktu. Irmakların güney bölgelerinde, başıboş kalmış buz parçaları sallana sallana denize doğru iniyorlardı; sonra kar erimeye başladı, ardından da yağmur ve seller geldi ve bütün bir bozkır geniş bir bataklığa döndü. Kışın sonu gelmeden, çayırların yeşerdiği, arıların çalışmaya başladığı, kapalı kalan hayvanların hareketlendiği görüldü. Doğanın düzeni allak bullak olmuştu.”
Henryk Sienkiewicz'in “Demir ve Ateş” adlı romanında Ukrayna, Polonya ve Rusya halklarını, halkların çıkarlarını ve yaşamlarını sürdürmek için giriştikleri yerel iktidar mücadelelerini anlatır.
Görüldüğü gibi aktörler uluslarının adıyla fakat başka kuşaklarla aynı mücadeleyi sürdürmektedir. Kazaklar, Tatarlar, Kuzey ve Kuzeydoğu Türkleri Avrupa'dadır. Bu bağlamda Osmanlı-Avrupa, İslâm-Hristiyan, İslam-İslam, İran-Arap, Türkiye-Batı, Türkiye-Rusya, Arap-İsrail, Rusya-Avrupa, Rusya-Batı, Rusya-Orta Asya Türkleri, Rusya-Uzakdoğu ve daha birçok tarihsel kalıplaşmış jeopolitik mücadele değiştirilemez raylara sahip bir şekilde tarih zincirine yeni halkalar eklemektedir.
Henryk Sienkiewicz'in dokümanter girişli adı geçen romanı, son 500 yıllık Avrasya tarih ve coğrafyasının bir özetidir. Kuşaklar değişmekte fakat tarihin sabit ana hat rayları taktik değişiklikler dışında neredeyse aynı kalmaktadır. Türk boyları Avrupa'da, Ruslar ve Batılılar Türk boylarındadır. Reel jeopolitik devrededir. Henryk Sienkiewicz'in “Demir ve Ateş” romanında da ifade ettiği gibi yaban topraklarda olanlar Ukrayna'yı, Polonya'yı, Rusya'yı ve romanda adı geçmeyen Ortadoğu'yu hemen etkilemektedir.
Tarihin, çarpım tablosu kadar net matematiksel değişmeyenleri vardır.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Suriye, Libya, Lübnan, Mısır, Irak, İran, Afganistan ve yakın ülkelerde sorunlar varsa tarihsel dönüşüm süreçlerinin eşiğindeyiz demektir.
Rusya ve bileşenleri güçlenmekteyse jeopolitik dinamikler ve temel parametreler yeni jeostratejik denklemler üretecek demektir. Bu jeostratejik denklemleri hangi ülkelerin yönetebileceği ve hangilerinin de yönetemeyeceği 10-15 yıllık süreçte ortaya çıkacaktır.
Aslında Çin ve ABD ekseninin jeoekonomik ve jeopolitik haritası tam oluşmadığı ve kısa sürede de oluşmayacağı öngörüldüğü için önemli güçler egemenlik alanlarında işaretleri ve sınırları çarpıcı hale getirecek harekâtlar sergilemektedir.
Suriye, Irak, Libya, Lübnan, Cezayir, Tunus, Yemen ve Etiyopya ile Sudan ve Somali’deki gelişmelerde sonuçlar hemen hemen bellidir.
Rusya, Doğu Akdeniz’de önemli üsler elde etmiş ve tarihsel jeopolitik idealleri için gerekli alanı bulmuştur. Suriye jeopolitiğinde geçici fakat kalıcı olmaya yatkın Rusya varlığı yakın amaca ulaşıldığını göstermektedir.
Rusya'nın Türk boğazları ile Hürmüz ve Kızıldeniz in güney doğu ve kuzey batı yönünde bulunma çabalarını gerektiğinde destekleyecek müttefikleri de oluşmuş durumdadır.
ABD/Batı/NATO için de Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Doğu Afrika ve Kuzey Afrika’da istenilen jeopolitik mimarinin kaba inşaatı tamamlanmış görülmektedir.
Orta Asya’daki jeopolitik harita Rusya açısından önemli oranda somutlaşmıştır.
ABD’nin çekildiği veya boşalttığı alanlar yeni konsensüsler ve denklemlerde denge sağlamak için kullanılacak izlenimini güçlü bir şekilde vermektedir. Yerel dengelerin istenilen şekilde oluşması/oluşmaması için eleştirel aktif gözlem statüsü ABD/Batı/ NATO için elverişli olabilir.
Libya gibi sosyolojik yapıları barındıran coğrafyalarda sorunsuz uluslararası onay almış yerel dengeler parçalı yapı halinde devam edecek görünmektedir. Yani Libya’daki, Afganistan'daki mevcut durumun yerel dengelerin kurulumunu esas alacağı, tek bir devlet oluşumu için fazla diplomatik ve askerî enerji harcanmayacağı açıklığa kavuşmuştur.
En azından uluslararası ilişkiler için gevşek ittifakla kurulmuş yeterince (çok da fazla değil) temsili devlet, Libya ve şuanki Afganistan örneklerinin öncülü olan Irak’ta yaşamaktadır. Libya ve Afganistan’da da, Etiyopya’da da aslında anayasal olarak var olan gevşek ittifakla temsili devlet sistemi, kısa zamanda işlerlik kazanacaktır.
Uluslararası sistem, tümden devletleri yönetmek yerine devletleri oluşturan parçaları yönetmeye doğru evrilmektedir.
En azından güçlü devlet sistemleri olan ülkeler bunun dışında kalabilecekler gibi değerlendirilebilir.
Çok etnikli, çok dinli ve çok kültürlü devlet yapıları, etap etap gevşek federalsi devletlere dönüşme eğilimine ivme kazandırmaktadır. Gerektiğinde eski devlet modeline dönebilecek atmosfer korunacak, fakat sistem oturdukça yerel ülkeler ve devletler oluşacaktır. Yerel devletler de tek devlet fonksiyonlarına zaman zaman sahip olabileceklerdir. Henüz Irak'ta test edilen model budur denilebilir.
Bu nedenle yeni dünya düzeni diyeceğimiz model aslında genel devletin türevi bir yerel devletler sistemi olarak çalışacaktır.
Doğal olarak bu yeni sistemin acil güvenlik gereksinimlerini giderecek uluslararası bir başka sistemin geliştirilmesi gibi başka askerî-diplomatik alanlar vücut bulacaktır.
Bu durumda ABD’nin boşalttığı alanları doldurmak konusu bir başka boyuta kaymaktadır.
Başta “Demir ve Ateş” romanından alıntı yaptığımız Henryk Sienkiewicz'in, benzer bir devlet ve toplum yapısı içindeki ilişkiler matrisini yazıya döktüğü söylenebilir. Bu tür yönetsel organizasyonlar kurmada Rusya ve Batı'nın yeterli deneyimi vardır.
Facebook/Meta, Twitter, Instagram gibi birçok sosyal medya mecrasının aslında bu yeni yerel devletler sistemi için gerekli verileri (esas olarak) temin etmede değil de yeni ayrıklaştırıcı sosyal/siyasal/kültürel/ekonomik fikirleri oluşturmada daha çok işe yaradığı analiz edilebilir.
Bilgisayar oyunlarının fonksiyonu da bu bağlamda yeni sistemin bireylerinin zihniyetini, değerlerini, bireysel ve toplumsal ilişkilerini, olaylara yaklaşımı ve sorunları çözüm biçimini yeniden formatlama olarak şekillenmektedir.
Doğal olarak yeni uluslararası ilişkiler rejimi kavramıyla analiz etmeye çalıştığımız süreçler, tarihe dönüşün verilerini üretmektedir. İtalyan Marksist ve bilim adamı Antonio Negri'nin öngördüğü imparatorluk tipi olmasa da çağrışımları bol benzer bir üst devlet modelinin yerel devletlerin hamisi olarak işlerlik kazanacağının ilk işaretlerini imal etmektedir.
Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz Darwin'in dedesi Erasmus Darwin Transmutasyon (Dönüşüm), torun Darwin de Türlerin Kökeni çalışmalarını böyle sancılı değişim ve başkalaşım süreçlerinde yazmışlardır. Büyük olasılıkla çift bilimli ve çift dilli ve de kriptografik yapıtlar, örtülü olarak siyaset yapıcılara yol gösterici olarak kaleme alınmıştır.
Hep kullandığımız "Tarih tekerrürden ibarettir, ibret alınsa tekerrür etmezdi" aforizmasının ilk kısmı doğrudur. Ne yazık ki tarih ibret alınsa da değişiyor. Tarihin tekerrürünü önleyecek kuşaklar yetiştirmek için vizyon ve sürekli kendini yeni gelişmelere göre dizayn eden eğitim ve öğretim sistemi gereklidir.
Önümüzde devletler ve toplumlar için şu aşamada bazı yollar belirecektir. Zorunlu ya da gönüllü yol seçimi söz konusu olacaktır. Zorunlu olanlar yeni bir imparatorluk türü tasarımı ile yüzleştiklerinde doğal olarak varlığını koruma ve sürdürme garantisi arayacaktır.
Yeni imparatorluk tasarımını üretenler ise daha fazlasını yine doğal olarak bekleyecektir. Koşullar piramitsel bir tasarım zorunluluğunu dayatırsa, piramitin kaçıncı basamağında hangi misyon ve fonksiyonla bulunacağını bilmek ve seçmek Sun Tzu’nun ifadesiyle hem kendini hem de dünyayı tanımakla mümkündür.
Sonuç olarak pergelin ayağını nereye saplayacağını bilmek jeostratejik ajanda ile ilgilidir ki içinde jeopolitik parametreler vardır. Jeopolitiğe yeni bir yaklaşım veya yeni jeopolitik tasarımlar, tarihin arşivine gitmemek için elzemdir.
Coğrafyanızı, komşularımızı ve ilişkilerinizi değiştiremeyebilirsiniz. Fakat ortaya değişen koşulların analitik vizyonuyla çıkabilir ve parametrelerin özgül ağırlıklarını değiştirerek yeni jeopolitik ve jeostratejik konseptler geliştirebilirsiniz. Bu yol tarihi tekerrür etmekten kurtarabilir.
Daha önce de saptadığımız gibi irrasyonel genişlemeler, irrasyonel geri çekilmelere sebep olmaktadır.
Bilimsel ve teknolojik düzeyin, yazılım biliminin, yapay zekânın yeni koordinatlarının birçok devleti, çok uluslu şirketleri ve farklı yapıdaki dev şirketleri temel aktör yaptığı bu süreçte ultra yüksek matematik kullanmak artık kaçınılmazdır.
Bu yüksek matematik de ise sıfırı istediğiniz yere koyabilecek derinliği yakalamanız koşulu önce gelmektedir. Yani biliminiz vizyonunuzla uyumlu olmadıkça, betonarme binada kerpiç gibi kalınabilir ki, bu da negatif fantastik tablo oluşturur.
Tarihin U dönüşü noktasındayız. SSCB’nin dağılmasının ardından geçen sürede Orta ve Doğu Avrupa'nın haritası 2. Dünya Savaşı esnasındaki durumuna dönmüş bulunmaktadır. Batı ve Rusya arasındaki Ukrayna ihtilafı da mevcut haliyle devam ederek zamana yayılacak bir çözüm/çözümsüzlük çözümü gibi süreç izleyecektir. Şu anki tablo budur.
ABD Senatosu’nda Kuzey Akım Boru Hattı için Rusya'ya uygulanacak yaptırımların reddi, Ukrayna'nın gündemde kalacağını fakat statüsünün ne olacağının henüz tasarımlanmadığını ele vermektedir. Bu durumda yukarıda da belirttiğimiz gibi çözüm sürecinin canlı tutularak müzakerelerin uzunca bir süre devam edeceğini gösteren güçlü datalar vardır.
Avrupa’nın haritası önemli oranda İkinci Dünya Savaşı öncesi siyasal tabloya ulaştığına göre Polonya'nın endişelenmesi yeni jeopolitik konuma göre normaldir. Yine de gereksinim duyulduğunda savaş çıkarabilecek yeni jeopolitik koordinatlar yerinde durmaktadır.
Bu tablo bağlamında Rusya'nın Kuzey ve Güney doğusunda yine SSCB hinterlandına yönelik yeni jeopolitiğin jeostratejik kulvarlarını değerlendireceği artık kaçınılmazdır.
Önce İran'ın ve sonra Afganistan'ın bölgesel statükolarının bozulması, bu bozulmaya Irak ve Suriye'nin eklenmesi ve Kuzey Afrika'da da yeni statüko testlerinin yapılması, Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında da analiz sahası bulması da enteresandır.
ABD'nin ticaret savaşları parantezinde Çin'in siyasal manipülasyonlarından değil de Rusya'nın ABD'ye seçimler yoluyla siyasal manipülasyon yaptığı ithamında bulunması söz konusu olunca tablo biraz daha ilginç olmaktadır.
Çin'in yayılmacılık hedeflerinin ideolojik tercihleri çok da olmadığı analiz edilebilir. Dünyada Çin mucizesine benzer ataklar yapmayı istemeyecek devlet yoktur. Çin'in stratejisi belki geçici olarak "ticaretimize bakalım" çizgisindedir.
Bütün bu tablo Uzak Doğu dışında İkinci Dünya Savaşı öncesi haritasına ulaşıldığını ele veriyorsa, Avrupa ve Batı'nın tarihin U dönüşüne nasıl tepki vereceği en önemli küresel parametredir.
Çin'in elinde bulunan yatırım enstrümanları potansiyelinin şu aşamada Ortadoğu’da Körfez ülkelerinin dışında yüksek oranlarda bulunmaması da bir başka veridir.
Çin’in çektiği doğrudan yatırımların küresel ekonomik aktörler tarafından Çin'in ekonomik geleceğinin ve vizyonunun satın alınıp fiyatlandırıldığı çok çarpıcı biçimde görülmektedir.
Uzakdoğu'da İkinci Dünya Savaşı öncesi Japonya'nın ulaştığı genel yeteneklerin çok fazlasına bugün Çin ve Güney Kore’nin sahip olması ve Japonya’nın hala küresel finansal ve ekonomik aktör statüsünü koruması Batı’da daha fazla Uzakdoğu ile ilgili nitelikli analiz gereksinimini artırmaktadır.
Tarihin dünyada U dönüşü yaptığı coğrafyalar aynı zamanda jeopolitik ve jeostratejik handikaplar da yaratmaktadır. Bu handikaplara hazırlıklı olan devletleri tarih yükseltecektir.
TT
Tarihin U dönüşünde miyiz?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة