Zuheyr el-Harisi
TT

BAE ve Husi saldırıları: İran ne istiyor?

İran destekli Husi grubu tarafından gerçekleştirilen ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) başkenti Abu Dabi'yi hedef alan korkakça bir terör eylemi, çatışmanın doğası ve boyutlarına ek olarak, Yemen krizinin yapısındaki belirleyici bir hususu da gözler önüne seriyor. Krizi şiddetlendirme ve gerilimi tırmandırma eğilimi bunun delilidir. Geriye şu soru kalıyor: İran’daki yönetim, tüm bu davranışlarıyla neyi hedefliyor ve kime güveniyor?
Gerçekleştirilen bu terör eylemi bize, Suudi Arabistan ile BAE’nin tavırlarındaki tutarlığının ve safların birliğini açıkça ortaya koydu. Ayrıca Yemen'deki savaşın, kaos ve şer odaklarına karşı verilen bir savaş olduğunu gösterdi. Pek çok kişi BAE'yi bir barış ve medeniyet ülkesi, bölgede bir rol model ve eşsiz bir figür olarak görüyor. Bundan dolayı saldırının ve hedef alınmasının sebebini soruyorlar.
BAE'nin önemli, etkili ve göz ardı edilemez bir rolü vardır.Terör saldırıları, BAE’nin diplomatik ve askeri dosyalardaki başarısını, bölgenin güvenlik ve istikrarını artırmada ilkelere bağlılığını, meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’nun temel direklerinden biri olarak Yemen ile ilgili kararlarının doğruluğunu göstermektedir. Bu nedenle BAE’nin, kardeşi Suudi Arabistan ile birlikte gerçeğin yanında yer aldığı için korkunç bir saldırıya maruz kalması şaşırtıcı değil. Bu, İran başta olmak üzere dış müdahalelere ve çıkarlarımıza aykırı her projenin karşısında yer almak demektir.
Suudi Arabistan ve BAE arasındaki siyasi ve askeri ittifak, Tahran ve vekillerini rahatsız ediyor. Nitekim İran'ın emellerini ve hareket alanını sınırlamasının yanı sıra onu başarısızlığa ve hatta sönmeye itiyor. İran politikası kışkırtma, sabotaj, şiddet ve teröre dayanıyor. Abu Dabi ve Riyad ise barış, güvenlik ve istikrarı güçlendirmenin yanında Yemen halkının yanında saf tutuyor.
Washington, bariz ihlallerinin ve taşkınlıklarının ardından Husi grubunu terör örgütleri listesine yeniden dahil etmeyi düşünüyor. Beyaz Saray daha önce ismi listeden çıkarmakla hata yaptığını fark ediyor. Görünen o ki yakında yönetim tarafından Husileri tekrar terör örgütü listesine dahil etme kararı çıkarılacak.
Husi grubunun çıkarlarını silah zoruyla elde etmek için mezhepçi bir fanatizmden yararlandığı biliniyor. Bu nedenle, dünya toplu olarak Husilerin bu iğrenç davranışını kınadı. Dikkat çekici olan, Husilerin kendisini bir ikileme sokması ve saçma uygulamalarını ifşa etmesidir. Sözcüleri Tahran’dan yaptığı açıklamada, BAE'yi hedef aldıklarını ve saldırılara devam edileceğini teyit etti. İran cumhurbaşkanının BAE'yi ziyaretini duyurduğu bir zamanda bu açıklamanın gelmesi ne kadar şaşırtıcı olsa da gerçek bu. Bu şüphesiz bir çelişkidir. Ancak İran yönetiminin, komşu ülkelerle nasıl ilişki kurduğunu ve gizli yüzünü de gözler önüne sermektedir.
İran destekli Husilerin Marib, Şebve ve diğer cephelerdeki kayıpları gibi son zamanlarda artan kayıpları geri çekilmelerinin kanıtı olarak görünüyor. Sırf gerilimi tırmandırmak için bu türden faaliyetlerde bulunmak tükenişin resmidir. Yemen'in aklı başında insanlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Körfez ülkelerinin Yemen'e her alanda bu düzeyde ilgi göstermesi bir çıkar arayışının değil, Yemen'i çöküşten korumak ve terörizm karşısında ona yardım etmek için sarf edilen samimi bir çabanın göstergesidir.
Arap başkenti Sana'nın İran kontrolünden kurtulmasının zamanı gelmiştir. Sana halkının çektiği ıstırap ve perişanlık, gördüğü baskı, adaletsizlik, tiranlık, işkence, tecrit, ayrımcılık ve intikam bunun kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Husiler, kontrol ettikleri bölgelerde dini ritüeller empoze etme noktasına varıncaya kadar Yemenli her şeye dokunup yozlaştırdılar. Bölge halkının çoğu Zeydi mezhebine mensupken, Husiler İsnâaşerîyye Şiası'nın (On İki İmamcılık ç.n) ritüellerini dikte ediyorlar.
İran'ın ucuz ve absürt bu eylemleri en nihayetinde bir fincan suda fırtına koparmaktan ibarettir. Milislerine ve vekillerine emrettiği her şeyle bölgesel karar alma sistemine ve çözümlere dahil olmaya çalışıyor. Viyana'daki nükleer dosya müzakereleri bunun açık göstergesidir. Bölgedeki güvenliği sarsan istikrarsızlaştırıcı eylemleri ve yöntemleriyle bir statü ve konum elde etmeye çalışıyor. Gerektiğinde kullanmak için sakladığı birçok renkli yüzü var.
Washington şu anda yaptığı hatayı düzeltmeye çalışıyor. Uluslararası toplum, İran'ın Suudi Arabistan ve BAE'ye müdahalesine sessiz kalamaz. Kararlı bir şekilde ele alınmadığı takdirde bunun ciddi yansımaları olacaktır. Meseleyi bu haliyle olduğu gibi bırakmanın maliyeti sadece bölge ülkeleri için değil tüm dünya için büyük olacaktır.
İran'ı caydırmak ve komşu ülkeleri onun müdahalelerinden korumak uluslararası toplum için bir zorunluluktur. Mesele artık daha iyi ya da daha kötü bir seçim meselesi değil. Önemli olan dünyanın bekasını ve varlığını etkileyen mevcut İran politikasının tehlikeleriyle yüzleşmesidir.