Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

DEAŞ tekrar mı canlandırılıyor?

Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) yönetimindeki Haseke ilinde, Guveyran Hapishanesi ve Guveyran mahallesinde önceden ve bugün yaşananlar, uyuyanları uyandırıyor ve gafilleri kendilerine getiriyor. İçinde DEAŞ liderlerinin ve unsurlarının da bulunduğu ve sayılarının 3 binden fazla olduğu tahmin edilen cezaevindeki terörist DEAŞ unsurları ile SDG arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor.
SDG liderliği, "Guveyran Hapishanesi’ne yapılan saldırının 200 DEAŞ üyesi tarafından gerçekleştirildiğini ve bazılarının yakalandığını" söyledi ve incelemelerin “hapishaneye yapılan saldırının 6 ay önce planlandığını” ortaya koyduğunu belirtti. İşin ilginç tarafı Haseke yönetiminin yetkilileri tarafından yapılan açıklamada DEAŞ unsurları dışında “kimliği belirsiz” askerlerle çatışmaya girildiği belirtildi!
Şu ana kadar firari 136 DEAŞ mahkumu yakalandı. Onlarca DEAŞ’lı hala kaçak durumda. Guveyran Hapishanesi’nden kaçmayı başaran mahkumların gerçek sayısı ise bilinmiyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) kaynakları, firar eden DEAŞ unsurlarının yüzlerce olduğunu söyledi!
Suriye’de şu anda olup bitenler bunlar. Bundan önce Irak’ta da tehlikeli olaylar yaşandı. En son terör örgütü DEAŞ’ın saldırısı sonucunda Bağdat'ın kuzeydoğusundaki Diyala ilinin el-Azim ilçesinde biri subay olmak üzere 11 Irak askeri hayatını kaybetti. Aralık ayında ise DEAŞ çeteleri, Irak İçişleri Bakanlığı'nda görevli Azamiye Pasaport İşlemleri Dairesi Müdürü Albay Yasir el-Curani’yi Diyala'da kaçırdıktan sonra kafasını kestikleri bir video yayınlamışlardı.
DEAŞ’ın Suriye ve Irak'ta yeniden canlanması kendiliğinden mi oldu yoksa zifiri bir gecede yapılan bir planın sonucu mu?
Haseke, Guveyran Hapishanesi ve Guveyran mahallesinde SDG ile savaşan kimliği belirsiz kişiler kimler?
DEAŞ’ın bölgesel ve belki de uluslararası istihbarat servislerinin damgalarından çekildiğini bütün DEAŞlılar biliyor mu yoksa aralarından birazı mı bunu biliyor?
Suriye sahasının yanı sıra Irak sahasının da birbiriyle çatışan çıkarları olan birçok ülkeyi cezbettiği su götürmez bir gerçek. Tarihin bize öğrettiği ve bir süre sonra ortaya çıkacak gerçeklerin bize gösterdiği şey şu ki, her şey zahirde görünenden ibaret değildir.
Başka türlü Humeyni'nin ideolojisinden ve kendi dünya tasavvurundan yola çıkan İran rejiminin El-Kaide ile işbirliği yaptığını ve çalışmalarını kolaylaştırdığını nasıl bilebiliriz ki? Bu artık bir tartışma konusu değil. Apaçık bir gerçekliktir (örneğin Seyfu’l Adl nerede?).
Tüm bu istihbarat gerekçelerini ve bu grupların işleyişindeki siyasi kalabalık imajlarını her şeye rağmen DEAŞ ve El-Kaide söyleminin genç Müslüman kitleleri cezbetme ve akıllarını çelme becerisini kaybettiğini iddia etmenin doğru olmadığını söylemek için sunuyorum. Bu gençler DEAŞ’a yöneliyorlar ve örneğin Suriye'deki Guveyran Hapishanesi'nde ve El-Hol kampında kuvvetli ve derin bir inançla bu örgütün ateşinde yanarak ruhlarını bu kara inanca fidye olarak veriyorlar. Çünkü ‘canını feda etmek en büyük fedakarlıktır’!
Sözün özü şu: İslam'a bürünmüş bu terörist çetelerin önde gelen liderlerinin siyasi pisliklerinin farkında olsak da DEAŞ, El-Kaide ve bu gibi örgütlerin tehlikeli ideolojik cazibesi asla reddedilmemeli.
Haseke’nin çanı… Tehlikeli bir uyarı.