Zuheyr el-Harisi
TT

DEAŞ terörünün bir arada yaşamayı yok etmesinden kim yararlanıyor?

Son zamanlarda yaşanan karanlık sahneler, bizi can sıkıcı ve elem verici anılara geri döndürdü. Suriye’de Haseke hapishanesinde yaşananlar ve Diyala'da Irak ordu mensuplarına düzenlenen saldırı, tehlikeli bir işaret olmasının yanında DEAŞ’ın Suriye ve Irak'ta aktif unsurlarının varlığı konusunda endişe ve korku uyandırmaktadır.
Radikal hareketlerin yeniden canlanması, büyümeleri ve faaliyetlerinin gerçekliği hakkında soruları gündeme getiriyor. Dış destek olmadan yeninden nefes almaya başlayabilirler mi ya da bu grupların geri dönmesini kendi çıkarları ve gizli gündemlerinin gerçekleşmesi olarak gören taraflar mı var?
Bu tür gruplardan yararlanmanın, kartların dağıtılmasına katkı sağladığı ve uluslararası toplumun bölge dosyalarındaki önceliklerini etkilediği bir sır değil. Terör örgütlerini örtbas etmek, terör eyleminin kendisinden daha kötü ve iğrenç bir eylemdir. Özellikle de bazı bölge devletlerinin bir yandan teröre ve terör örgütlerine karşı olduğunu söylemesi, öte taraftan bu örgütleri mali ve lojistik olarak olarak gizlice desteklemesi bunların başında gelmektedir.
Bu radikal grupların yeninden sahaya dönüşü, insanlar arasındaki iletişimin kopması, hoşgörü ve bir arada yaşamanın ortadan kalkması ve bölgenin yeniden şiddet ve istikrarsızlık döngüsüne girmesi anlamına gelmektedir. Suriye ve Irak'ta yaşanan trajik olaylar, tutsakların firar etmesi ve DEAŞ tarafından Irak ordu mensuplarının öldürülmesi savaşın uzun süreceğini ve henüz savaşın ilk yarısında olduğumuzu teyit etmektedir. Ayrıca bölgesel ve uluslararası iş birliği ve dayanışma olmadığı sürece ne fikri düzeyde ne de pratikte ileri bir aşamaya geçilemeyecektir.
Tarih boyunca hiçbir grup veya hareket, DEAŞ’ın karşı karşıya kaldığı tarzda ittifak bir görmedi. Ona karşı askeri, fikri ve halk düzeyinde kurulan uluslararası ittifak bunun delilidir. Bu örgüt, şurada ya da burada her ne kadar şeklen ortadan kalksa da içerik ve fikir olarak varlığını halen sürdürmekte, fırsat bulduğu takdirde örgütsel yapısını yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
DEAŞ, uluslararası güvenlik ve istihbarat iş birliğine rağmen hala uluslararası iradeye meydan okuyor. Bu örgütün ortaya çıkış nedenleri, saikleri ve tetikleyicileri kökünden sökülmedikçe de meydan okumaya devam edecektir. Suriye, Irak, Libya ve Afganistan'da olduğu gibi dış taraflar ve devletler arasındaki çatışmalardaki güç denklemlerinde bir kart olarak kullanılmasından söz etmeye gerek yok.
Basitleştirmek şöyle dursun, buradaki meselenin ortaya konulduğundan daha büyük olduğunu söylüyoruz. Çatışmanın öncelikle fikri düzeyde olması, her ne kadar zaman zaman zayıflasa da ortadan kalkmadığı anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle DEAŞ sahadan kaybolmuş olsa da -ki vakıada olan budur- aylar ya da yıllar sonra tekrar ortaya çıkması şaşırtıcı değildir.  Şu anda bazı ülkelerde yaşananlar bundan ibarettir. Bu örgütün kadrolarının aktif olması şaşırtıcı değil, çünkü ideolojik bağlılık diğer bağlılıklardan daha derin ve daha şiddetlidir. Bu nedenle yeniden toparlanması çok zaman almaz. Bu türden radikal hareketlerin ve hücre oluşumlarının yeniden şekillenmesi, istikrarsız ve kararsız ortamlarda gerçekleşir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere fikri planda örgütün literatürü, radikalizm ve dini aşırılıkçılık ile ilgili tüm hikayeleri özetler. Örgütün söylemini çözümlediğinizde içeriğinde radikalizmi ve İslam'la hiçbir ilgisi olmadığını görürsünüz. Ayrıca bir davranışın boyutlarını anlamanın yolu, onu oluşturan düşüncenin doğasını bilmekten geçer. Bu aşamaya öncülük eden akıldır, ancak o da kalbine yuvalanan ve onu istediği yere sürükleyen ideolojiye tabidir. Başka bir deyişle aklın radikal akımlar tarafından kullanılması ile ortaya çıkacak sonuç, ilahi yasalara ve insan doğasına aykırı iğrenç davranışlar olacaktır. Bu durumda, normalde davranışı rasyonalize eden ve duygusal eğilimleri filtreleyen akıl, ideolojik hazzın egemenliği ve kontrolü altına girer.
Uluslar ve halklar arasında merhameti, kardeşliği, bağışlamayı, hoşgörüyü, bir arada yaşamayı teşvik eden ve insani değerlerle dolu olan bir şeriat bu tür eylemlere izin veremez. Bu nedenle, bu kişilerin İslam'a mensup olmaları makul değildir. Bu kimseler söylemlerindeki aşırılık, kanlı zihniyetleri ve şiddet içeren davranışlarıyla dini istismar etmektedirler. Buradaki temel problem metinleri anlama, yorumlama ve kullanma yönteminde yatmaktadır.
Herhangi bir aşırılık yanlısı hareketin ya da terör örgütünün yeniden organize olmasına ve geri dönmesine izin vermemek önemlidir. Çünkü bu bizi yeniden başa döndürecek ve çatışma, savaş ve terörü pekiştirecektir. Burada hem uluslararası toplum hem de İslami hükümetler, bu durum karşısında pozisyonlarını net bir şekilde ifade etmekle yükümlüdür. Mezhepçilik ve grupçuluk salgınıyla yüzleşmek için İslami mezhepleri yakınlaştıracak mekanizmalar bulmak önemlidir. Bu barbar gruplar tarafından istismar edilmesini önlemek için dini söylemin gözden geçirilmesi gerekmektedir.  İslam dünyasında aydınlatıcı ve reformist adımlara ihtiyacımız var. Amaç, bize intikal eden mirası gözden geçirmek, ayıklamak için formüller ve fikirler ortaya koymaktır. Bu çerçevede hoşgörü kültürünün egemen olduğu yeni bir dünya hayal ediyoruz ki, medeniyetleri birbirine yakınlaştıran ve aralarındaki diyalogu herhangi bir tarihsel dönemden daha acil kılan şey budur.