Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Bir yaşam şekli olarak şahitlik ve şehadet

Zihin dünyamızı, anlama ve düşünme şeklimizi, olaylara karşı tavrımızı ve onları yorumlama biçimimizi kavramlar belirlemektedir. Herhangi bir metni veya meseleyi kavramlar üzerinden ele alarak yorumlarız. Bu sebeple kavramları doğru bir şekilde kavrayıp öğrenmek son derece önemlidir. Zira zihnimizde var olan kavramlar inancımızın, kültürümüzün, yaşadığımız çevrenin, zamanın ve aldığımız eğitimin etkileriyle şekillenmektedirler. Kavramları doğru anlayıp doğru yorumlayabilmek, hayatı doğru bir bakış açısıyla okumayı sağlar. Vahyin, “Yaratan Rabb’inin adıyla/adına oku!”[1] ayetiyle başlamış olması tesadüfi olmasa gerektir.  Çünkü isabetli bir bakış açısı ve doğru kavramlarla inşa edilen hayat, sahibini ebedi mutluluğa ulaştırır. Çizilen bu çerçeve doğrultusunda ele alınıp doğru tahlil edilmesi ve anlaşılması gereken kavramlardan birisi de şehadet kavramıdır.
Şehadet ve şahit kelimeleri, mastar ve ism-i fail formlarına “ş-h-d” fiilinden türemişlerdir. [2] Sözlükte; hazır bulunmak, bilmek, yemin, hükmetmek, ikrar etmek, haber vermek, izhar etmek gibi anlamlara gelmektedir.[3] el-İsfahânî, şehadet kelimesini; “Gözle görmek ya da idrak etmek suretiyle bir şey hakkında gözlemle birlikte hazır bulunmak,” aynı kökten türeyen “şehid” kelimesinin ise; “kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse”[4] anlamında olduğunu ifade eder.
Şehid ve şehadet kavramlarının anlamı zaman içerisinde  iyice daraltılmaya başlanmıştır. Şöyle ki şehid, sadece resmi bir görev icra ederken ölen kimselere verilen bir unvan olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu çerçeveden bakıldığında tüm seküler sistemler, kendilerini ve değerlerini korumak, kollamak için ölenleri kendilerince verdikleri bir onur payesi olarak  “şehid” diye nitelemektedirler. Bu bağlamda çok sayıda şehid türünün de ortaya çıktığı ifade edilebilir. Örneğin, “basın şehidi,[5] futbol şehidi,[6] demokrasi şehidi,[7] …” gibi.
Hâlbuki şehidin bir tane tanımı var o da; “Allah yolunda canlarını feda edenlere ölüler demeyin, aksine onlar diridirler…”[8] Bu sebeple Allah yolunda öldürülenlere ya da ölenlere Allah katından bir mağfiret ve rahmet vardır ki bu, insanların dünyada topladıkları bütün mal ve mülkten daha hayırlıdır.”[9] Hatta bir kişi Allah’ın rızasını gözeterek hicret yolculuğuna çıkarsa, sonra da öldürülür ya da kendiliğinden ölecek olursa Allah O’nu en güzel rızıklarla ödüllendirecektir.”[10] Ve en nihayetinde Allah yolunda öldürülenlerin amelleri zayi edilmeyecek, onların halleri ıslah edilecek  ve doğru yola ulaştırılacaklardır.”[11]
Hz. Peygamber de dört çeşit şehitten söz eder.  Birincisi, düşmanla karşılaşıp öldürülünceye kadar Allah"a sadık kalan, imanı sağlam mümin kişidir. İkincisi, düşmanla karşı karşıya gelip serseri bir okun isabet etmesiyle şehit düşen mümin kişi olup, canını verirken sanki bir ağacın dikeni batmış gibi hafif bir acı hissedecektir. Üçüncüsü, hayatta salih ameller ile birlikte kötülük de işleyen, düşmanla karşılaşan ve öldürülünceye kadar Allah’a sadık kalan mümin kişidir. Dördüncüsü ise kendine yazık eden (günahkâr), buna rağmen düşmanla karşılaşıp Allah’a verdiği sözde durarak şehit oluncaya kadar savaşan mümin kişidir.[12]
Görüldüğü üzere hem Kur’an hem de Hz. Peygamber tarafından şehid; Allah’a inanan, O’nun rızasını gözeterek O’nun yolunda ölen veya öldürülen kişi olarak tanımlanmaktadır.
Şahit, şehid ve şehadet kavramlarının anlamını daraltmadan Kur’an’ı Kerimdeki kullanımlarına bakıldığında bu kavramların hem dünya hem de ahiret hayatını kapsadığını ve onu inşa ettiğini rahatlıkla söylemek mümkündür. Zira mü’min için şahitlik kelime-i şehadeti söyleyip onun gereğini kabul etmekle başlar. Allah’ın varlığına ve birliğine şahitlikle başlayan bu süreç, Allah için doğru söyleyen[13] ve adaleti gerçekleştiren şahitler[14] olmakla devam eder, bütün insanlığa şahit/örnek olmaya[15] varır ve Allah yolunda canı feda etmekle[16] zirveye ulaşır.
Şehadete nasıl baktıklarına göre insanların yolu ikiye ayrılır. Şahit olmak için çaba harcayanlar ve sahip olmak için çalışanlar. Kimileri dünyevi ve fiziki değerlere, maddi verilere, bedeni ihtiyaçlara yönelik sahip olma arzularını besleyip dururken, kimileri de şahit olmanın sorumluluğunu taşımaya gayet eder. Hayattaki temel mücadele dünyaya meylederek oraya çakılıp kalanlarla, canlarını Allah’ın rızasını arzulayarak feda edenlerin mücadelesidir. Şahitlik ve şehadet mektebinden nasiplerini alamayanlar ahirette nefislerine nasıl yazık ettiklerine pişmanlıklar içerisinde şahitlik/tanıklık yapacaklardır.
Ahirette bu pişmanlığı yaşamamak için Allah yolunda cehdi/cihadı alnımızın çatına vurmak ve her sabah şehadeti duamızın başına koymak ahdimiz olsun!
[1] Alak 96/1
[2] İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, (Beyrut: Daru Sadır, 1992), 3/239.
[3] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî ġarîbi’l-Ḳurʾân, Beyrut: Daru’l-Kalem 2011), 465-468.
[4] el-İsfahânî, el-Müfredât, 465.
[5] http://www.balikesirim.net/medya-gundemi/basin-sehidi-cihan-hayirsevener-aniliyor-2-h15263.html; https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/basin-sehidi-cetin-emec-bugun-aniliyor-6300053/ E. tarihi: 22.02.2022
[6] https://beinsports.com.tr/haber/futbol-sehitleri-anildi Erişim tarihi: 22.02.2022
[7] https://www.aa.com.tr/tr/yasam/demokrasi-sehidi-menderes-memleketinde-huzunle-hatirlaniyor/2366155 Erişim tarihi: 22.02.2022
[8] Bakara 2/154
[9] Al-i İmran 3/157
[10] Nisa 4/100
[11] Muhammed 47/4
[12] Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 14.
[13] Nisa 4/135
[14] Maide 5/8
[15] Bakara 2/143; Hac 22/78
[16] Ahzab 33/23