İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Avrupa haritasının kanla yeniden çizilmesi

Tarih tekerrür eder. Dünya bu karanlık dönemi sekiz yıl öncesinden biliyordu. Bir adam, büyük yanılsamalar ve artık hırslarını sığdıramayan bir haritanın ötesine uzanan hayalleriyle iktidar basamaklarını çıkıyor. Ülkesinin galiplerin elinde maruz kaldığı ‘saldırganlık’ üzerine geçmişin hesabını sorma amacını taşıyor. Hitler, Versay Antlaşması'nın intikamını almak üzere Berlin'de şansölye koltuğuna ulaştı. Putin, Ronald Reagan ve Mihail Gorbaçov anlaşmalarının intikamını almak için Kremlin'e geldi. Bu anlaşmalar Sovyet döneminin perdesini kapatmış ve Moskova'yı 14 komşu ülkenin liderliğinden yoksun bırakmış olsa da Rusya için, iyi komşuluk ilkelerinin ve ülkelerin kendi işlerini yönetme hakkına saygının egemen olduğu Avrupa kıtasına kapı açtı.
Putin, Gorbaçov veya Boris Yeltsin değildir. O başka bir okulun oğludur. Sovyetler Birliği'nin dağılması hususunda komünist yönetim döneminde Kremlin liderliğinin sorumluluğunu kabul etmiyor. Aksine inandığı komplo teorisi onu, bunun Rus liderliğini zayıflatmak ve dünyaya tek kutuplu bir liderlik dayatmak amaçlı Batı planı olduğunu düşünmeye itiyor. Sovyet yörüngesi etrafında dönen komşu ülkelerin Avrupa bloğuna ve NATO’ya üye olmayı seçmelerinin, planın bir parçası olduğunu düşünüyor. Putin, bu ülkelerin kendi kaderlerini seçme hakkını tanımıyor, zira bağımsız devletler olarak var olma hakkına sahip olduklarını düşünmüyor. Diğer üç Baltık ülkesinde olduğu gibi Ukrayna ile olan meselenin de hikâyesi budur. Rusya'nın Ukrayna işgali başarılı olur ve Putin'in Kiev'de dilediği rejimi kurmasına izin verilirse, diğer ülkelerin kaderi de benzer bir şekilde tehdit altına olacaktır.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un dün söylediği gibi, Ukrayna için korkunç ve Avrupa için karanlık bir gün. Tarihin, Putin'in Rusya'ya karşı büyük bir hata yaptığını kanıtlayacağını ifade eden Olaf Scholz -Almanya'nın çocuğu olduğu için- Rusya'nın bu saldırılar neticesinde alacağı darbeyi biliyor. Ancak sorumluluk sadece Putin'in değil. Batı, Rus devlet başkanının yirmi yılı aşkın bir süredir planladığı şeyi görmezden gelmeyi seçti. Putin bu süreçte, uluslararası ilişkileri düzenleyen kuralları hiçe sayması karşısında Batı’nın vereceği tepkinin sınırlarını görmek için deneyler yaptı. Burada onun iç politikalarını ve iktidarın devri kurallarına yaptığı darbeyi örnek verebiliriz. Batı tüm bunları ülkenin iç işleri olarak değerlendirdi. Putin, Beşşar Esed’i iktidarda tutmak amacıyla rejimin halkına karşı işlediği suçlara tepki olarak gelen bölgesel ve uluslararası eleştiriler karşısında okları muhalefete çevirdi. Suçlarla ilgili herhangi bir soruşturmanın önüne geçmek için Güvenlik Konseyi'nde pek çok kez veto hakkını kullandı. Birçok Arap ülkesindeki müdahalelerine rağmen İran rejimiyle ittifak kurdu. “Rus toprağı” olduğu bahanesiyle Kırım’ı işgal etti. Daha sonra aralarında Rus kökenli Ukraynalıların da bulunduğu bahanesiyle güçlerini doğu Ukrayna'daki iki ayrılıkçı vilayete gönderdi. Hitler de benzer bir şey yapmış ve içlerinde Almanların çoğunlukta olduğu bahanesiyle Avusturya'yı ve Çekoslovakya'daki Sudetenland'ı ilhak etmişti.
Tüm bunlar, yalnızca kınamalarla ve açıklamalarla hareket eden dünyanın gözleri önünde Putin tarafından yapıldı.
Batılı istihbarat raporları Rus devlet başkanının Ukrayna'yı işgal etme niyetini doğruladığında bile Batılı liderler oturmaya zorlandıkları aşağılayıcı uzun masanın diğer ucuna koştular. Sanki bir mahkeme salonunda ve komşusunu işgal etmemesi için olan yalvarıyor gibiydiler. Bu arada ABD başkanı da Putin'e güçlerini Ukrayna'ya göndermeyeceğine dair güvence verdi. Putin tüm bunlardan, ‘Batı'nın onunla yüzleşmede tam bir acizlik içinde olduğu ve Ukrayna’ya istediğini yapması için yeşil ışık olması’ dışında ne sonuç çıkarabilir?
Tarih tekerrür ediyor. İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain ve Fransa Başbakanı Edouard Daladier'in Hitler'i yatıştırma çabası, Macron ve Scholz’un Putin karşısında herhangi bir başarı şansı olmayan girişimleri ile tekrarlandı. Putin onlarla müzakere etmek üzere masaya oturduğu sırada, onun askeri liderleri Ukrayna'ya saldırı için bir plan hazırlıyorlardı.
Tarih mürekkeple değil, kanla yeniden yazılır. Avrupa'nın, Avusturya'dan kaçıp Münih'e gelen bir adamın pervasızlığı neticesinde öğrendiği şey budur. Bu adam, sonunda ülkesini ve Avrupa kentlerinin büyük bir kısmını yok etmeyi başardı. Almanya'nın yarım yüzyıldan fazla bir süredir taşıdığı ağır bir miras bıraktı. Avrupa'nın bugün Bolşevik seleflerinin intikamını almaya gelen bir başka pervasız adamın eliyle tanık olduğu şey budur. Bu, Hitler'in yolundaki ilk adım olan Polonya'nın işgaline benzemektedir. Hitler işgal öncesinde bu ülkeyi, hiçbir zaman bağımsız ve normal bir ülke olmamakla suçlamıştı. Putin'in Ukrayna'yı işgalinde de bunu görüyoruz. Putin, işgal için “Asla normal ve kendi kendine yeten bir ülke olmadı” diyerek, benzer bir gerekçeyle hareket ediyor. Ancak Rus devlet başkanı, ülkenin Sovyetler Birliği'nin yörüngesindeki ülkeler arasında yer aldığını görmezden geliyor. Nitekim ‘Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ iken bu ülkenin başkanı Kremlin’in kararıyla atandı. O sıra 45 milyon Ukraynalı, kendi sınırları ve başkenti olan bir devlete sahip olma hakkını elinde tutuyordu. Şimdi Putin, kendi iradesine tabi olana kadar bu hakkı onlara geri vermeyeceğini söylüyor.
Bu, Avrupa tarihinde kara bir sayfadır ve tek sorumlusu Putin değildir. Batılıların, “KGB’nin” şımarık çocuğuna -ki onları bu elbiseyi üzerinden çıkardığına ikna etti- esnek davranmaları ve onu yatıştırma politikaları, elbette bugün tanık olduğumuz şeye yol açacaktı.