Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

Çin ve Ukrayna krizi

Ukrayna krizinin nasıl bir seyir izleyeceği, nasıl bir şekil alacağı ve krizden kimin galip çıkacağı uluslararası sistemin geleceği üzerinde önemli bir etkiye sahip olacaktır. Kazanan Rusya mı, yoksa ABD ve müttefikleri tarafından temsil edilen Batı mı olacak? En nihayetinde savaşan her iki tarafın da kendileri için bir zafer olarak pazarlayacağı siyasi bir çözüm olacaktır. Ancak işler daha farklı şekilde de seyredebilir. Burada bir başka ihtimal daha var ki, o da büyük kazananın Çin olmasıdır. Bunun gerçekleşmesinin yolu ise Pekin’in, krize bir çözüm bulmak üzere uygun zamanda ve uygun şekilde nüfuzunu kullanmaya karar vermesidir.
Şimdiye kadar Pekin, Ukrayna'daki çatışma karşısında ihtiyatlu bir politika sürdürdü ve bu onun gerçek tutumunun ne olduğu hususunda birçok spekülasyona yol açtı. Çin'in aldığı pozisyonlar, kasıtlı bir belirsizlik ile karakterizedir. Rusya'nın askeri müdahalesini desteklememekle birlikte Moskova'nın bu adımı atarkenki amaçlarını anladığını gösterdi. Bu, Rusya'yı kınayan kararları oylamaktan kaçındığı Birleşmiş Milletler'deki pozisyonlarına yansıdı. Bunun nedenine gelince, Çin'in Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ilkelerine saygısı ile siyasi ve stratejik çıkarları arasındaki dengeyi muhafaza etme sorunuyla karşı karşıya kalması olabilir. Pekin, ilkeler konusunda bile bir ikilemle karşı karşıya. Tibet ve Sincan’da ayrılıkçı unsurlarla karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında, devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı ilkesine sarılması beklenirse de ulusal topraklarının bir parçası olarak gördüğü Tayvan'ı güç kullanımına başvurmak zorunda kalsa bile ilhak etmeye çalışıyor.
Siyasi ve stratejik çıkarlar açısından Pekin, özelde Ukrayna'daki ve genel olarak ise Avrupa'daki krizin kendi çıkarına olduğunu görebilir. Çünkü bu krizler Batı'nın, Çin’in ekonomik, siyasi ve askeri alanlardaki emellerini frenleme çabalarını dağıtıyor. Pekin'in pozisyonunun belirsizliği meselesine gelirsek, geçen 4 Şubat'ta Çin-Rusya zirvesi tarafından yapılan açıklamada bunun teyit edildiğini gördük. Zira yapılan açıklamada, Ukrayna'daki krize ilişkin herhangi bir imada bulunulmadı. Bunun yanı sıra açıklamada Rus-Çin ortaklığının “sınırları olmadığı” vurgulandı ve iki ülkenin ABD'nin uluslararası siyasi ve ekonomik sistem üzerindeki hegemonyasını sona erdirmek olan stratejik bir hedefi paylaştığı ifade edildi. Açıklamada iki ülkenin ortak stratejik hedefi hususu net bir şekilde dile getirilse de bu ortaklığın nasıl anlaşılacağı spekülasyona açık bırakıldı. İki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi, karşılıklı bir güvensizliğin olduğunu göstermekte olsa da Pekin, en azından mevcut aşamada Moskova'yı “küçük ortak” olarak görüyor. Moskova ise elde edilebilecek en fazla şeyin iki ülke arasındaki eşit ortaklık olduğunun farkındadır.
Ukrayna'da krizin Pekin için uygun olmayan bir zamanda patlak verdiği açıkça görülüyor. Zira bu krizin, şaşırtıcı başarılar elde ettiği ve korunmasında menfaati olan küresel ekonomik sistem üzerinde olumsuz etkileri var. Çin, ABD’nin uluslararası sistem üzerindeki hegemonyasını sona erdirme arayışında Rusya'yı vazgeçilmez bir müttefik olarak görüyor. Ancak Rusya'yı bir nebze olsa zayıflatmak onun çıkarına olacaktır.
Nitekim böylece etkin ve etkili bir ortak olarak rolünü oynayabilir. Burada Çin’in karşısında şöyle bir zorluk çıkıyor: Rusya'nın Ukrayna'daki krizden yaralı ama yenilmeden çıkmasını sağlamak.
Bu durum karşısında sorulması gereken soru şu: Çin'in gerçek çıkarı nerede?
Burada Çin’in pozisyonunu belirlemek için birtakım hususları dikkate aldığı düşünülebilir. Öncelikle Çin, hala Batı'nın egemen olduğu küresel ekonomik sistemden yararlanıyor. İkinci olarak küresel sistemi kendi çıkarlarını temin edecek şekilde yapılandırması için Rusya'ya ihtiyacı var. Üçüncüsü, Batı ve Rusya'nın Ukrayna'daki krizle ilgili iki anlatısı, onu endişelendiriyor. Batılı anlatı, krizi bir tür ideolojik savaş olarak görüyor ve buradaki mücadelenin liberal demokratik Batı ile otoriter Doğu arasında olduğunu söylüyor. Tarihin de gösterdiği üzere ideolojik savaşlar nesiller boyu sürebilir.
Moskova'ya gelince, krizi varoluşsal bir mücadele olarak sunuyor ve bu da yenilgiden kaçınmak için her yola başvurmaya hazır olduğu anlamına geliyor.
Dolayısıyla Çin'in çıkarları açısından kaçınılması gereken uzun vadeli bir çatışmanın tohumunun bu krizde saklı olduğunu görüyoruz.
Bu durum karşısında, Ukrayna'daki krizin akıbetine ilişkin üç olası senaryo var gibi görünüyor: Çin'in yararlanmaya devam ettiği ekonomik sistemi baltalayabilecek uzun bir çatışma, totaliter Doğu’nun bir başka örneği olarak Çin'in taraf olacağı ideolojik savaş ya da Rusya'nın Amerikan hegemonyasını sona erdirme arayışında Çin gibi önemli stratejik müttefikten mahrum kalacak kadar zayıflaması. Tüm bu alternatifler Çin'in uzun vadeli çıkarlarına ters düşüyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde krizi en kısa zamanda sona erdirmek için çalışmak Çin'in çıkarına olacaktır ki, Pekin arabulucu rolü oynamaya karar verirse mümkün olan en kısa sürede krizi sona erdirebilir. Böylece uluslararası sistemin sunduğu avantajlardan yararlanmaya devam etmesini sağlayacak şekilde bir çözüme ulaşabilir ve aynı zamanda Amerikan hegemonyasını sona erdirme ve çok kutuplu bir sistem kurma yönündeki stratejik hedefini güvence altına alabilir.
İsrail ve Türkiye başta olmak üzere birçok devlet Ukrayna'daki krizin çözümü için arabuluculuk arayışına girse de, çabaları müzakereler için uygun zemini hazırlamaktan öteye geçmeyecektir. Moskova'nın dikkate almaya istekli olabileceği ve tavizler alabileceği tek başkent, uluslararası sistemi şekillendirme arayışındaki birincil ortağı Pekin'dir.
Batı'nın ve Rusya'nın, Ukrayna'daki krizin uzamasının büyük siyasi ve ekonomik riskleri beraberinde getireceğinin farkında olduğu kimse için sır değil.
Bu nedenle, çözüm getirebilecek arabuluculuk arayışı onlar için makuldür. Rusya'yı etkileyebilen ve aynı zamanda küresel ekonomik sistemi mevcut haliyle sürdürmekten çıkarı olan tek ülke Çin'dir.
ABD'nin Çin'e Rusya'yı desteklememesi yönündeki tehdidinin, bir taktik olduğunu ve mevcut belirsiz pozisyonunu devam ettirmeyi sağlamaya çalıştığı olasılığını göz ardı etmemek gerekir. Böylece Çin çözüm için kabul edilebilir bir arabulucu olabilir.
Yukarıdaki hususlar göz önüne alındığında, Çin'in Rusya ile Batı arasında arabuluculuk görevi üstlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak harekete ne zaman geçeceği sorusunun cevaplanması gerekir. Tahminime göre Pekin, böyle bir adımı ancak “Moskova'nın krizin çözülmesi için taviz vermeye hazır olduğunu düşündüğünde” atacak. Bu, Pekin'in bir noktada Moskova'yı bu yönde hareket etmeye “ikna etmesini” gerektirebilir.