Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Dünyanın durumu ve ahlaki bağımsızlığın zorlukları

Birkaç gündür uzun Ramazan gecelerinde -ikinci veya üçüncü kez- Frank Furedi'nin “Hoşgörü Üzerine: Ahlaki Bağımsızlık Savunması” kitabını okuyorum. Furedi, ahlaki uyanıklığın öznel zorluklarına odaklanarak birçok solcu ve liberal düşünürden ayrışıyor. Bizler, siyasi otoritelere, ulusal çıkar olarak gördükleri direktiflerinde muhalefet etmeksizin, aydınlar ve kanaat önderleri üzerindeki baskı tekelini atfetmeye alışığızdır.
Frank Furedi, otoritenin baskılarını, ne yetkililerin ne de kamuoyunun eğilimlerinin önemli bir rol oynamadığı ahlaki zorunluluklarla karşılaştırıldığında daha küçük bir yük olarak görüyor. Bunun bugünlerdeki en belirgin örneği Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaştır. Arap ülkelerinin çoğu, tabiri caizse olumlu bir tarafsız tutum sergiledi ve şu veya bu şekilde ifade özgürlüğüne açık bir şekilde taarruz etmeksizin analizlerini ve eğilimlerini ifade etmeleri için alanı aydınlara ve basına bıraktı. Bundan dolayı bazılarımız bir yandan Batı Avrupa ile Atlantik, diğer yandan Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerde stratejik analizler yapmayı tercih etti. Diğerleri ise bu savaşı, Ukrayna halkının özgürlüklerine, egemenliğine ve siyasi tercihlerine karşı saldırganlık olarak değerlendirerek, savaşı kınama eğilimi gösterdi. Üçüncü bir grup, tüm bunları bir insanlık trajedisi olarak değerlendirerek, ölüm ve göç meselesine odaklandı. Batı ve doğuda pek çok kişi için olduğu gibi onları endişelendiren şey, uluslararası sistemin ve Güvenlik Konseyi'nin insan hayatını korumak için savaşı durduramamasından başka bir şey değildi.
Böyle durumlarda bir barış ve adalet örneği ortaya çıkar. Bu iki örnek, günümüzde neredeyse sürekli bir çelişki ve çatışma halindedir. Nitekim bir anlaşmazlığı çözmeye çalışırken bir araya gelmeleri hemen hemen imkansızdır. Mazlumlar ya da saldırıya uğrayanlar her ikisini, özellikle adaleti isterler. Dünya sahnesine gelince, herkes savaşın sona ermesini istiyor. Burada ateşkesin ardından adalet üzerine düşünülmesi gerektiği kabulünden hareket ediyorlar. Öte yandan adalet olmaksızın barışın pek sağlanamayacağı ve sürdürülemeyeceği de bir gerçektir. Ancak krizin şiddeti dolayısıyla Ukraynalılar da dahil olmak üzere herkes bir ateşkese ya da eksik bir barışa boyun eğiyor.
Arapların adalet ekseninde barışa ulaşamamaktan dolayı yaşadıkları sıkıntıyı modern ve çağdaş dünyada hiçbir ulusun yaşamadığını düşünüyorum ki, bu konuda yalnız değilim. Burada Filistin meselesi başta olmak üzere Suriye, Libya, Yemen, Lübnan ve Irak’tan bahsedebiliriz. Arap ve İslam dünyasında “tozlu dumanlı bir fitne” ifadesine sık sık rastlanılır. Bunun anlamı, görünen ateşin sonsuza kadar sönmeyeceği; geride kalan dumanın bir şekilde yeniden alevlenecek ateşin habercisi olacağıdır. Mescid-i Aksa ve çevresinden her yıl olduğu gibi bugün de yine dumanlar yükseliyor.
Yangın, toz toprak ve kan arasında ahlaki bağımsızlığın veya ahlaki istikametin anlamı nedir? Mevcut tüm krizlerde, güvenliğini koruma bahanesiyle, zayıf ve savunmasız gördüğü diğerlerini vurma eğiliminde olan milliyetçi bir taraf ortaya çıkıyor. Vurulan bu zayıf kişi, direnci tamamen kırılmadıkça buna maruz kalmaktadır ve ancak direncini kaybettiğinde güçlünün zaferi yerini bulmaktadır. Bununla birlikte vur-kaç sırasında çatışmalar iki tarafla sınırlı kalmaz, aksine uzak veya yakın birçok taraf da sürece katılır. Burada ya güçlünün elde edeceği ganimete ortak olma ya da zafer bahanesiyle zayıfın zaafını istismar etme arzusu vardır. Her durumda, çatışmalar bir diğer çatışmayı beraberinde getirir ve bu nedenle söndürülmesi imkânsız olur.
Ahlaki bağımsızlığın anlamı ve faydası nedir? Şayet ahlaki bağımsızlık, barış veya adalet gibi değerlerden biri için bir fayda sağlamayı amaçlıyorsa, bu durumda beklentiler saçma veya işe yaramaz hale gelir. İşte Amerikan emperyalizmini kınayan Noam Chomsky yazdığı da budur. İşte Rus parlamentosu, Ukrayna savaşına karşı çıkanları hapis ve para cezasıyla tehdit ediyor. Savaşın ulusal bir savaş olduğunu söyleyerek, buna karşı çıkmanın vatana ihanet olduğunu ifade ediyor. Bu konuda şüphesi olan muhalif Navalni ve benzerlerinin başına neler geldiğine baksın. Ancak biz burada bu müdahaleden kastettiğimiz ‘otorite baskısına’ dönelim. Ahlaki istikamet gücünü kendisinde ve kamu vicdanını etkileme yeteneğinde bulur. Avrupalılar Mariupol'da ne yaşandığını düşünürken, 2013-2016 yıllarında Humus, Halep ve Guta ise kimyasal silahlar, varil bombaları, uçaklar ve bombardımanlarla yaşananları hatırlıyorlar. Sanki şöyle diyorlar: Suriye rejimi, Rusya ve İran'ın bu katliamları yapması engellenebilseydi, şu anda Ukrayna şehirlerine olanlar olmazdı!
Ahlaki vicdanın ve ahlaki bağımsızlığın ehemmiyeti, “evrensel vicdanın ve insanın insanlığın” tezahüründe kendini gösterir. Bunlar, 1940’larda Filistin meselesinde masada olmayan ve şimdi mümkün olan düşüncelerdir. O sıralar dünya, vatan arayışında olan ve Holokost'a maruz kalan bir halkı düşündü; Filistinlilerin hakkı görmezden gelindi. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne rağmen, evrensel bir vicdan yoktu. Bugün söz konusu sözleşmelerin dikkate aldıklarının ötesine geçen bir insan vicdanı var. Peki bu bir teselli midir? Çoğu kişi bununla teselli edilmeyebilir, ancak ahlaki bağımsızlığın, ahlaki vicdanın ve insanın insanlığının anlamı budur.
İhmalkarlık, boyun eğmek ve çaresizliğe yenik düşmek artık mümkün değil. Bunun yerine artık uyanık, tetikte ve teyakkuzda olmak gibi tek bir seçenek var. Öz-farkındalık ve başkalarını da bu farkındalığa ve uyanıklığa teşvik etmek var. Max Weber'in dediği gibi burada bağlılık etiği ve sorumluluk etiği vardır. Resûlullah (s.a.v.) yüzyıllar önce bize bu konuda şu misali verdi:
“Bir gemiye binmiş, gemi içerisindeki yerleri kura ile belirlenmiş iki grup insanın durumunu düşünün; Bunlardan bir kısmı geminin alt tarafında, bir kısmı da üst tarafında yolculuk etmeye hak kazanmıştır. Alt kattakiler (su ihtiyaçlarını karşılamak için) üsttekilerin yanına giderler. (Bir süre sonra), “Nasibimizi almak için (geminin altından) bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek.” derler. Eğer yukarıda bulunanlar aşağıdakilerin isteklerini yapmalarına izin verirlerse gemidekiler hep birlikte helâk olur. Fakat onlara engel olurlarsa hem onlar hem de kendileri kurtulur.”
Resûlullah (s.a.v.) bu örneği verdikten sonra şu ayet-i kerimeyi okur:
“Yalnızca içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.” (Enfal, 8/25)
İnsanlığın acıları dayanılmazdır. Biz bireyler veya toplumlar olarak bu acı çekenlerin bir parçası gibiyiz. Şunu söylemek artık mümkün değil: “Kaç kurtar kendini. Senden önce niceleri burada mutlu olmayı umarak helak oldu.” Çünkü komşumuz yok olursa hiçbirimiz hayatta kalamayız. Mescid-i Aksa'da İsrail’in süngüleri altında namaz kılanlar ile Mariupol, Harkov ve Odessa’da Ruslara karşı savaşanlar “tek bir insan vicdanını ve tek bir insan kaderini” temsil etmektedirler. Batılılar, modern Batı'nın dayandığı bireysellikten her zaman gurur duymuşlardır. Ancak bugün ahlaki bağımsızlık, kamu vicdanında bireyi gruba bağlar.