Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Filistin meselesinde lafta kalanlar ve Kaddafi çoktan öldü

Ortadoğu bölgesi ve onunla birlikte çok sayıda küresel taraf ve bileşen tamamen istikrarsız hale geldiğinden, bu tarihsel dönüşümler aşamasında Filistinlilerin mevcut zorluklarla tek başına yüzleşme riskini almamaları gerekir. Zorluklar bilinçli, sakin, öngörülü ve ufku geniş bir şekilde ele alınmazsa, pek çok ikileme ve özellikle de siyasi kafa karışıklığına, coğrafi müdahalelere yol açacağı açık, kesin ve tartışmasız. Sonuçlarından kurtulmak ise uzun yıllar mücadele ve emek gerektirecek. Bölgenin daha önceki aşamalarda ve dönemlerde bunları yaşadığı biliniyor.
Bölgemiz yani Ortadoğu sakinlerinin, özellikle birbirini takip eden sömürge dönemleri ve ondan sonra gelen Osmanlı döneminde, en acı ve kötü felaketleri tattıklarını ve bugünkü durumlarına ulaştıklarını biliyoruz. Örneğin bu felaketler sonucunda, genel olarak Filistinliler kendilerini anavatanlarında yerinden edilmiş halde buldular. Sadece Arap dünyası ülkelerine değil, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm yakın ve uzak dünyaya, yeryüzüne dağılarak vatansız kaldılar.
Bugüne kadar devam eden ve süren tarihi suçlar var. Bu sürekliliğin, biçimsel mevcut koşullar dışında Filistin koşullarında bir yenilik yaşanmaz, dünyanın dört bir yanına dağılmış çeşitli ‘diaspora’ gruplar birleşmezse devam edeceği açık ve net. Filistin devriminin ilk sembollerinin ardı ardına ‘şehit’ oldukları zorlu Filistin mücadelesi yolunun hayatta kalan yoldaşlarından olan Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazen) - Allah ömrünü uzatsın- yönettiği Batı Şeria için de bu durum geçerli. Son şehit, elbette büyük Filistinli lider Yaser Arafat’tı (Ebu Ammar) ve son nefesini verirken bana “Beni yendiler ey dostum” demişti.
Dolayısıyla derin Arap karanlığı döneminde Filistin devriminin ateşini tutuşturan büyük tarihi liderlerden biri olan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, bu aşamada birçok tarihi zorlukla mücadele ediyor. Zira Filistin halkı aslında birlik içinde değil ve birçok taraf onu bölerek parçalıyor. Örneğin Arap milliyetçi hareketine bağlı partizan oluşumlardan geride kalanların yanı sıra, bir Müslüman Kardeşler örgütü olan ve bundan vazgeçip Filistin Kurtuluş Örgütü'ne katılmayı reddeden Hamas Hareketi bulunuyor. Gerçek şu ki bu kompleks, tehlikeli bir sorun ve Filistin halkının ilerleyişinin önünde durmayı sürdürecek. Bilindiği gibi, Filistinlileri siyasi, coğrafi ve tüm alanlarda birleştirmek için yapılan çok karmaşık girişimler bulunuyor.
Bu nedenle, Filistinlilerin durumu topyekûn bir şekilde yeniden gözden geçirilmeli.  Fiili ve etkin bir milli birlik olmadan, bazı rejimler, evrensel yapılarla örgütsel ve politik bağlarını sürdüren örgütler var oldukça (ki bu durum yüksek sesle sürekli tekrarlandığı gibi dostları üzüp düşmanları sevindiriyor) millî birlik ile övünmeye devam etmek doğru değil. Bu noktada, bir hatta üçüncü, dördüncü ve bininci kez, mevcut Arap koşulları genel olarak olduğu gibi kaldığı, küresel taraflılık bu alanda gerçek değişikliklere tanık olmadığı, Filistin halkına söylenenler aslında lafta kaldığı sürece bu acı gerçekliğin sona ermesi halen uzak bir olasılık.
Yalnızca İsraillilere değil, Siyonistlere ve Siyonist harekete desteğini kesmeyenlerin, Türk asıllı Naftali Bennett’ı İsrail başbakanlığı makamına getirmeleri belki de tüm bunları doğruluyor. Bu, halen birçok ikilemi gündeme getiren bir konu ve halen Bennett’in Türk kökeninden vazgeçip İsrail ve Siyonist devlete katılan tek kişi olduğunu söyleyenler var!!
Böylece, daha önce de belirtildiği gibi, Filistin halkı bir anda kendisini evsiz barksız, mülteciye dönüşmüş bir halde buldu. Filistin'de bir Siyonist devlet kurma komplosundan sonra, kendisini pratikte ve fiilen vatansız buldu. Bu devlet ile Kubbetüs-Sahra, ana girişi Ömer ibn el-Hattab (r.a) Camii’nin tam karşısında olan Kutsal Kabir Kilisesi dahil kutsal şehir, ister doğrudan ister dolaylı olarak İsrail hegemonyası tarafından tehdit edilir hale geldi.
Bu, Filistinlilerin durumunun şu anda olduğu gibi ‘sıkıcı’ kalmasının ne milli ve ulusal ne de İslam ve Hristiyanlık olsun dini olarak doğru ve kabul edilebilir olmadığı anlamına geliyor. Gazze Şeridi'nin bazı ‘düzeltici rötuşlarla’ yalnızca Müslüman Kardeşler bağlantılı Hamas Hareketinin bir yönetim alanı haline gelmesi kabul edilemez. Arap dünyasının dört bir yanına dağılmış sayısız fraksiyonlara gelince, aslında sadece formalitede var olan örgütler ve hiziplerden, bazıları da sadece isimlerden ibaret. Filistin, Arap dünyası ve uluslararası çapta tanınmış, saygın ve aynı zamanda prestijli bazı solcu liderlerin başını çektiği dünkü yoldaşları kızdırmamak için burada bu isimleri anmamıza gerek yok.
Yeniden - ki bu son olmayacak- gerçekten çok önemli olan bu aşamada tüm fraksiyonları ve oluşumları ile ulusal birlik kadar acil ve gerekli bir zorunluluk yok. Filistin sorunu, kargaşa hastalığından mustarip, ciddi tarihi dönüşümlere tanık olan bu aşamada, gerçekten ve fiilen, belirleyici ve zor seçimlerle karşı karşıya bulunuyor. Bu noktada, çiçek hastalığına yakalanmış kişinin yüzünü saklaması gibi sözlerin arkasına saklanarak öyle olmadığını söylese de her şeyi ile gerçekten bir Müslüman Kardeşler örgütü olan Hamas Hareketi ile eğer siyasi, güvenlik ve her alanda etkileşim ve koordinasyon için gerçek olanaklar varsa değerlendirilmeli.
Bu nedenle, son olarak -ki aslında, bu ciddi Filistin ve Arap stratejik meselesinin bir sonu yok- durumu daha da kompleks hale getiren, İslami Direniş Hareketi'nin pratikte ve gerçekte Filistin'e yönelik gerçek bir yönelimi olmayan ‘Müslüman Kardeşler’e bağlı olması. Müslüman Kardeşler örgütünün tek umursadığı ve uğruna çalıştığı şey Müslüman Kardeşler'in mesajı. Bu mesajın ise tarihi veya güncel Arap meseleleriyle hiçbir ilgisi yok. Bu, Filistin meselesi için geçerli olduğu gibi, Cezayir meselesi ve Libya meselesi dahil olmak üzere diğer temel ve önemli benzer meseleler için de geçerli. Libya meselesiyle ilgili olarak, denildiği gibi insanı gülmekten yerlere yatıran bir husus var ki o da Albay Muammer Kaddafi'nin hala hayatta olduğuna ve öldürülen kişinin bir benzeri olduğuna inananların var olması. Kaddafi’nin kadın koruma birliğinde görev yapan eski subay Aişe el-Fituri de halen bunda diretiyor!