Bülent Şahin Erdeğer
TT

Kur’an’ın anlatmadığı peygamberler ve dinler tarihi

Tüm toplumsal kesimlere Resul gönderilmiştir:
Ümmet ortak yönelimleri olan sınıflara, kesimlere denir. Bir kentin içinde birden fazla “Ümmet/toplumsal kesim” olabilir.
Ant olsun ki, Biz, her toplumsal kesime, sadece Allah için üretip çalışmaları ve azgınlaşarak küstahlaşanlardan uzak durmaları için içlerinden bir resûl çıkarttı. Allah onlardan bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapkınlık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın. (16/36)
Tüm şehirlere Resul gönderilmemiştir:
Eğer dileseydik, elbette her bir şehirden (Karye) uyarıcı çıkarırdık. (25/51)
Kur’an’da anlatılmayan da nice Resul vardır:
“Gerçek şu ki [ey Muhammed,] senden önce elçiler göndermiştik: onların kiminden sana bahsettik, kimi hakkında da sana bir bilgi vermedik.” (40/78)
Kavramlar dikkatli biçimde anlaşıldığında her kavme peygamber yollanmıştır ya da peygamberler sadece ortadoğuya gönderilmiştir gibi yanlış anlayışlar ortadan kalkar. Kur’an’ın kıssaları ve bazı Resul/Nebileri anlatıp çoğunu anlatmamasının nedeni Kur’an’ın bir “belgesel sunmak” bir tarih anlatmak değildir. İçerisinde bazı tarihi bilgiler de içermekle beraber kıssaların asıl hedefi zaten Kur’an’ın ilk muhataplarının da bildiği belli başlı isimler üzerinden ahlaki bir ders, kıssadan hisse çıkartmaktı. Bu sebeple de anlatılan peygamberlerin hayatları da tüm detaylarıyla ve kronolojik olarak da anlatılmamıştır.
Kur’an’ın söylemine göre Tevhid ve Adalet eksenindeki toplumsal ve bireysel ahlak tarih üstüdür ve bu ahlaki öz tarihsel koşullarda dejenere olmakta her ümmetten yani toplumsal kesimden mesleki, kültürel, cinsiyet sınıftan farklı farklı Elçiler ortak erdemleri gündemleştirmişlerdir. Elçilerin dillendirdikleri bu mesajlar da nesillerden nesillere zaman ve coğrafyalara yaygınlaşmıştır. Böylece Resuller tarihin özneleri olmuşlar mesajları kültürel hegemonya kurmuşlar zaman içerisinde bu Risalet kültürü erdemli insanlar tarafından farklı kentlere ulaştırılmıştır. Ancak zaman ve mekan aralıkları açıldıkça kültür de yozlaşmakta böylece Resullerin başlangıçta getirdikleri mesajlar tanınmaz hale gelmektedir.  
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği, nebiler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!
(Kur’an 4/69)

  • Nebiler à Tanrı ile iletişim kuranlar
  • Sıddıklar à Nebileri tasdik edip onun mesajını yayanlar
  • Şehitlerà Sıddıkları yaydıkları mesajlara şahit olup yaşamlaştıranlar
  • Salihler à Şahitlik yapanları görüp erdemleri toplumsallaştıran geniş halka…

Kur’an’a göre her toplumda Nebiler olmasa da Nebilerle de yoldaş olan doğru sözlüler, kendilerine ulaşan ilahi  hakikatlere şahitlik yapan kimseler ve akıl nimetiyle sağlıklı, sağduyulu fıtratla uyumlu bir yaşam tarzı tutturmuş salihler dünyanın her yerinde yaşamışlardır.
Yani her zaman diliminde her coğrafyada illa da bir Resul/Nebi yaşaması gerekmez. Genellikle bir Resul/Nebi o bölgeye bir vahyi mesaj getirir. O vefat edince de Nebi olmayan ancak sıddık olan öğrencileri bu mesajı iletmeye devam ederler. Nesiller boyu dallanıp budaklanan bu monoteist kültür aktarımı gelenekselleşip yaşamaya devam eder. Bu süreçte her coğrafyada doğru sözlü bilge şahsiyetler var olmaya devam etmiştir.
Konuya Kur’an açısından bakarsak tüm toplumlara sınıfsal hiyerarşilerden uzak durulması ve din adamları-kutsal yöneticiler sınıfının insanlar arasında dikey tahakkümler kurmaması için Tanrı elçilerinin gönderildiğini okuyoruz:  
Kim doğru yolda olursa, ancak kendi iyiliği için doğru yolda olur. Kim de saparsa ancak kendi kötülüğü için sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı, başkasının yükünü yüklenmez. Ve Biz, bir resul çıkartmadıkça azap edecek değiliz. (17/15)
Resul’ün çıkartılması Risalet mesajının yayılması da demektir.
İlkel kabilelerde Yüce Varlık, muhteva olarak dört biçimde pozitif olarak karakterize edilmiştir:
1. Yüce varlık, ebedi, kadir, her şeyi bilen, iyilik sahibi, her şeyin hakimi ve ahlaki bir varlıktır..
2. İlk zamanlar insanlarla birlikte ve onları eğiten bir varlıktır.
3. İnsanları ve Dünyayı yaratan bir varlıktır.
4. İnsanların ahlaklı olmasını isteyen, insanlara yasaları bildiren, gözetleyen,öteki dünya ve bu dünyada insanları ödüllendiren ve cezalandıran bir varlıktır. (Wilhelm Schmidt, Ursprung der Gottesidee, Münster ,1935,c.6.s.219)
Bir önceki yazımızda Dinlerin İlk / öncül / ana Monoteizm’den türediğini ifade etmiştim. Bu çalışmamda ise dünya coğrafyasında monoteizmin izlerini arayacak, diğer kıtalardaki peygamberlerin başlattıkları ve onların izinden sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin sürdürdükleri tek tanrıcı erdem yolunu aydınlatmaya çalışacağım.
İnsanlık tarihinin merkezi konumundaki bugünkü ortadoğu coğrafyası Hz. İbrahim kaynaklı Dinlere ev sahipliği yaptığından bugün de dünyaya hakim olan en büyük dinler kronolojik olarak Hinduizm, Yahudilik, Zerdüştilik, Sabiilik Hristiyanlık ve İslam en bilinir dinsel gelenekleri oluşturuyor. Bir Müslüman olarak Kur’an’ın çizdiği tarihsel perspektifle dinler tarihindeki bilimsel bulguları birleştirdiğimizde bu gelenekler dışında yer alan pek bilmediğimiz monoteistik geleneklere de ışık tutabiliyoruz.