Abdulaziz Tantik
TT

Affedici olmak…

Affedici olmak, anlamak, vazgeçmek, feragat etmek, umut etmek ve yargılamayı asli hüviyetine geri döndürmek anlamlarını birlikte taşır.
Affetmenin en temel öğesi, anlamaktır. Anlamak, illa meseleyi künhü içinde kavramak değil, bilakis, kendi deneyimin içinde meseleyi idrak etmek ve neye tekabül edebildiğini öngörmektir. Anlamak, bir boyutu ile de empati üzerinden karşıdakinin niçin öyle davrandığını kendi öznelliğinden hareketle anlamaktır. Bu anlama, gerçeğe yakın bir anlamadır. Anlama, bir başka boyutu ile de yapılan şeyin neye istinaden yapıldığını anlamak ve doğru görmese de anlaşılır bulmayı içermektedir.
Affetmeye mehaz olan anlamanın birden fazla anlamayı ve yaklaşımı içerdiğini görmekteyiz. Anlamadan da affetmek mümkün mü? Tabi ki, burada mesele, anlama yerine yapılan şey ve yapanın şahsına yönelik irtibatı kuramama ve yapanın bir yanlış yaptığını görmek ve düzelme ihtimalini de dikkate alarak umut üzerinden affetmeyi başarmaktır. Burada bir boyutu umuda bir boyutu ise anlamasa da şahsa yönelik duygusal yakınlığa dikkat çekmek gereklidir.
Anlamanın kendi içinde farklılıklar taşıdığını da belirtmekte yarar var. Affediciliğin gereği olan anlamanın, ilişkiler ağı içinde gerçekleşen olay, olgu ve durumlara yönelik bir sorunla ilişkili olduğu gerçeğini görmek elzemdir. Bu anlama biçimi kendini diğer anlama biçimlerinden ayrıştırır. Ancak, her anlama biçimi diğer anlama biçimleri ile ilintili ve ilgilidir. Örneğin, affedicilikte sizin dünya görüşünüz içinde insan ve hukuk ile ilişkinizi belirleyen anlam dizgesinin etkileyiciliği belirleyicidir.
Vazgeçişler, iki boyutlu iş görür. Bir vazgeçiş, kişiyi yoksun bırakır, eksik ve zaaf ile buluşturur ve karakterine darbe vurur. Ezik ve sinik bir ruh haline taşıyarak onu patolojik bir konuma taşır. Bu vazgeçişler, aynı zamanda dışarıdan dayatmalar üzerinden gerçekleşen şeylerdir. Yani bir insan, kendi iradesi dışında ve korku içinde bir şeyden vazgeçmek zorunda kalmışsa bu onun yakasını bırakmaz ve sürekli onu rahatsız ederek ruhsal bunalımlara sürükler. Affedicilikte kastedilen vazgeçiş bu değildir.
İkinci vazgeçiş, iradi ve kendiliğinden herhangi bir baskı altında olmadan yapılan vazgeçişlerdir ki ahlaki olanda bu vazgeçiştir. Arada taktik ve stratejik vazgeçişler de vardır ki bunlar insanın ruhsal sağlığını belirleyici konumda olmazlar. Belirli bir yaklaşım üzerinden yine gönüllülüğü kısmi de olsa taşıdığı için normaldir, ama affedicilikte kastedilen vazgeçmeyi içermez…
Affetmekte vazgeçmek, bir fedakârlığı, bir feragati ve bir ahlaki zemini korur. Alabilecek iken, vazgeçmek, cezalandırabilecek iken cezalandırmamak, yok sayabilecek iken onu var saymak gibi durumlar olumlu bir vazgeçmeyi oluşturur. Ayrıca vazgeçmek bir başka boyutu ile de insan ruhunu besleyen ve onun maddeye karşı beslediği duyguyu dengeye taşıyıcı bir rol üstlenmesi bağlamında da önemli bir yere sahiptir. Cimriliği cömertliğe tevdi edebilmek kolay bir şey değil! Ancak vermek, cimriliğin ilacıdır. Vermek ise vazgeçmeyi içermektedir. İşte bu vazgeçiş aynı zamanda kişinin ruhsal gelişimine de katkı sunar.
Fedakârlık, hem bir beklenti üzerinden yapılabilir, hem de bir beklenti olmadan da yapılabilir. Bir beklenti ile yapılan fedakârlığı taktik ve stratejik olarak tanımlamak mümkün! Burada beklentiyi de negatif ve pozitif olarak betimleyebiliriz; negatif çıkara yönelik bir beklenti, pozitif ise ahlaki bir beklentiyi içermektedir. O zaman affetmeye yönelik vazgeçme negatif bir beklentiyi değil pozitif bir beklentiye istinaden olumlanabilir. Bu da affetmenin ahlaki zeminini işaret etmesi açısından önemlidir.
Affetmek ile feragat etmek arasındaki ilişki tam bir ahlaki ilişkiyi betimler. Feragat etmek, herhangi bir beklenti içinde olmadan, bir baskı ve dayatmaya maruz kalmadan, içerden veya dışarıdan bir etki ile hareket etmeden kişinin kendi düşünce ve inanç dünyasından hareketle gerçekleştirdiği ve pişmanlık duymayacağı bir eylemdir. Bu da insanın kendi gelişim dinamikleri açısından onun ruhsal gelişimine de ciddi bir etkisi olabilecek bir duygusal ve düşünsel zeminin tamlığını gösterir. Feragat etmenin elbette ki birden fazla nedeni bulunabilir. Affetmenin de birden fazla nedeni olabilir. Ama bizim için asli şey; ahlaki zeminidir. O yüzden feragat ve affetme arasındaki bağın ahlaki zemini her şeyden daha önemli hale gelmektedir.
Feragat ile beklentisizliği birlikte düşünmek ahlaki zemine gönderme açısından elzem bir durumu işaret eder. Burada beklentisizliği aşk duygusu ile betimlemek önemli. Burada aşk, insanın varlık ve Yaratıcı karşısında kazandığı tutumun ifadesi ve isimlendirmesi olarak betimlenmeli. Cinselliği çağrıştıran modern tanımının aşk ile ilişkisi yoktur. Aşk, modern tanım içinde en bayağı şekilde indirgenmiş bir hali işaret eder. O yüzden aşk, kendi yaratılmış doğasına yönelik ilahi inayetin karşılığı olarak kişinin kendi varlığının müsebbibi olan İlahi Yaratılışa hamd ile karşılık verme arayışıdır. Bu da kişiyi varlık karşısında etkilenen değil etkileyen konumuna taşır. Salt ilahi rızaya matuf bir yaşamı başarmış kişinin yaşamına aşk denir. İşte aşk ile beklentisizliğin buluştuğu zemin aynı zamanda ahlaki olanı da belirleyen bir şey oluverir.
Affediciliği ahlaki zeminde tutmanın en temel işlevi beklentisizliği içinde taşıyan bir feragati hayata geçirmektir. O zaman affetmenin tam bir karşılığını hem ruhunda hem yaşamda alabilir insan…
Fedakârlıkla feragat etmek arasında mahiyet farkı vardır. Fedakârlık her zaman tam bir vazgeçişi taşımaz! Bir gelecek beklentisini de içerir. Hatta buna cennete kavuşma ve ilahi inayeti elde etme arzusu da dâhildir. Her hâlükârda bu beklenti bir pozitif beklenti olmakla birlikte ruhsal olgunlaşma açısından bir zaafı işaret eder. İrfan mektebinde bu durum geniş boyutluluğu içinde tanımlanır ve açıklanır. Aslında burada fedakârlık ve feragat etmenin sözlük anlamlarına bile dikkat kesildiğimizde birinde fedakârlık yapmak, yani etkenleri dikkate alan bir yaklaşımı taşımak. Feragat etmek ise her hangi bir beklentiyi ve etkeni dikkate almadan, yani hiç düşünmeden vazgeçmektir. Bu yüzden fedakârlığın ahlaki zemini ile feragat etmenin ahlaki zemini açısından dikey bir fark söz konusudur. Sıralamada fedakârlıktan sonra feragatin gelişi de bu dikey yükselişle orantılı bir durumu gösterir.
Vazgeçmek ile feragat etmek arasındaki ayrımda bu şekilde açığa çıkarılmış olur. Vazgeçmeyi daha üst ahlaki bir zemine taşımak için gerekli olan feragat etmektir. Affediciliği de ahlaki zemine bir adım daha taşıyan ve yükselten de feragat etmenin ihtişamıdır.  
Affedicilikte ahlaki zemin ise her aşamanın sağlıklı bir işleyişe sahip olmasının garantisini oluşturur. Gayri ahlaki zemin ise affetme eylemini boşa çıkartır. Bu yüzden affediciliğin her zeminini ahlaki olanla besleyerek ve geliştirerek varlık sahasına çıkarmayı öncelemeliyiz. Bu, hem kişisel yaşamı, hem toplumsal yaşamı, hem siyasi yaşamı ve hem de iktisadi yaşamı belirleyeceği gibi edebi, sanatsal ve eğlendirici kültürü de betimler. Affetmenin kendisi bizatihi ahlaki olandır. Affetmenin ahlaki zeminini koruyan bir affetme ise kendi işlevselliğini artırarak öncülük ve tanıklık özelliği kazanır. Bu da affetmenin toplumsal bir karakter kazanmasında etken olur.
Affetmenin sosyal yaşamı daha yaşanılır kılması bir tarafa, daha anlayışlı kılmasını da dikkate sunmalıyız. Anlayışlı olmak, affedici olmanın da zeminini kurar. Bu da bize affetmenin hem zemini ve hem sonucu olan anlayışın toplumsal uzlaşıyı ve bütünlüğü sağlamada bir temel oluşturacağını söyleme imkânı sunar.
Her cezalandırma, toplumsal hafızada bir yara bırakır. İster bu cezalandırma haklı sebeplere sahip olsun, ‘ateş düştüğü yeri yakar’ özdeyişi bunu çok güzel izah eder. Zaten haksız bir cezalandırma ise toplumsal zemini ciddi bir şekilde yaralar ve sorunlara kapı aralar. Bu yüzden cezalandırma dahi gönüllülük esasına dayalı olmalı ki, yeni yaralara neden olmasın. O yüzden cezalandırma, mutlaka meşru bir nedene dayalı olması gerektiği kadar, açık bir yargılama ile vicdanlarda bir şüphe de bırakmamalıdır. Bu da cezada toplumsal bir rıza üretmeyi mümkün kılar. Cezalandırmada eğer bir toplumsal rıza yoksa sorun var demektir. Bu yüzden İslam, cezalandırmada ikili bir sistemi (Dünya ve Ahiret) hayata geçirir ki her türlü hile ve aldatmaya karşı bir korunak ve vicdanlarda bir güven hali oluşturmayı sağlasın…
İşte affetmek sadece kişisel yaşamda bir karşılığı olan şey değil! Bilakis, toplumsal yaşamın ve anlamında en önemli işlevini oluşturur. Affetmede fedakârlık için vazgeçmeyi esas kılmak kadar, feragat ederek, ahlaki zeminini kurmak da o kadar önemli. Bir bütün olarak süreç doğru örneklik üzerinden hayata geçirildiğinde barışın ikamesi kolaylaşır. Varlıkta barışı sağlamak ise insanın uhdesinde bulunan sorumluluğunu ifa etmesi anlamına gelir. Bu yüzden affediciliğin anlam ve insanın sorumluluğu ile birebir ilişkisi olduğu gerçeğini de dikkate almakta yarar var…
Rabbim bizi affedilenlerden eylesin, affetmeyi de bize kolaylaştırsın…