Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Hangi zaferden söz ediyorlar?

Bazıları Rusya’nın Ukrayna’yı işgali girişiminde şimdiden zafer elde ettiğini öner sürüyor. Bu iddialarının temel argümanları ise şunlar:
Rus kuvvetleri Doğu Ukrayna'da, özellikle tartışmalı Donbas bölgesinde askeri ilerleme sağlamada başarılı oldu. Moskova'ya karşı ekonomik yaptırımlar beklenen sonuçları doğurmadı ve nitekim Rusya’nın dost olmayan ülkelere doğal gazı ruble ile satma hamlesi Rus para biriminin değer kazanmasına yol açtı. Avrupa Birliği ülkeleri enerji alanında sıkıntılar yaşadı, savaştan kaçan milyonlarca Ukraynalı bu ülkelerde ağır bir yük oluşturdu. Yaptırımlar nedeniyle artan enerji fiyatları Avrupa vatandaşlarının yüksek enflasyona maruz kalmasını sağladı.
Tüm bu argümanlar, bazılarınca, Kremlin liderliğinin Ukrayna savaşının kazananı olduğu iddiasını desteklemek için öne sürülüyor.
Denilir ki savaş farklı argümanlarla sürdürülen bir siyaset biçimidir. Dolayısıyla askeri ilerleme ve gerileme ile zafer ve mağlubiyet kavramlarının mutlak anlamda bağdaştırılması doğru değildir. Asıl soru şudur; savaşı başlatan siyasi hedeflere ulaşıldı mı yoksa ulaşılmadı mı? Gerçekler ortada. Ukrayna savaşından önceki ve sonraki sahne arasında dikkatli bir bakışla nesnel bir karşılaştırma yapılması durumunda herkes Kremlin liderliğinin hedeflerinin ne olduğunu ve şimdi bu hedeflerin hangilerinin gerçekleştiğini rahatlıkla kavrar. Moskova, özellikle Nazi diye nitelediği Kiev yönetimini devirmeyi ve Ukrayna’yı Sovyet saflarına çekmeyi planlıyordu. Ayrıca Moskova'nın savaş planlarının ve sahip olduğu silah türlerinin de umduğu üzere savaşı birkaç gün içinde sonuçlandıramadı. Aksine kanlı bir bataklığın içine girerek ağır insani ve maddi kayıplar verdi. Bazıları Kremlin’in Ukrayna savaşını, Donetsk ve Luhansk bölgelerindeki Rusça konuşan vatandaşları kurtarmak amacıyla başlattığına inanıyor. Rus kuvvetlerinin Doğu Ukrayna'da önemli bir ilerleme kaydettiği doğrudur. Ancak dünyanın en güçlü ikinci ordusu olduğu varsayılan bu askeri makinenin, başkent Kiev ve diğer bölgelerde başarısız olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden askeri birliklerini geri çekmek zorunda kalmıştır. Yine Ukrayna’nın ikinci büyük şehri olan Harkov savaşını da kaybetmiş görünmektedirler.  
Bu askeri zaaflara rağmen, şehirlerde büyük bir yıkım ve ölüm kusmanın zafer olduğu düşünülmüyorsa tabii...
Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının hedeflerinden biri de Atlantik İttifakı'nı zayıflatmak ve sınırlarına doğru genişleme tehdidini ortadan kaldırmaktı denilebilir. Kremlin’in bu hedefinde de başarılı olamadığı açıktır. Aksine NATO içinde son zamanlarda eşine rastlanmayan bir şekilde dayanışmanın artmasına, İsveç ve Finlandiya’nın da İttifaka üye olarak başvurmasına neden oldu. Bu ülkelerin İttifaka başvurmalarının Moskova’nın güvenliğini daha da tehlikeye attığı tartışılmaz. Özellikle Finlandiya’nın Rusya ile çok uzun bir kara sınır hattının varlığı dikkate alınırsa bu riskler daha iyi anlaşılır.
Avrupa ülkelerinin daha önce ticari ortak olarak gördükleri Rus komşularından korkmaları sanırım bir zafer olarak değerlendirilemez. Akıllı herhangi biri, Avrupalıların, daha önce ciddi bir askeri karşıt olarak görmedikleri Rusya’yı en büyük tehdit olarak algılamalarının nasıl bir kazanıma işaret ettiğini açıklayamaz. Avrupalıların endişesinin boyutu, Ukrayna’ya sağladıkları silah ve mühimmatın çokluğuyla kıyaslanabilir. Rusya’yı küresel ekonomi sisteminden tecrit etmek için hiç beklenmedik boyutlarda yaptırımlara imza attılar. Almanya savunma alanındaki harcamalarını arttırdı. Avrupa’da ortak füze üretimlerine ağırlık verilmesi kararlaştırıldı ve ağır silahlanmaya gidilmesi kararlaştırıldı.  
Ayrıca Rusya’nın tehditlerine karşı nükleer başlık taşıyan füzelerinin üretimine de ivme kazandırıldı.
Avrupa ve Rusya arasında otuz yıl süren bir ticari iş birliği vardı. Avrupa’nın yaptırımları nedeniyle şu an daha çok kaybeden Batı cenahı olabilir ancak bu yaptırımların uzun vadede Rusya’nın ekonomisini felce uğratması kaçınılmazdır. Rusya'yı küresel ekonomik etkileşimlerin dışında tutmak bu ülke için bir felaket olacaktır. Aşamalı olarak petrol ve gazını satacak yer bulamayacak ve askeri ürünler de dahil olmak üzere birçok sanayide gereksinim duyduğu teknolojilere ulaşamayacaktır. Rusya'nın şimdiye kadar petrol ve gaz kartına sahip olması nedeniyle finansal olarak halen direnebildiği gerçeğini kabul etmek gerekir. Ancak bu savaş Avrupa ülkelerini enerji kaynaklarına olan ihtiyaçlarında Moskova'dan bağımsızlık kazanmak için ciddi bir şekilde alternatif enerji kaynaklarına yönelmelerini sağlamadı mı? Bazı raporlar el konulan Rus varlıklarının sadece Ukrayna’yı desteklemekte değil, ayrıca artan küresel petrol fiyatlarının tazmininde de kullanılabileceğini öne sürüyor. Uzmanlar, artan petrol ve gaz fiyatlarının Rusya’nın ekonomik sorunlarını çözmede yeterli olmayacağını söylüyor. En az karamsar yorumlar, Rus ekonomisinin yaptırımlardan sonra 2000’lerin başlarındaki seviyesine dönebileceği yönünde. Rusya’nın ekonomi alanında Çin’e bel bağlaması da fayda getirmeyecektir. Nitekim Çin Batı’nın tepkisinden çekindiği için Rusya’nın yanında kayıtsız şartsız yer almadığını göstermek istiyor. Çin haklı olarak elde ettiği kazanımları Moskova için kaybetmek istemiyor.
Rusya'nın abartılardan ve yanılsamalardan uzak, mütevazi yeteneklerini ortaya çıkaran ve bugün dünyanın yeniden Batılı kurumların egemenliğine dönmesinin kapısını açan bir zaferden söz ediyor olmalılar. Oysa bu zafer, Rusya’nın aleyhinde gelişmektedir. Rusya'yı tecrit etmek için daha önce eşi benzeri görülmemiş bir küresel koordinasyon var. En önemlisi de Rus güçlerini Ukrayna'da yaptıklarından sorumlu tutmak amacıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni harekete geçirmek için sergilenen olağanüstü uluslararası dayanışmadır.