Mustafa Özcan
TT

Devrimlerin öncü parolaları

Yahudilerin Pesah bayramlaşmalarında bir dilek ve belki bir slogan dikkat çekerdi: Gelecek  yıl (Davut'un şehri) Orşelim'de buluşalım. Bu dilek Yahudilerin Kudüs ile ilgili içlerinde yatan aslana işaret etmektedir ve hatıralarını da canlı tutmuştur. Yine Kudüs'le alakalı olarak Yahudiler babadan ataya şunları söylemişlerdir: Eğer seni unutursam sağ elim hünerini kaybetsin. Sağ elim kurusun! Yahudi melankolisinin bir parçası da Kudüs'e dair akim kalan duygulardır.  Dinmeyen nostalji zamanla melankoliye dönüşmüştür.  Ağlama Duvarı ve buradaki yakarışlar nesiller boyu bu melankolinin dışa vurumu ve ifadesidir.  Burasını atalar yurdu olarak bilmişler ve kabul etmişlerdir. Yahudilerin asr-ı saadeti  Davut ile Süleyman (Aleyhisselam) dönemidir. Diaspora veya bunun da indirgendiği gettolarda sefaletle birlikte iç içe geçen hayatlarında daı sıla veya nostalji kökleşmiştir. Yahudiler Batı'da inişli çıkışlı bir hayat düzeni kurmuşlardır. Protestanlık ile birlikte Katoliklerin düşmanlığından bir nebze kurtulan iade-i itibara mazhar olan Yahudiler çok geçmeden çevre atmosferde milliyetçilik girdabına yakalanmışlardır. Dini dışlanmışlıktan sonra bir de ırki dışlanmışlığın konusu ve öğesi haline gelmişlerdir. Bu dışlanmışlıkla birlikte Yahudilerde yine anavatan veya atalar diyarı özlemi uyanmış ve pekişmiştir. Halbuki Hıristiyanlıktan uzaklaştıkça ve şehirleşme ve kozmopolit kültürün rüzgarı ve etkisiyle derin bir nefes almaya başlamışlardı. Böylece şehirlerin ve ticaretin efendisi olmuşlardı. Bir kez daha medeniyet cennetinden Tih Çölünün ortasına düştüler.  Haklarında zamanın ruhu böyle işledi.  Bu çalkantılı dönemde ‘Gelecek Yıl Kudüs'te buluşalım’ parolası yine rehberleri haline geldi. Sığınacakları bir Mesihleri de yoktu ve uzak görünüyordu. Onlarda seküler veya ideolojik Mesihleri Theodor Herzl'in peşine düştüler.  Yeniden Kudüs’ün yolunu tuttular. Artık Arz-ı Mevud'a dönüşü o terennüm ediyor ve şaşkın İsrail milletine o yol gösteriyor ve rehberlik yapıyordu. Böylece modern dönemlerin da-ı sılasından veya nostaljisinden Siyonizm doğmuştur. Artık Mesih'e değil toprağa ve İsrail milletine yönelmişlerdi.  Gelmeyen Mesih'i fiili olarak arkalarına atmışlardı. Gelmeyenin yerine onlar gidiyordu.
‘Gelecek yıl Orşelim'de buluşalım’ parolası nasıl tarihi harekete geçirdi ve bir devinim, dalga meydana getirdi ve sönmüş bir kıvılcımını ateşledi?  Bu devinimi ve hareketi bir parola veya slogana indirgemek İşi basitleştirmek olur. Bunu yeryüzü çalkantılarıyla birlikte Yahudilerdeki devrimci ve ötesinde köklü muhalefet geleneğiyle çarpmamız gerekir. Bunları hesaba katmadan tek bir parola veya sloganla tarihin akışının değiştiğini söylemek gerçeklerle bağdaşmaz.
Yahudi geleneği gibi Şii geleneği de benzerdir. Külli yevmin Aşura külli ardın Kerbela/Her gün Aşura her yer Kerbela sloganı ve parolası İran Devriminin mayalanmasında etkili olmuştur. Adem'in Varisi Hüseyin adlı kitabında Ali Şeriati sloganı İmam Cafer-i Sadık'a dayandırır, atfeder. Bunun sağlaması ve sağlam bir senedi ve kaynağı olmadığı gibi mantıkla bağdaşır bir tarafı da yoktur. Bunu deseydi İmam Zeyd Bin Ali ve benzerleri derdi.  Cafer-i Sadık ve Musa Kazım, dönemlerindeki silahlı huruç ve devrim hareketlerine izin ve destek vermemişlerdir.  Kimileri buna takiyye dese de ispata muhtaçtır. Bu noktada Ahmet Bin Hanbel ve İmam Malik gibi Sünni ekolün imamlarından farklı davranmamışlardır.  Ayetullah Humeyni konuşma ve mesajlarında bu parolayı kullanmıştır. Hatta devriminin yakıtı yapmıştır. Murtaza Mutahhari de bu ifadeyi kullanmış lakin kaynağına temas etmemiştir. Bununla birlikte Cafer-i Sadık ve Musa Kazım gibi ‘müteşerri’ çizgide kalan imamlara rağmen Muhtar es Sakafi gibi serdengeçti ve devrimciler Şiilikte kapanmaz bir muhalefet
geleneği ve çığırı açmışlardır. Er Rıza min Al-i Muhammed gibi sloganlar da Eba Müslim Horasani gibi devrimcileri huruca sevk etmiştir.  Ali Şeriati de aşina olduğu sol kültür ile birlikte Şiiliğe yeni bir aşı yapmış ve ona devrimci bir dalga hediye etmiştir. Şiiliği sol ile mayalayarak çağdaşlaştırmıştır.  Lakin bölgede çalkantı olmasaydı belki devrim yine de sönük ve akim kalabilirdi.  Abdulkerim Surüş Ali Şeriati'nin Şiiliğin özünde değil kabuğunda olan bir eğilimi yüzeye taşıdığı görüşündedir.  Mezhebi değil devrimi ve hareketi esas almıştır. Esasında imamların öğretileri ne olursa olsun Şiiliğin ruhu isyandır ve Ali Şeriati bunu keşfetmiş ve yerleşik normların ve imamların hilafına da olsa Şiiliği devrimci eksende yeniden tanımlamıştır. Şiilik Ali Şeriati ve Halkın Mücahitlerinin anlayışıyla sola yatsa da Humeyni gibi muhafazakar eğilimli ulema onu kendi çizgilerinde tutmuştur. Hamid Dabashi'nin ifadesiyle Şiizm bir protesto hareketidir veya dinidir. Peki! Kimi protesto etmiştir? Sadece Emevileri olsaydı bir klik olarak kalmazdı, yaygınlaşır ve çevresiyle bütünleşirdi.  Oysaki kendi yatağında, mecrasında kalmış, feyezan etmemiş yani çevresine taşmamıştır.