Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Veliaht Prens ve Türk-Arap ilişkilerinin normalleşme süreci

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Mısır, Ürdün ve Türkiye başta olmak bölge ülkelerini ziyaret ettiği tur ile bölgemizin aslında Arap Baharı olarak tahrif edilen olaydan bu yana kaybettiği barış ortamına yaklaştığı söylenebilir.
Veliaht Prens'in bu turunun, kritik uluslararası siyasi ve ekonomik koşullarda istikrarı pekiştirecek ekonomik boyutları olduğu doğru; ancak bu ziyaretin farklı cephelerdeki siyasi yönü göz ardı edilemez.
Bugün bölgenin Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde olduğu kadar Arap-Türk ilişkilerinde de istenen normalleşmeye yaklaştığı söylenebilir.
Elbette İran'ın içinde bulunduğu düzelmesi zor durum, olumlu bir devlet olamayacak olan İran'ın kendisinden kaynaklanıyor.
Söz konusu tur, İran’ın desteğiyle ve Batı’daki solun saflığından yararlanarak ülkelerimizi dağıtmaya çalışan grupların sabotaj çabaları karşısında devletin bölgedeki çabalarının doruk noktası, devletin ve kavramlarının yükseldiği noktadır.
Reuters’ın Hamaslı iki yetkiliden aktardığına göre belki de Hamas’ın 10 yıllık aranın ardından ‘oy birliğiyle’ Beşşar Esed rejimiyle ilişkilerini yeniden tesis etme kararı alındığını duyurması tesadüf değildir. Türk-Körfez ilişkilerinin düzelmesi sonrasında bunun bir tesadüf olmadığını söylüyoruz.
Suudi Arabistan’ın G20 Zirvesi’ne başkanlık etmesinden bu yana Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın attığı adımlar, ardından Körfez turu, el-Ulâ Anlaşması ve şimdi bu mühim bölge ziyaretleri, Veliaht Prens’in bölgedeki toksik havayı arındırdığı, ulus devlet kavramını ve itidal eksenini güçlendirdiği anlamına geliyor.
Turun Mısır, Ürdün, Irak ve ABD Başkanı’nın önümüzdeki ay Suudi Arabistan’da katılacağı Körfez zirvesinden önce yapılması da önemli bir husus. Bu, İran'ın sabotajlarına karşı safları açıkça sıklaştırmak ve söz konusu zirvenin başarı şansını artırmak anlamına geliyor.
Bahsettiğim gibi bu ziyaretlerin ekonomik boyutu da var. Siyasi istikrar için en önemli faktörlerden biri olan ekonomi, bölgede gerginlik yerine çıkar dilinin konuşması anlamına geliyor.
Dolayısıyla bu tur, İran’ın bölgede gerilimi yükseltmeye devam ettiği hassas ve acil bir zamanda gerçekleşiyor. Şu an en tehlikeli boyut, İran ile İsrail arasında benzeri görülmemiş bir gerilime neden olan nükleer çatlak.
Bu gerilim aynı zamanda ABD ara seçimlerine yaklaştıkça ve Ukrayna'daki kriz körüklenmeye devam ederken artan uluslararası endişeye neden oluyor. Beklenen husus, İran üzerindeki baskı arttıkça bölgenin tehlikeli ve sinirleri yıpratıcı bir süreç ile karşı karşıya kalmasıdır.
Tüm bunlar, Irak ve Suriye'de uzantıları olan İran’a karşı Körfez ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerde koordinasyonu ve normalleşmesini gerektiriyor.
Tahran’ın bölgedeki vekilleri, özellikle Rusya’nın Suriye’den geri çekilmesiyle Türk-İran çatışmasını körüklüyor.
Bu nedenle söz konusu bölge turu, ekonomik önemiyle hemen hemen eşit derecede siyasi bir öneme sahip. Zirâ Suudi Arabistan ile Mısır arasındaki ilişkileri de derinleştirilmiş oluyor.
Ziyaret, Suudi-Ürdün ilişkilerini  geliştirirken, Türkiye ile ortamı arındıracak, rasyonaliteyi ve çıkar dilini pekiştirerek ilişkilerin önündeki engelleri kaldıracaktır.