Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

En büyük insan kaçakçısı: Yoksulluk

Yarın Dünya İnsan Ticareti ile Mücadele Günü kutlanacak.
Evet, 2022 yılında, dijitalleşme ve bilimin zirvesinde, modernitenin ortaya çıkışından yaklaşık üç yüzyıl sonra, rasyonalite ve bireyin merkezciliğini vaat eden Aydınlanma döneminin ardından, insan ticareti olgusundan bahsediyoruz. Bu ifade ilk duyulduğunda insanı, İslam öncesi döneme (cahiliye) ve efendiler ile köleler, özgürler ile sahipliler arasında sınıf ayrımının olduğu tarihi ve kültürel ortamlara götürüyor.
Hızlıca tanımlayacak olursak; insan ticareti olgusunun bugün dünyanın dört bir yanına yayılan ve aldatıcı maskeler takan yeni köleliğin kılık değiştirmiş bir biçimi olduğu söylenebilir. Ancak dünyadaki insan hakları savunucuları ve insanlık onuru ile ilgilenen ülkeler bu maskelere kanmadı ve yeni kölelik biçimlerini açıkça insan ticareti olarak adlandırılan bir yasaya dahil ettiklerinde tamamen doğru bir tanımlama yapmış oldular.
Dolayısıyla belirttiğimiz gibi; insan ticaretinin tehlikesi, bu ticaretin biçimlerinin karmaşıklığında ve çarpıklığında yatmaktadır. Bu yüzden reddetme ve kınama ile insan ticareti ile mücadele etme gerekliliğinin yanı sıra bunu dile getirme stratejisinin, insan ticaretinin tezahürlerinin dallanıp budaklanmasını ve bu olgunun sınırlı bir şekilde tanımlanmasını engellemek şeklinde olması önemlidir. İnsanlığın kurtuluşu ve zaferi alanında insanlık mirasının birikmesinden sonra bugün insan ticareti olgusunun var olması, bu yeryüzündeki herkes için bir hakarettir.
Evet, bu olgu yüksek sesle ve sert bir şekilde reddedilmeli.
Şuna dikkat çekmekte fayda var ki insan ticareti olgusundan bahsederken rastgele konuşmuyoruz. Bilakis bunu gösteren ve belgeleyen sayılar, olaylar ve istatistikler var. Birleşmiş Milletler’in (BM) internet sitesinde yer alan bir yazıya göre 2018 yılına dayanan veriler şöyle:
-2018 yılında 148 ülke tarafından bildirilen beş bin kişinin insan ticareti mağduru olduğu tespit edildi.
-Tespit edilen kurbanların yüzde 50'si cinsel amaçlarla, yüzde 38'i ise zorla çalıştırılarak istismar edildi.
-Kadın kurbanlar halen ana hedef halinde. Tüm insan ticareti mağdurlarının yüzde 46'sını kadınlar, yüzde 19'unu kızlar oluşturuyor.
-Küresel çapta kurbanların üçte biri çocuklardan oluşuyor.
-Tespit edilen insan ticareti mağdurları arasında çocukların oranı son 15 yılda üç kat artarken erkek çocukların oranı ise beş kat arttı.
Dolayısıyla ilk gözlem, çocukların ve kadınların insan ticareti mağduru olduğu yönünde... Yani söz konusu ticaret, yoksulluk, mahrumiyet, ataerkil kültürün baskınlığı ve bireyin grup ve geleneksel yapılara bağlı sosyal çerçeveler pahasına yok edilmesinden muzdarip toplumlarda daha savunmasız oldukları için çocukları ve kadınları hedef alıyor.
Her olumsuz olgunun başlıca kurbanı en savunmasızlardan olur ve bu savunmasız gruplar genellikle çocuklar ve kadınlardır.
Aslında bu olgu, uluslararası sözleşmelere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne, demokratik çabalara ve dünya seçkinlerinin bireysel haklar için verdiği mücadeleye rağmen halen var ve artmaya da devam ediyor. Bu, insan ticareti olgusu ile önemine rağmen sadece yasalarla mücadele edilemediğini gösteriyor.
Bu sancılı ve karmaşık konuyu ele alırken, BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin çizdiği prensibe bakalım. Gündemde şu ünlü cümle ile büyük bir hedef koyuluyor:
“Kimse kafilenin gerisinde bırakılmayacak.”
Öyleyse soru şu: Bugün insan ticareti mağdurları kafileye nasıl yetişebilir?
Önleme ve koruma mekanizmalarını birleştiren bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Koruma sağlanması için tüm ülkelerde insan ticaretine tahsis edilmiş kuruluşların kurulması ve eylemin ve suçun ağırlığı gibi katı ve sert yasaların çıkarılması gerekiyor.
Ancak çözümün ve yaklaşımın büyük kısmı, bu illetin kökenine, soruna ve bu olguyu oluşturan ana nedene inmeyi gerektiriyor. Bu da yoksulluktur. Burada kendimizi, İmam Ali bin Ebu Talib'in -Allah ondan razı olsun- bu konuda söylediği sözle karşı karşıya buluyoruz:
“Yoksulluk bir insan olsaydı, onu katlederdim”.
Burada esas olarak kastedilen sorun ekonomiktir. İnsan tacirleri insanların, değerlerin ve elde ettikleri birikimin ve servetin ticaretini yapmak için ekonomik olarak durumu kötü olan yoksulları sömürmektedir. Bu yüzden, düşman yoksulluktur ve savaşta serbest tüccar yoksulluktur. Buradaki esas mesele, insan ticareti olgusunun yayılmasında savaşların ve gerilimlerin rolünün fark edilmesinin yanı sıra düşük gelirli ailelerin ekonomik ve sosyal olarak güçlendirilmesini güvence altına alacak çözümler bulmaktır. Gerek çocuklar gerek kadınlar gerekse erkekler olsun şiddet ve savaş belasından kaçmak zorunda kalan göçmenler, insan tacirleri için kolay lokma olarak görülüyor. Bu tacirler insan ticaretini büyütmek için göçmenlerin savunmasız ve yasal olarak belirsiz durumlarından yararlanıyorlar.
Yoksullukla mücadeleyi stratejik bir hedef haline getiren herhangi bir devlet ve sivil toplum politikası, pratikte bu savaşın, aynı anda birkaç hedefe ulaşacağı anlamına gelir. Çünkü yoksulluk, insanlara zarar veren binlerce olgu üretir.