Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Bosna Soykırımı’nın ardındaki insan avı

Korku-gerilim türü filmlerde “insan avı” temasının işlendiğine şahit olmuşuzdur. Genellikle bu filmlerde bir grup imtiyazlı, zengin grup, maddi bedel karşılığı insan avı yapar. Ancak bunun sadece film oluğunu zannederiz. Öyle ya, öldürmenin bir sebebi olamaz elbette ama cinayet de keyfi olarak işlenen bir şey değildir. Dolayısıyla, normal bir insanın keyfi olarak cinayet işlemesi hiçbir şekilde anlaşılır bir durum değildir.
Bu durumun istisnası psikopatlıktır. Yani bir insan ancak normal değilse, ruhsal bozuklukları varsa keyfi olarak cinayet işler, bu cinayetten keyif alır. Ve bu durum bireysel, organize olmamış bir halde gerçekleşir. Yani örneğin seri katiller, insan avcısıdır ancak grup halinde, kendilerine yardımcı olan birileri vasıtasıyla cinayet işlemez zira yan yana gelen iki kişiden biri psikopat ise diğerinin normal olma ihtimali daha yüksektir. Ama ve maalesef bu durumun da bir istisnası varmış; Bosna.

“Slovenyalı yönetmen Zupanic'in "Saraybosna Safarisi" isimli belgeseli Bosna Hersek'te 1992-1995 yıllarında yaşanan savaşta bazı zenginlerin Saraybosna’da "insan avına" çıkmak için Sırp askerlerine para verdiği gerçeğini beyaz perdeye yansıttı.”

Bugün “film” olarak izledik belki ama yaşananlar bir film değildi. Zupanic, çektiği belgesel ile ilgili şunları aktarıyor; çoğumuzun “yeni duyduğu” bu durum, aslında bilinen bir şeymiş ve ekranda anlatılması için uzun süre önce çalışmalara başlanmış ancak olayı bilen, duyan ve hatta görenler, korktukları için bu çalışmaya dahil olmak istememiş.
İnsan avı utancı konusuyla ilgili daha çok Rus zenginlerin adının geçmesiyle birlikte, ABD’li bir takım zenginlerin de para karşılığı insan avına katılmak istediği söyleniyor. Olay oldukça kötü, daha ne kadar kötü olabilir ki, diye düşünürken karşımıza daha kötüsü de çıkıyor: Öldürülen çocuksa ödenen bedel daha yüksek oluyordu.
Yani savaşın, soykırımın ortasında bir ülke var, bu durum zaten kabul edilebilir gibi değil ama diğer yandan bir de karşınızda insan avı yapmak isteyen ruh hastası bir kesim ve para karşılığı onlara yardım eden kişiler, Sırp askerleri çıkıyor. Varlık sancısını geçtim, varlığa dair “tiksinmenin” en üst boyutunu yaşıyorsunuz.
Varlığa dair hissettiğiniz tiksinme hali, en azından benim yaşadığım “bulantı, bunaltı, tiksinme” hali, insan avıyla sınırlı değil. Dün olduğu gibi bugün de insan avı yapan psikopat gruplara yönelik bir sessizlik, bu sessizlikten mütevellit ortaya çıkan bir koruma durumu var, işte bu hissedilen tiksintinin en üst boyutu… Reuters’tan, Sputnik’e kadar hiçbir medya organında normal şartlarda infial yaratacak bu olayla ilgili bir haber bulamıyorsunuz. Zaten o sırada geçen bir haber içsel sıkıntınızı beşe katlıyor; Hollanda yönetimi, Sırpların soykırım yapmasına imkan tanıyan, destek veren askerlerinden özür diliyor ve onlara madalya veriyor.

********

Geçtiğimiz hafta bu köşede, insanın bireysel olarak yaşadığı dramatik ve problemli süreçlere işaret ettim, beni tatmin eden bu yazı, çok fazla etkileşim beklediğim bir yazı değildi ama beklentinin üzerinde bir alaka gördü.
Yazan biri için dünyanın her olayı inceleme konusu olabilir, okuyan için ise mesele doğrudan ilgi alnına giren şeylerle ilgilidir. Ve çoğu kez kendi öyküsüne dokunulsun ister, dokunulduğunda da o yazıyla bir bağ kurar. Falanca yıl önce, filanca yerde gerçekleşen bir katliam belki çoğumuzun ilgi alanına girmiyor. Ancak ben insanın bildiğinden, duyduğundan sorumlu olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla insanın, bireysel olarak kendi öz yaşamında yaşadığı problemler dışındaki dünyaya alaka göstermeyen yanını kanıksayamıyorum. Benim için bir yerde katliam olması da, benim kalbimde katliam olması da aynı şeyler… ve maalesef çok azımız için kendi dünyamız dışındaki dünyalara dair problemler de kendi problemlerimiz kadar üzüntü verici… nihayetinde, 30 yıl önce parayla insan avı yapanların, onlara imkan sağlayanların üzerime bıraktığı ağırlık ile bugün tüm bu olanlara dair zerre rahatsızlık hissetmeyenlerin bıraktığı ağırlık aynı.
Sevgili okur, bugün senin benim yazdığıma değil, ben ve benim gibi bir azınlığın, sesimizi duymuş olduğunuzu bilmeye ihtiyacımız var. Birlikte nefes aldığımız şu alemde, lütfen en azından bir gün, o da bugün beni ve bizi yalnız bırakma.