Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, kavurucu sıcakların, Asya’yı yerle bir eden sellerin, enerji krizinin ve yüksel enflasyonun damga vurduğu bir seneyi geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Çevremizde yaşanan her insan kaynaklı krizde olduğu gibi yukarıda saydığımız maddelerde de iklim krizi merkezde yer alıyor. Fakat ne biz ne de yönetenler hala konuyu ciddiye alabilmiş değil. Bunun en net örneği, hafta başında Mısır’ın Şarm El Şeyh kentine başlayan 27. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27.
Dünyanın dört bir yanından devlet başkanlarını, siyasi figürleri ve sivil toplum aktörlerini bir araya getiren COP27’de gündem, iklim krizine karşı ortak stratejilerin güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesi. İnsanlık ne yapıp edip 1,1 derecenin üzerine çıkan küresel sıcaklık artışını yüzyıl sonuna kadar 1,5 dereceyle sınırlandırmak zorunda. Eğer bu hedef tutturulamazsa milyonlar hayatını kaybedebilir. Gezegenin bu hızla ısındığı bir senaryoda 2050'ye kadar 1,2 milyar insanın topraklarını terk ederek iklim mültecisine dönüşmesi bekleniyor.
Medyadaki söyleme bakılırsa COP Zirvesi “Az laf çok iş” prensibiyle toplanmış kritik bir toplantı. Fakat söylemler artık alışılagelmiş basmakalıplığın dışına pek çıkamıyor. Geçen sene Glasgow’da düzenlenen konferansın açılış konuşmasında “Kendi mezarımızı kazıyoruz” diyerek sert bir giriş yapan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres yine üst perdeden “İnsanlık ya dayanışmayı ya da toplu intiharı seçecek” sloganıyla beylik laflarına bir yenisini ekledi. Elbette bunlar sadece kamera önünde söylenen manşetlik demeçler. Asıl gündem ise para.
Önceki iklim zirvelerinde dünyanın en büyük ekonomilerine sahip olan devletler, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelere mali yardımda bulunacaklarını taahhüt etmişti. Buna göre, dezavantajlı konumdaki ülkelerin iklim uyum planı çerçevesinde yeşil enerjiye geçişlerini teşvik etmek için 2030 yılına kadar 300 milyar doların üzerinde yardım yapılacak.
Verilere göre şimdiye kadar taahhüt edilen miktarın yüzde 10’u bile dezavantajlı ülkelere aktarılamadı. Bu konuda Avrupa, gezegenin en büyük kirleticileri olan ABD ve Çin’i suçluyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, AB ülkeleri olarak üzerlerine düşeni yaptıklarını ancak Pekin ve Washington’a baskı yapılmadıkça bu konuda bir ilerleme sağlanamayacağını vurguluyor. Gerçekten de küresel sınmayı tetikleyen karbon emisyonlarında aslan payı yüzde 27 ile Çin’in. ABD ise yüzde 15’lik payla Asya devini takip ediyor.
COP27’de açıklanan rapora göre karbon nötr, yani fosil yakıtlardan elde edilen enerji yerine yeşil enerjiye geçiş başta olmak üzere karbon salınımını azaltacak önlemler için 2 trilyon dolarlık bir bütçe ayrılmalı.
En büyük kirleticiler olarak söz konusu meblağdaki aslan payının bu Washington ve Pekin olması normal. Fakat iklim krizi adaletsizliği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarıyor. İngiliz The Guardian gazetesinde yayımlanan son araştırmaya göre dünya nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan 54 Afrika ülkesi gezegeni ısıtan karbondioksitin yüzde 4’ünden daha azının sorumlu olmasına rağmen çevre sorunlarından en fazla etkilenecekler arasında. Dünya küresel ısınmayı 1,5 derecede tutmayı başarsa dahi, yüzyılın sonuna kadar Afrika ülkelerinin gayrisafi yurtiçi hasılasındaki büyüme oranları yüzde 64’e kadar düşebilir. Yani çevre felaketinden en az sorumlu olan Afrika, en fazla bedeli ödeyecek.
Son yıllarda yaşadığımız pandemi, savaş, kıtlık ve enerji anlaşmazlıkları bizi çevre felaketlerinin nedeninin idrak etme konusunda daha bilinçli bir noktaya götürdü. Ancak kapitalizmin kar hırsıyla yağlanmış çarklarının yavaşlamaya niyeti yok. Geliri adil ve insanlık için dağıtmadıkça iklim cehennemi bizi yutacak. Dünya zenginliklerinin yüzde 99’unu elinde tutanlara sormak gerek. Yaşamın için kaç milyar dolar ödemeye hazırsın?
TT
Yaşamın için kaç milyar dolar ödersin?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة