Belirli bir sektörün işlerinden sorumlu bir bakan, bakanı olduğu hükümetin uluslararası bir tarafla yaptığı ve kendi sorumluluğundaki alanla ilgili bir anlaşmayı reddetmek için acele ediyorsa, içeride bir sorun olmalı. Yani yüzeyde görünenle, perde arkasında ya da kapalı kapılar ardında olup bitenler tamamen farklı olmalı. Olay, bazen anlaşılması zor şeyler sızdıran Libya testisinden geliyor. Bahsettiğimiz bakan, Abdulhamid ed-Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’nin (UBH) Petrol ve Doğal Gaz Bakanı Muhammed Avn.
Dibeybe geçen cumartesi günü Trablus'ta Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) ile İtalyan ENİ şirketi arasında imzalanan 8 milyar euro tutarındaki anlaşmanın imza törenine İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile katıldı. İmzalanan anlaşmanın ne kadar iddialı olduğu ortada. Zira meslektaşım Halid Mahmud’un geçen pazar günü bu gazetede yayınlanan haberine göre anlaşma, iki açık deniz doğal gaz sahasını geliştirmeyi ve Libya’nın sepetine yaklaşık 800 milyon metreküp doğal gaz koymayı öngörüyor. Ancak Muhammed Avn, ‘NOC tarafından İtalya ile yapılan herhangi bir anlaşmayı Libya devletinin servetinin israf edilmesi olarak’ yorumladı. Bakan Avn’ın gösterdiği tutumun, hiç vakit kaybetmeden anlaşmayı eleştiren ve bunun ‘gayri kanuni ve gayri meşru’ olduğunu söyleyen bazı parlamenterlerin tutumlarıyla aynı çizgide olduğu göze çarpıyor.
İster Libya'da ister başka bir yerde olsun insan böyle bir manzara karşısında meseleyi anlamakta ve buna hangi taraftan bakacağına karar vermekte zorlanıyor. Nitekim bir taraftan Petrol ve Doğal Gaz Bakanı Sayın Avn’ın UBH Başbakanı Sayın Dibeybe ile sorumluluğunu taşıdığı sektörle ilgili bir anlaşma konusunda ihtilafa düşmesinin, Libya'da yaşanan en yüksek demokratik geçiş derecesini yansıttığı söylenebilir. Çünkü bir birey ve vatandaş olarak bakan, başbakandan farklı bir görüş taşıyor. Demokrasinin uygulanması açısından gelinen bu olgunluk seviyesi gerçekten göz alıcı ve takdire şayan. Bunun benzerlerine saygın demokratik toplumlarda rastlamak mümkün. Örneğin, İngiltere’de Sir Geoffrey Howe (Dışişleri Bakanı) ve Lord Nigel Lawson (Maliye Bakanı) gibi birden fazla bakan, demir yumruğunun tüm gücüne rağmen Sayın Margaret Thatcher ile aynı fikirde değildi. Thatcher hükümetinin üyeleriydiler ancak insanların gözü önünde İngiliz Avam Kamarası'ndaki arka koltukları ön koltuklara tercih ettiklerini duyurmuşlardı.
Peki, Libya'da demokrasinin gidişatının gerçekten bu noktaya çıktığı söylenebilir mi? Yoksa duyduklarımız ve gördüklerimiz, 12 yıl önce, şubat ayında yaşananlar sonucu ortaya çıkan kaosun yayılmasından bu yana Libya'yı ve iyi insanlarını önüne katıp götüren ‘sürrealist’ fırtınanın devamından başka bir şey değil mi?
Böyle bir soruya kesin bir şekilde cevap vermek mantıklı olmaz. Hele de Libya sahnesini takip edip uzaktan durumları inceleyenler için. Ancak muhtemelen sorunun cevabını arayanlar, özellikle milislerin Libya toprakları üzerindeki kontrolünün büyümesi açısından bakıldığında ülkedeki olayların gidişatının İngiliz Avam Kamarası demokrasisinin Trablus’a hoş gelip sefalar getirdiğinin habercisi olmadığını göz önüne alarak, sahnenin daha çok ‘sürrealist’ fırtına ile ilgili olduğuna ihtimal verirse doğru cevaba daha yakın olacaklardır. Durum böyle olduğuna göre Londra'nın Libya'daki durumların geldiği noktayla ilgili rolünü tekrar gözden geçirmek mantıklı olabilir.
Sadede gelirsek; İngiltere'nin Trablus Büyükelçisi Caroline Hurndall geçen hafta bu gazetede meslektaşım Jacqueline Zahir ile gerçekleştirdiği röportajda, “Libya liderlerinin ülkelerini hayal kırıklığına uğrattığı ortada” açıklamasıyla Libyalıların yarasına parmak bastı. Röportaj, karışık Libya meselesinin çeşitli yönleriyle ilgili önemli ve net cevaplar taşıyordu.
Bununla birlikte St. James Sarayı’nın Trablus Büyükelçisi’nin tavrının takdir edilesi netliği, ülkesinin hükümetinin ve onunla birlikte Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkelerinin hükümetlerinin Libya’nın uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve Libya Hava Kuvvetleri’ne yönelik saldırıların başlatılmasıyla ilgili olarak 17.03.2011 tarihinde çıkarılan 1973 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararının uygulanma şekline ilişkin davranışlarındaki belirsizliği ortadan kaldırmayacak. Herkes artık biliyor ki bu kararın uygulanması, yetkilerini çok aşan bir boyuta geçmişti. Bu, tüm Libya ordusunun altyapısının ve hatta askeri olmayan kurumların yok olmasına sebep olmuştu. Dolayısıyla bu durum, milislerin canlanmasına ve her yönden paralı askerlerin ülkeye akışına fırsat sağlamıştı. Peki, böyle bir uluslararası davranış Libya’yı ve Libyalıları hayal kırıklığına uğratmak değil de nedir, söyler misiniz?
TT
İngiltere de Libya’yı hayal kırıklığına uğrattı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة