Bir çevre bakanı bana bir keresinde “Biz çevre bakanlığıyız, bu yüzden siyasetle işimiz yoktur” demişti. O an anlamıştım ki, bakanlığı ciddi hiçbir görevi yerine getiremeyecekti. Çünkü bakanlık, görevi tüm çevre ve iklim konularıyla ilgili uluslararası ve ikili müzakereleri yönetmenin yanı sıra çevreyi koruyan mevzuat ve yasalar geliştirmek, tüm bakanlıkların çalışmalarına çevre meselelerini entegre etmek, bütçelerde yeterli bir finansman payı ayrılması için baskı yapmak, hükümetin geri kalan üyelerini taleplerine ikna etmek ve yasa tasarılarının meclisten geçirilmesini sağlamak olan siyasi bir oluşumdur. Tüm bunlar, en üst düzeyde siyasi bir yönetim gerektirir.
Bakanın yorumu bana, sanki siyaset ayıp bir işmiş ya da sadece sınıflandırma hakkını tekeline alanlarla anlaşan seçilmiş bir azınlığın hakkıymış gibi bazılarının hoşlanmadıkları bir tutuma giren herkese karşı çirkin bir suçlama şeklinde ‘siyasallaşma’ yaftasını yapıştırmasını hatırlattı. Halbuki, doğru anlamda siyaset, genel ulusal çıkarları gerçekleştirme sanatı olmalıdır. İnsanların temel haklarını, hukukun ve kamu düzeninin herhangi bir otoritenin üstünde olmasını ve çevre ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere önemli ulusal kararları alma sürecine katılmayı talep etmesi doğal bir siyasi uygulama ve kazanılmış bir haktır.
Siyasetten kaçınan çevre bakanlıklarının, ‘çevre’ veya ‘yeşiller’ adını taşıyan ve hedefleri ağaçlandırma, kirlilikle mücadele, sahil temizleme gibi sloganlarla sınırlı olan partilerden bir farkı yoktur. Parti tam bir siyasi varlıktır, aksi takdirde bir sivil toplum kuruluşu (STK) olurdu. Her ciddi partinin amacı iktidara gelmektir. Bu da ayrıntılı bir program aracılığıyla göreve hazır olmasını gerektirir. Bu program, çevre konularıyla doğrudan ilgili olanların yanı sıra ekonomik, sosyal, eğitim, bilim, sanayi, tarım, sağlık ve kültür politikalarındaki planlarını içerir. Kalkınmayı, çevreyi ve iklimi etkileyen her şeyin daha iyi anlaşılmasını sağlayan net bir uluslararası ilişkiler vizyonuna sahip olması gerekir. Peki, ilkeleri ve hedefleri bir STK’dan veya bir hayır derneğinden bile daha azsa, neden belirli bir grubu parti olarak adlandırmakta ısrar edilir? Dernek deseler ne zararı olur? Yoksa ‘parti’ kelimesi daha yüksek bir statü ve daha prestijli bir hava mı katıyor?
Bilinçlendirme veya sosyal yardım konusu ile ilgilenen STK’ların kendilerini siyasetten uzaklaştırma hakları vardır. Ancak bazı durumlarda işleriyle ilgili siyasi meselelerle de uğraşmak zorunda kalabilirler, ki şeffaf bir şekilde yaparlarsa bu bir zan oluşturmaz. Bir hayır kurumunun insanların haklarını korumak ve yardımın sadece yozlaşmış otoritenin onayladığı kişilere değil, herkese ulaşmasını sağlamak için yozlaşmış bir siyasi rejimi boykot etmesi ve onunla iş yapmayı reddetmesi insancıl bir siyasi duruştur. Bu bir seçenek değil, aksine kamu işleriyle uğraşan her tarafın yapması gereken bir şeydir.
Sahilleri temizleme ya da yollardaki atıkları kaldırma kampanyalarıyla yetinip özellikle çevre kirliliğini önleyen caydırıcı yasaların çıkarılması ve uygulanması için siyasi yetkililere baskı yapmaktan kaçınan çevre dernekleri, siyasete karışmama bahanesiyle görevlerini ihmal ediyorlar. Aslında bu şekilde kendilerini başarısızlığa mahkum ediyorlar ve faaliyetleri tanıtımdan öteye geçmiyor.
Arap dünyasında Çevre Bakanlığı'nı devralanlar arasındaki en samimi isimlerden biri, bizzat sokaklara inip ister çöplerini uygunsuz yere atanlar isterse zehirli gazlar yayan araçlar kullananlar olsun, çevrenin korunmasını ihlal edenleri not ederek, hatta bazen bu kişileri tutuklamak için polis eşliğinde sahaya çıkarak uygun kanunların çıkarılması ve uygulanması yönündeki eksikliği kapatmaya çalışıyordu. Gelgelelim, iyi bir örnek teşkil etmedeki önemlerine rağmen bu girişimler, para ve hapis cezaları veren net ve caydırıcı yasaların olmaması ışığında sınırlı fayda sağlayan bireysel önlemler olmaktan öteye geçemedi. Bakanlık’taki bu şahsiyetin iyi niyetine ve ince tutumuna rağmen, siyasi iradenin yokluğunda sokaktaki 20 yıllık halk girişimlerinden sonra durum daha da kötüleşti. Temizlik kampanyalarına katılmak için sokaklara ve sahillere inen ve ağaçlandırmaya katılmak için dağlara çıkan çevre tutkunu samimi bakanlarla aynı şey tekrarlandı. Bu girişimlerin etkisi, yasa çıkaran siyasi iradenin yokluğunda yerel ve geçici düzeyde kaldı.
Bırakalım STK’lar baskılar ve hegemonya girişimleri olmadan asil gönüllü çalışmalarını yürütsünler, biz de çevre bakanlıklarının bilimin gerektirdiği şekilde planlarını yapan siyasi yapılar olarak rol oynamalarını talep edelim. STK gibi hareket eden bakanlık başarısızlığa mahkumdur. Zira sorumlu kişinin görevi çözüm bulmaktır, ağlama duvarı gibi insanlara şikayet sunmak değil.
* Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) Genel Sekreteri ve “Çevre ve Kalkınma” dergisinin editörü
TT
Çevre Bakanlığı bir STK değildir
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة