“Seçmek” sadece seçimlerin gündeme geldiği zamanlarda değil her dem insanın gündeminde olması gereken bir kelimedir. Zira daha önce de ifade ettiğimiz üzere insanın kaderinde seçmek vardır. İrade insana seçimler yapsın diye verilmiştir. Bütün mesele yapılan seçim ve tercihlerde isabetli olup olmamaktır. Seçimlerimiz isabetli ise problem yoktur. Ancak seçimlerimiz yanlışsa bunun bize dünyevi ve uhrevi olumsuz yansımaları olacaktır.
Seçim yapmak aynı zamanda kime tabi olacağımıza da karar vermektir. Çünkü seçimlerimiz ve tercihlerimiz kimin-kimlerin yanında yer alıp duracağımızı da belirler. Kimin yanında durduğumuz izzetimizin ve değerimizin de göstergesidir. İzzeti kendilerinde, batıl inançlarında görenler başkalarını hakir ve değersiz görürler. Velev ki hakir ve değersiz gördükleri kişilerin durdukları yeri Allah belirlemiş olsa dahi bu onlar için bir şeyi değiştirmez. Buna birkaç örnek verelim.
Hz. Nuh, Allah Teâlâ tarafından kendi kavmine resul olarak gönderilmiş ve vahyi tebliğ etmekle görevlendirilmişti. Vahye muhatap olan kavmi iman etmek veya inkâr etmek tercihi-seçimi ile karşı karşıya kalmış, bir kısmı iman etmeyi seçerken bir kısmı da Hz. Nuh’a iman edip tabi olanları bahane ederek şöyle demeyi seçmiştir: “Bakıyoruz da, sen de bizim gibi sadece ölümlü bir insansın. Sana ayak takımına mensup sığ görüşlü kişilerin dışında kimsenin uymadığını görüyoruz…”[1] İman edenlerin Allah’ın dinine teslimiyetle kazandıkları şeref ve değer inkâr etmeyi tercih edenler için bir şey ifade etmezken sahip oldukları maddi ve sosyal konuma bakarak Nuh’un yanında yer alanları “ayak takımı, değersiz kişiler” olarak nitelemeyle büyüklenmeyi tercih etmişlerdir. Yani herkes kendi seçimini yaparak konumunu ve yerini belirlemiştir. İman edenler, Allah ve O’nun elçisi olan Hz. Nuh’un yanında yer alırken Mele’-Şımarık önde gelen güruh batılın ve çarpık inançlarının yanında durmayı seçmiştir.
Hz. Peygamber döneminde Müslümanların yanında yer almanın kendi çıkarlarıyla uyuşmadığını gören bazı kişiler kimi konularda inkârcıların yanında yer almayı tercih ettiler. Çıkarlarını korumak için inkârcıların yanında durmanın kendilerine şeref ve izzet kazandıracağını zannedenlere Allah Teâlâ şu hatırlatmayı yapar: “Müminleri bırakıp hakikati inkâr edenleri dost edinenlere gelince, onlarla şeref-izzet kazanacaklarını mı umuyorlar? Unutmayın ki asıl şeref-izzet yalnızca Allah’a aittir.”[2] O hâlde, gerçek anlamda onur kazanmak isteyen, yalnızca Allah’a kul, Resulüne ümmet ve iman edenlerle birlikte hareket etmelidir.
Mü’minler, kâfirlerde ve batılın temsilcilerinde onur aramak, onlarla birlikte hareket etmek, onları güçlendirecek ve onlara meşruiyet kazandıracak davranışlar şöyle dursun, gerekirse onlarla birlikte oturmaktan bile uzak durmak zorundadırlar. Şu iyi bilinmelidir ki onların istek ve arzularına uymak, Allah’ın ayetlerini inkâr edip alaya alanlarla[3] veya o ayetlerin hayata uygulanmasına karşı çıkanlarla ve onlarla hareket ederek onlara destek vermeye devam edip onlara tabi olmak; “… yoksa siz de onlar gibi olursunuz!”[4] hükmünün tecelli etmesine neden olacaktır.
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” düsturu gereğince bu dünyada birlikte olunanlarla, ahirette de beraber olunacağı gerçeği unutulmamalıdır. Hatta ahirette onlarla beraber yol yüründüğü için ifade edilecek pişmanlıklar bile yarar sağlamayacaktır. Ve sonunda şu ilahi haber geçekleşecektir: “Allah Teâlâ bütün ikiyüzlüleri ve kâfirleri, cehennemde bir araya toplayacaktır.”[5]
Dünyevi seçimlerin uhrevi akıbetlere etkisi olduğu gerçeği unutulmadan seçimler yapılmalıdır. Seçimlerimizi yaparken sadece maddiyatı merkeze almak bizi doğru sonuca ulaştırmayacaktır. Seçilenlerde, hakkaniyet, liyakat, ehliyet, helal haram endişesi, üstlenilen görevleri emanete riayet bilinciyle yerine getirme, adaletli davranma, halka hizmeti hakka hizmet bilme ve en önemlisi seçilmek için halka yalvarıp sonra da onlara zulmetmeme erdemi aranmalıdır.
Böyle birisi var mı? Dediğinizi duyar gibiyim. Böylesini bulamıyorsak en azından böyle gibi gibisini aramak durumundayız. Bulamıyorsak o zaman başka alternatifler üretmek veya biz öyle olmak zorundayız. Veyahut da en azından kardeşlerimizde problemler varsa Hz. Peygamberin; “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”[6] tavsiyesini dikkate alarak onları zulümden uzaklaştırmak veya onların zulmüne engel olmaya çalışarak onlara yardım etmek. Toplumda problem varsa bunda herkesin az veya çok payı olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü “Layık olduğunuz üzere idare olunursunuz.” ilkesi bize de sorumluluk yüklemektedir.
Aklımızdan çıkarmayalım ki seçimlerimiz kaderimizin bir kısmını belirleyecektir. Ben kaderimin kaderin sahibini dikkate almayanlar, onu umursamayanlar ve her şeyi sadece seküler bir bakış açısıyla değerlendirenler tarafından belirlenmesini istemiyorum. Baharı beklerken yazımı kışa çevireceklere fırsat veremem. Rahmetli Mehmet Akif’in dediği gibi;
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
…
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.”
Seçim sizin…
[1] Hud 11/27
[2] en-Nisa 4/139
[3] https://www.facebook.com/watch/?v=778224989601162 11.04.2023
[4] en-Nisa 4/140
[5] en-Nisa 4/140
[6] Buhârî, İkrâh, 7