Ukrayna savunma birlikleri, Neredeyse tam bir yıl önce, son harap olmuş Mariupol şehrini terk ettiğinde birçok analist Vladimir Putin’in başlattığı savaşın bir Rus zaferiyle sona doğru ilerleyeceğine inanıyordu.
Bu kanı, o zamandan beri yanlış olduğu kanıtlanan bir dizi varsayıma dayanıyordu. Birincisi, Mariupol’a karşı 80 günlük savaş, Rus saldırısı altındaki diğer Ukrayna kasaba ve köylerinde tekrarlanamazdı. Mariupol’de direnişe, hevesli olmasa da sonuna kadar savaşmaya hazır olan radikal Ukraynalı milliyetçilerden oluşan bir grup önderlik ediyordu. Bu kişilerin çoğu ülkenin en büyük çelik fabrikasında çalışan işçilerdi ve askeri nitelikte bir takım ruhu geliştirmişlerdi. Direniş nedenlerinin bu kombinasyonu Ukrayna’nın başka bir yerinde tekrar görülemezdi.
İkinci kanı, hem can hem de mühimmat kayıpları verdikten sonra Rusya’nın, hayal gücünün de ötesinde yoran bu savaşı uzatabilecek bir pozisyonda olmayacağı yönündeydi.
Son olarak bazı analistler, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da görülen en kanlı ve trajik savaştan gelen korkunç görüntülerin, çatışmaya hızlı bir şekilde son vermek için uluslararası enerjileri harekete geçirebileceğine inanıyorlardı (ya da bunu umuyorlardı).
O zamanlar bazılarımızın dile getirdiği gibi, olanlar bundan tamamen farklıydı.
Savaş, her iki taraf için de ‘acı eşiği’ diyebileceğimiz şeyi belirledi. Hem Ukrayna hem de Rusya, bir uçta Mariupol’daki ‘kanın son damlasına kadar’ direnmeye benzeyen şey ile diğer uçta büyük ölçüde sembolik sonuçları olan rastgele füze saldırıları arasında kurulan savaşın yeni ritmine ve temposuna uyum sağlamayı öğrendi. Her iki taraf da savaşın hiçbir yere varmamasına rağmen hala devam ettiğini göstermekten memnun görünüyordu.
Ortaya çıkan şey, bir tarafın savaşı kazanamayacağı, diğerinin de kaybedemeyeceği negatif bir dengeydi. Sonuç, sonu gelmeyen bir savaş ya da ‘yarın yokmuşçasına’ bir savaştı. Bu savaş, özenle bakıldığında ne ölen ne de tam olarak iyileşebilen tip 1 diyabet hastalarına benziyor.
Bu tür varsayımlar, savaşan tarafları ve onların destekçilerini, keskin acıya karşı rahatlama sağlayan halüsinojenik ilaçların verdiği bir tür uyuşukluğa sürükledi.
Çeçenistan ve Suriye'de yaşanan katliamlarla karşılaştırıldığında hem Ukrayna hem de Rusya tarafındaki askeri ve sivil insani kayıplar halen idare edilebilir bir boyutta gibi. Milyonlarca Ukraynalının hayatta kalmak ve muhtemelen 2,5 milyon Rus’un zorunlu askerlik uygulamasından kaçmak için yurtlarından kaçmak zorunda kalması da Çeçenlerin ve Suriyelilerin başına gelenlerle karşılaştırıldığında katlanılabilir görünüyor.
Rusya tarafında, Devlet Başkanı Vladimir Putin iktidarını güçlendirmek, içerideki gerçek veya hayali düşmanlarını ezmek ve meşruiyet iddiasını desteklemek üzere aşırı milliyetçi bir söylem oluşturmak için savaşı bir araç olarak gördü. Rus halk masallarında iyi çarlar ve kötü çarlar yoktur. Meşruiyetini kaybeden bir çar (iyi veya kötü olsun) artık hükümdar olamaz.
Öyleyse bu savaşın sonsuza kadar olmasa da yıllarca devam edeceğini düşünmeli miyiz?
Avrupa’nın 30 yıllık ve 100 yıllık savaşlar da dahil olmak üzere uzun savaşlarla dolu bir geçmişi olduğunu unutmayın. En son Rusya, daha fazla dayanamayacağı bir acı eşiğine gelmeden önce Afganistan’da 10 yıl savaşmıştı.
Genel olarak değerlendirildiğinde, Ukrayna savaşının neredeyse herkesin birlikte yaşanabileceğini ve hatta fayda sağlayabileceğini düşündüğü bir savaş olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Ukrayna’yı destekleyen Batı demokrasileri savaşı, Rusya’yı belli bir yere sıkıştırıp başka bir yerde kötü şeyler yapmasını engellemek için bir yol olarak görüyorlar. Çin ise, gerek etnik Çinlilerin sözde geçici yerleşim yerleri gerekse Rusların doğal gaz ve petrolünden ucuza faydalanırken tarım ve madenciliğe yapılan büyük yatırımlarla Rus Uzak Doğu’sunun büyük bir kısmı üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek için savaşı bir fırsat olarak görüyor. Rusya’nın bir kenara itilmesiyle, Başkan Şi Cinping, iki kutuplu küresel güç dengesinin yeni bir versiyonunda ülkesini ‘hegemonik Batı’nın yeni rakibi olarak konumlandırabilir.
Avrupalı güçler hem ekonomik hem de siyasi olarak kaybedenler safında yer alabilir. Enflasyon ve tedarik sıkıntısı şeklinde savaşın etkileri Avrupa Birliği'ndeki (AB) her aile tarafından hissediliyor. Bu sırada ise AB’nin önde gelen üyelerinin Zelenskiy’e gittikçe daha da büyük çekler imzalamak için birbirleriyle rekabet etmeleri sonucunda Ukrayna'ya vaat edilen desteğin çıtası yükselmeye devam ediyor.
Savaş, AB’ye uzun vadede çeşitli şekillerde zarar verebilir. İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te Avrupa Konseyi ile birlikte düzenlenen AB zirvesi, Ukrayna’nın AB’ye tam üye olma başvurusuyla ilgili resmi müzakerelerin başlatılması gerekip gerekmediği konusunda çetrefilli bir tartışmaya sahne oldu.
Zamanla bu mesele, AB içinde derin bölünmelere yol açabilir ve bazı üyeler hemen müzakerelere başlanmasını isterken diğerleri bunu reddedebilir. Ayrıca Ukrayna’ya ayrıcalıklı bir muamelede bulunulması, üyelik isteyen diğer ülkeleri ve özellikle yıllardır Rusya Federasyonu kurallarına boyun eğerek Balkanlar'da bekleyenleri kızdırabilir. 1990’lardan beri AB’ye katılmaktan uzaklaşan Türkiye’den bahsetmiyorum bile...
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, biraz safsata yaparak Ukrayna’nın ‘Avrupa ailesinin bir üyesi’ olduğunu söylüyor. Ancak aynı şeyin Arnavutluk, Makedonya ve Sırbistan için de söylenebileceğini unutuyor.
Diğer yandan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) yetkilileri artık Ukrayna’dan ‘tam korumaya sahip bir ortak’ olarak bahsediyor ve böylece üstü kapalı bir şekilde yeni bir yarı üyelik kategorisi oluşturuyor. Bu ilgili bütün taraflar için tehlikeli bir söz. Ukrayna’ya NATO’dan alacağı desteğin sınırsız olduğuna dair yanlış bir izlenim verebilir. Ayrıca başkalarında NATO korumasının üyelik olmadan da sağlanabileceği yanılsamasına yol açabilir. Daha da kötüsü böyle bir şey, NATO’nun ‘düşmanlığının’ kurbanı olduğunu iddia eden Putin’in ekmeğine yağ sürmek olur.
Fransız-İsviçreli askeri teorisyen Baron Antoine Henri de Jomini 19’uncu yüzyılda, savaşı ‘temeli yeknesaklık ve tarafgirliğe dayandığı için ortasında emin adımlarla yürüyemeyeceğimiz etrafı belirsizlikle sarılı bir bilim’ olarak tanımladı.
Bununla birlikte askeri teorisyen, savaşa başlamadan önce, mümkünse zafer iddia edebileceğiniz veya bu mümkün değilse en az kayıpla çıkabileceğiniz bir nokta belirleyerek savaşın nasıl sonlanabileceğine dair bir vizyon oluşturmaya çalışmanız gerektiğinde ısrar etti.
Şu an her iki taraf da tam bir zafer kazanmanın hayalini kurarken hiçbirinin bu savaşın nasıl biteceği hakkında bir fikri yok görünüyor. Bu da dünya için kötü bir haber.