Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Cidde Deklarasyonu: Suudi Arabistan’ın Arap Birliği liderliği

Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap zirvesi, Arap Birliği'nin kurulduğu kırklı yılların ortalarından bu yana uzanan tarihi boyunca geçirdiği tüm aşamalar, oynadığı roller, kendisine onlarca yıl hakim olan akımlar ve mekanizmalarla düzenlenen öncekilerden farklı bir zirve.

Suudi Arabistan son birkaç yılda, Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğinde, ülkenin geleceği için net bir vizyon belirlemeye çalıştı ve bunun sonucunda destekleyici programları ve sürekli girişimleriyle 2030 Vizyonu ortaya çıktı. Vizyon belirlenen tarihten (2030) çok önce birçok başarıya imza attı ve buna herkes şahit oldu. Daha sonra Suudi Arabistan, KİK’i (Körfez İşbirliği Konseyi) yeniden aktifleştirmek, var olan anlaşmazlıkları aşmak ve KİK ülkelerine daha iyi bir gelecek fırsatı vermek için çok çalıştı ve bu bağlamdaki gelişmeler iyi biliniyor.

Cidde Arap Zirvesi, iç ve Körfez bölgesi düzeyindeki kalkınmadan sonra çıtayı ülkeleri ve halkları, hükümetleri ve toplumları ile Arap dünyası düzeyine yükseltmektir. Prens Muhammed bin Selman daha önce bölgeyle ilgili vizyonundan ve bölgenin yeni Avrupa olacağından açıkça bahsetmişti. Birçok Arap ülkesini ismiyle anarak, her birinin kendi isteğine göre, bütünleşmeyi ve kapsayıcılığı hedefleyen, çıkarları herkes için bir öncelik olarak dikkate alan bir vizyon dahilinde, bölgeyle ilgili vizyonuna yapabilecekleri olası katkılarını detaylı olarak anlatmıştı.

Suriye'nin dönüşü bu zirvenin başarısının önemli bir göstergesi ve bunu Suriye'nin iç, bölgesel ve uluslararası sorunlarına yaratıcı çözümler üretme taahhüdü izleyecek. İç savaş ve dış müdahalelerle parçalanmış, net bir gelecek ufku olmayan bir ülke için daha iyi bir gelecek garanti eden bir icraatlar ve mekanizmalar paketi kapsamında bu konuda Suudi Arabistan ve Arap dünyasının desteğinden yararlanacak. Zirvede Filistin bir öncelik olmaya devam etti ve bunun yanı sıra Sudan ve Yemen krizleri gibi acil konular ile Lübnan ve diğerleri ele alındı. Devletlerin istikrarına odaklanıldı, dış müdahalelerin ve silahlı "milislerin" reddedildiği vurgulandı.

Cidde Deklarasyonu’nda slogan ve abartı dilinden, kalkınma ve çıkar diline tarihsel geçişi gösteren yeni bir dil ve önemli öncelikler taşıyan önemli bir vurgu yer aldı. Bu, şu şekilde ifade edildi: “Sürdürülebilir kalkınma, güvenlik, istikrar ve barış içinde yaşamanın Arap vatandaşlarının doğal hakları olduğunu vurguluyoruz. Bu, yalnızca uyumlu ve bütünleşik çabalarla, her düzeyde suç ve yolsuzlukla sıkı bir şekilde mücadele edilerek, yaratıcılığa ve yeniliğe dayalı bir gelecek yaratmak için enerji ve yetenekleri seferber ederek, çeşitli gelişmeleri takip ederek başarılabilir. Bunlar güvenliğe, istikrara ve ülkelerimizin vatandaşlarının refahına hizmet edecek ve pekiştirecektir.” Bu ifadeler, Suudi Arabistan'ın ve onun bilge liderliğinin vizyonu çerçevesinde Arap Birliği çalışmalarındaki yeni aşamanın önceliklerini anlatıyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin ekonomi ve kalkınma önceliği, mevcut tüm kaynaklardan ve büyük potansiyelden yararlanma vizyonu ortak Arap eylemine yansımaya başladı. Anlaşmazlıklar ve çatışmalar yerine bu yeni öncelikler tüm ülkeleri birleştirebilir ve Arap dünyasındaki tüm halkları mutlu edebilir. Arap halkları sloganlardan ve abartılardan bıkmış, pratik planlara, sıkıca uygulanmalarına ve insani mükemmellik basamaklarında yükselmeye ihtiyaçları olan halklardır.

Arap Birliği, ilke ve önceliklerin yanı sıra görünüm ve mekanizmalar açısından da uluslararası düzeyde aktif bazı örgütlere benzemeye başladı. Öncelikler açısından, resmi bir Arap bildirisinde (Cidde Deklarasyonu) “refah”tan devletin önemli görevlerinden biri olarak bahsedildi. Mekanizmalara gelince, artık zaman önemli ve liderlerin konuşmaları kısa, pratik ve anlaşılır hale geldi. Geçmişte liderlerin konuşmaları uzun, sloganlarla dolu ve eylemden uzak olurdu.

Uluslararası meseleler açısından, en sıcak uluslararası kriz Rusya-Ukrayna savaşı ve Rusya Devlet Başkanının Cidde'deki Arap zirvesinde konuşma yapması, Ukrayna Cumhurbaşkanının da şahsen katılması nedensiz değildi. Bunlar oldu çünkü Suudi Arabistan bu ciddi uluslararası kriz karşısında tarafsız kalmakta ısrar etti. Dünyayı ve uluslararası kurumları tehdit eden keskin kutuplaştırma politikalarını reddederek uluslararası bir yol açtı. Aynı zamanda uygulamada büyük geleneksel müttefiklerin korunmasına öncülük etti. Dünyanın belli başlı ülkeleri ile güçlü ilişkiler kurdu, kendi çıkarlarını ve Arap ülkelerinin çıkarlarını herkese empoze edebildi.

Daha önceki uluslararası dengeler ışığında İran ile bir uzlaşı inşa etmek mümkün değildi, ancak tarafların beyan ettikleri pozisyonlara ve pratik politikalara bağlı kalmalarını sağlayacak güce sahip olan Çin'in sponsorluğu ve güvencesi altında bu uzlaşı gerçekleşti. Bu, Suudi Arabistan ile Çin arasında her alanda güçlü stratejik ilişkiler kurduktan sonra oldu. Uzlaşıdan sonra da Irak, Suriye ve Yemen'de olduğu gibi, bölge ülkelerinde, krizlerinde ve sıcak dosyalarında bir uzlaşı ve ateşkesten söz etmek mümkün hale geldi.

Suudi Arabistan bölgede ve dünyada tarih yazıyor ve bunu herkesi vizyon, çıkar ve hedeflerde ortak ederek yapıyor. Sloganlardan ve abartıdan uzak, tüm koşulları ve verileri dikkate alan ittifaklar, anlaşmalar ve uzlaşılarla yapıyor. Siyasi yönelimleri veya deklare ettiği sloganlar ne olursa olsun, aklı başında hiç kimse bunu reddetmez.

Yemen krizinde BAE güçlü bir şekilde mevcuttu ve mevcut uzlaşılarda Umman da mevcut. Arap İttifakı’nda Mısır ve Ürdün mevcuttu. İran ile anlaşmada Irak mevcuttu. Sudan krizinde Mısır, BAE” ve ABD mevcut ve Sudanlı taraflar Cidde’de müzakerelerde bulunuyorlar. Bölge ülkelerinin Arap ülkelerine yönelik müdahalelerine karşı duruş ise güçlü bir şekilde oluşmakta olan bir Arap mutabakatına doğru ilerliyor. Silahlı milislere karşı pozisyon güçlü bir reddedişe evriliyor. Bu, tüm bölge için daha iyi bir gelecek adına birbirini destekleyen bir dizi politika ve strateji için de geçerli.

 Suudi Arabistan'ın Arap dünyasına liderlik ederek yerine getirdiği bu istisnai ve tarihi çalışma, bölgesel ve uluslararası güç dengeleri üzerindeki akıllı ve zekice etkisi, oybirliğiyle uluslararası takdir konusu haline geldi. Onunla savaşmak ya da ona karşı çıkmak yerine onunla birlikte var olmak artık bölgesel tarafların çıkarına. Bu projelerin bölgede nasıl ihtilaf mayınlarını temizleyen, etkili bir siyasi uzlaşının önünü açan bağlamlarda ele alındığına ve çözüme kavuşturulduğuna herkes şahit.

Suudi Arabistan’ın bu entegre çalışmasının, boyutlarını açıklayan, münhasırlığını takip eden, medya, kültür ve akademi alanında ne kadar tarihi olduğunu kaydeden paralel bir çalışmaya ihtiyacı var. Bu yönde gösterilen çabalar olduğunu kabul etsek de, bu çalışma henüz gerektiği gibi yapılmadı ve bu çabaların gelişmeye ve kapsayıcı bir vizyona ihtiyaçları var.

Suudi Arabistan, politikalarını, pozisyonlarını ve projelerini savunmada günlük ve anlık düzeyde muazzam bir güce sahip ve bu çok önemli bir konu. Ancak günümüzde yaşanmakta olan gelişmelerin genişliği, kapsayıcılığı ve hızıyla istisnailiğini ve tarihselliğini açıklamak farklı bir konu.

Son olarak Cidde Deklarasyonu’nda Araplar sözlerini söylediler: “Suudi Arabistan Krallığı'nın bölgede istikrarı, özellikle kültürel, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla sürdürülebilir kalkınma açısından ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek için uygun koşulları sağlayacak her şeye gösterdiği ilgi ve önemi takdir ediyoruz.”